What does dalga in Turkish mean?
What is the meaning of the word dalga in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use dalga in Turkish.
The word dalga in Turkish means wave, dalga, dalga, dalga, dalga, dalgalanma, dalga, dalga, dalga, dalga, büyük dalga, dalga tepesi, (saç) dalga, alay etmek, alaya almak, istihza etmek, kadran, dalga boyu kadranı, şaka yapmak, harmonik dalga, alay etme, dalga geçme, alay etmek, dalga geçmek, istihza etmek, alay etmek, dalga geçmek, dalga geçmek, alaya almak, eğlenmek, alay etmek, dalga geçmek, takılmak, alay etmek, dalga geçmek, alay etmek, dalga geçmek, alay etmek, dalga geçmek, alay, istihza, alay eden, dalga geçen, vurma, vuruş, alay etmek, dalga geçmek, dalga geçmek, alay etmek, takılmak, alay etmek, dalga geçmek, alaya almak, hafif dalga, dalgacık, dalga dalga yayılmak, küçük düşürmek, hicvetmek, taşlamak, yermek, alay etmek, alaya almak, dalga geçmek, eğlenmek, kısa dalga, kısa dalgalı, kısa dalga, parodiyle alaya almak, dalga geçmek, köpüklü dalga, sörf, dalga sörfü, (deniz) kabarma, dalgalanma, (deniz) dalga, takılmak, dalga geçmek, dalga vuruşu, dalga sesi, kıvırmak, dalga yapmak, dalga şekli, dalga boyu, dalgaboyu, düz olmayan, girintili çıkıntılı. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word dalga
wave
|
dalganoun (ocean, water: undulation) (okyanus, deniz, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Okyanus dalgaları tekneyi sallıyordu. The ocean waves rocked the boat. |
dalganoun (figurative (wave, series) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a stream of good news. |
dalganoun (often plural (movement of the sea) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Heavy seas caused the boat to sink. |
dalganoun (figurative (series) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Yeni politikanın açıklanmasının hemen ardından bir protesto dalgası başladı. There was a wave of protests after the announcement of the new policy. |
dalgalanmanoun (physics: oscillation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The waves cause the particles to vibrate. |
dalganoun (blast of wind) (hava, rüzgar, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A blow of air pushed over the pile of papers. |
dalganoun (sound) (ses) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When the mayor mounted the stage, a ripple of murmurs broke out in the room. |
dalganoun (undulation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Bethan's hair fell down her back in ripples. |
dalganoun (figurative (wave of emotion) (duygu, his) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Anna felt a surge of guilt every time she thought of what she'd done. |
büyük dalganoun (informal (wave that breaks) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The surfers were disappointed at the absence of breakers at the beach. |
dalga tepesinoun (top of a wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The crest of the wave was 10 metres tall. |
(saç) dalganoun (hair: wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She came with her hair all in crimps. |
alay etmek, alaya almak, istihza etmektransitive verb (ridicule, mock [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Louie's co-workers mercilessly derided him. |
kadran, dalga boyu kadranınoun (on radio) (radyoda) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dan fiddled with the dial, trying to tune the radio to a station. |
şaka yapmak(play tricks) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Don't you try to fool with me! I'll know it immediately. |
harmonik dalganoun (component of wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The frequency and amplitude of each harmonic was recorded. |
alay etme, dalga geçmenoun (US, informal, figurative (taunt, jibe) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The president aimed a few jabs at his rivals. |
alay etmek, dalga geçmek, istihza etmektransitive verb (shout abuse at, taunt [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The audience jeered the singer after a terrible performance. |
alay etmek, dalga geçmektransitive verb (mock, taunt) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The other kids jibed Bobby mercilessly. |
dalga geçmek, alaya almak, eğlenmekintransitive verb (amuse others) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Merak etme, şaka yaptım. Senden nefret etmiyorum. She joked about his moustache. |
alay etmektransitive verb (tease) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jon's friends jollied him about his crush on Sarah. |
dalga geçmek, takılmaktransitive verb (joke) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Karen made a face and said, "You've got to be kidding me!" |
alay etmek, dalga geçmektransitive verb (mock, satirize) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The cartoonist often lampoons important leaders in the government. |
alay etmek, dalga geçmektransitive verb (make a joke of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The comedian mocked the politician. |
alay etmek, dalga geçmektransitive verb (disregard for authority, etc.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The criminal's actions mocked the establishment. |
alay, istihzanoun (ridicule) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You can be critical without resorting to mockery. |
alay eden, dalga geçenadjective (ridiculing) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She made a mocking gesture to show her contempt. |
vurma, vuruşnoun (act of hitting [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Give the wall a good pounding with your sledgehammer. |
alay etmek, dalga geçmektransitive verb (informal (tease, torment) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Patricia's classmates had found out about her crush on Henry and were ragging her mercilessly. |
dalga geçmek, alay etmek, takılmaktransitive verb (informal (tease [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Carol's colleagues kept ribbing her after the silly mistake she made. |
alay etmek, dalga geçmek, alaya almaktransitive verb (mock, deride) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't ridicule the plan till you've seen the details. |
hafif dalga, dalgacıknoun (small wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Simon sat on the shore, looking at the ripples on the surface of the lake. |
dalga dalga yayılmakintransitive verb (figurative (news: spread) (mecazlı: haber) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The news rippled through the village. |
küçük düşürmektransitive verb (figurative, informal (mock, insult) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Ian's colleagues roasted him at his retirement party. |
hicvetmek, taşlamak, yermektransitive verb (mock, ridicule) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The play satirizes modern politics. |
alay etmek, alaya almak, dalga geçmek, eğlenmekintransitive verb (mock) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My friends all scoffed when I said I wanted to be a film star. |
kısa dalganoun (wave with length 10 to 200 meters) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A shortwave is a type of radio wave. |
kısa dalgalı, kısa dalganoun as adjective (relating to a shortwave) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Shortwave radios are used on ships and aircraft for communication. |
parodiyle alaya almak, dalga geçmektransitive verb (parody) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The young filmmakers spoofed a well-known sci-fi film. |
köpüklü dalganoun (waves) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Emma stood on the beach, watching the surf. |
sörf, dalga sörfünoun (sport: riding waves) (spor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Surfing's very popular here, even though the water's always cold. |
(deniz) kabarma, dalgalanmanoun (sea) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The surge of the waves nearly pulled Ursula under, but she managed to swim back to shore. |
(deniz) dalganoun (ocean wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The swell of the ocean rocked the boat gently. |
takılmak, dalga geçmektransitive verb (annoy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Stop teasing your little sister! |
dalga vuruşunoun (lapping of waves) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They had to protect the house from the wash of the sea. |
dalga sesinoun (sound of lapping water) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We sat back and listened to the wash of the river on the rocks. |
kıvırmak, dalga yapmaktransitive verb (hair: curl) (saç, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She waved her hair using her curling iron. |
dalga şeklinoun (physics: shape of a wave) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The waveform of a current refers to its shape on a graph of signal strength plotted against time. |
dalga boyu, dalgaboyunoun (physics: distance between waves) (fizik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The colour of an object depends on the wavelength of the light it scatters. |
düz olmayan, girintili çıkıntılıadjective (not flat or straight) (yüzey) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The little boy drew a wavy line and explained that it was a snake. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of dalga in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.