What does dar in Turkish mean?
What is the meaning of the word dar in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use dar in Turkish.
The word dar in Turkish means narrow, dar, ensiz, kısıtlı, dar, sıkı, küçük, ufak, sıkışık, kısıtlı, ince, dar, dar, üste tam oturan, vücudu saran, dar, dar, sıkı, dar, dar, dar, dar, sıkı, dar (açı), dar sokak, geçit, ara yol, sokak arası, dar görüşlü yapmak, dar görüşlü yapmak, dar görüşlü, dar çiçeklik, kısa ve dar, dar ve hafif sandal, kano, derin yarık, uçurum, kıt (fikir), dar (görüş), küçük/etrafı kapalı/dar, dar geçit, zor durum, güç durum, (İskoçya'da) dar vadi, kanyon, dar boğaz, dar geçit, dar kafalı, dar görüşlü, dar yol, dar sokak, dar gelirli, dar boğaz, dar görüşlü, dar kapsamlılık, (fikir, vb.) dar, geçit, boğaz, görgüsüz, kaba, dar ve derin vadi/koyak, dar görüşlü beyaz/fakir çiftçi, dar aralık, dar elbise, kısacık/dar, dar kesim kot, çok dar, dapdar, dar açıklık, dar aralık/yarık, dar ve uzun delik, tutucu, bağnaz, mutaassıp, (giysi, vb.) dar. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word dar
narrow
|
dar, ensiz, kısıtlıadjective (not wide) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Dar yol, diğer arabaları geçmeyi güçleştirdi. The narrow road made passing other cars difficult. |
dar, sıkıadjective (close-fitting) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jale dar kot pantolonu ile bayağı güzel görünüyordu. Jane looked good in her tight jeans. |
küçük, ufakadjective (informal (small and cramped) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The business traveler grew tired of her poky hotel room and upgraded to a suite. |
sıkışıkadjective (room, conditions: no space) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Six students live in one cramped room. |
kısıtlıadjective (slang (short of [sth]: time, money, etc.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm a little strapped for time; can we talk about this tomorrow? |
inceadjective (narrow) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The gift was tied with a thin strip of raffia. |
daradjective (thin, narrow) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) A slender building stood at the corner of the street. |
dar, üste tam oturan, vücudu saranadjective (tight-fitting) (giysi, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This shirt is a little snug under the arms. |
daradjective (figurative (limited in view) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Her interests are narrow, limited to science and logic. |
daradjective (figurative (limited in scope) (görüş, vb., mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The zealot has a narrow view of history. |
sıkı, daradjective (compact, tight) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My sweater has a close weave. |
daradjective (fitting tightly) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This key is a close fit to the lock. |
daradjective (mind: narrow) (görüş, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) As Emerson said, "A foolish consistency is the hobgoblin of little minds." |
dar, sıkıadjective (tight, restrictive) (giysi, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) To aid blood circulation, avoid wearing binding clothing such as tights or long socks. |
dar (açı)adjective (angle: up to 90 degrees) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Be very careful; the road curves at an acute angle. |
dar sokak, geçit, ara yolnoun (narrow street) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Beware of strange people trying to sell things in alleys. |
sokak arasınoun (narrow lane between streets) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gece karanlık sokak aralarında yürüme; ışıklandırılmış yolları tercih et. Don't go down dark alleyways at night; stick to well-lit areas. |
dar görüşlü yapmaktransitive verb (figurative (make narrow-minded) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Clara's privileged upbringing has blinkered her to the difficulties faced by others. |
dar görüşlü yapmak(figurative (make narrow-minded about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ben's privileged upbringing has blinkered him to the poverty that many people face. |
dar görüşlüadjective (figurative (person: narrow-minded) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
dar çiçekliknoun (horticulture: narrow flower bed) (bahçecilik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a border of daisies running along the path. |
kısa ve daradjective (clothing: scanty, skimpy) (giysi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Mrs. Winston thought the woman's dress was too brief for the venue. |
dar ve hafif sandal, kanonoun (type of paddle boat, kayak) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The creek's only wide enough for a canoe. |
derin yarık, uçurumnoun (geography: opening in earth) (coğrafya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A vast chasm opened up after the earthquake. |
kıt (fikir), dar (görüş)adjective (figurative (mind: not open) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It can be difficult to talk with someone who has a closed mind. |
küçük/etrafı kapalı/daradjective (space: small, enclosed) (yer) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's hard to even scratch in such a confined space. |
dar geçitnoun (narrow pass) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The steep walls of the defile protected the soldiers from attack from the side. |
zor durum, güç durumplural noun (desperate situation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The people of this war-torn country are facing dire straits. |
(İskoçya'da) dar vadinoun (Scot (narrow valley in Scotland) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ellen's grandfather is visiting from the glen. |
kanyon, dar boğaznoun (geography: chasm) (coğrafya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) These gulfs were formed during the last ice age by glaciers. |
dar geçitnoun (maritime passage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dane guided the boat through the gut. |
dar kafalı, dar görüşlü(narrow-minded) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Some of those churchgoers are intolerant of other religions. |
dar yol, dar sokaknoun (narrow road) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Erin drove up the lane to the house. |
dar gelirliadjective (of or on low earnings) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This apartment complex is geared to low-income families. |
dar boğazplural noun (narrow part of a river, strait) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There are specialised pilots to guide boats through the narrows. |
dar görüşlüadjective (prejudiced, intolerant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm not so narrow-minded as to impose my personal taste on others. |
dar kapsamlılıknoun (limited scope) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The reporter criticized the politician for the narrowness of their views. |
(fikir, vb.) daradjective (pejorative, figurative (idea: provincial, narrow) (aşağılayıcı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The candidate geared his speech to the audience's parochial views. |
geçit, boğaznoun (physical path) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's a passage leading from the car park to the main shopping street. |
görgüsüz, kabaadjective (pejorative (attitude: not worldly) (aşağılayıcı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I live in the provinces – I'm allowed to be a bit provincial! |
dar ve derin vadi/koyaknoun (geography: steep gorge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ravine was a popular place to go swimming. |
dar görüşlü beyaz/fakir çiftçinoun (US, pejorative, offensive, slang (white person from rural South) (ABD'nin güney eyaletlerinde) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Don't listen to them; they're just a bunch of rednecks. |
dar aralıknoun (narrow gap) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a rift in the clouds. |
dar elbisenoun (figure-hugging dress) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Amanda wore a black sheath to the party. |
kısacık/daradjective (informal (clothes: scanty, small) (giysi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I wish I hadn't worn this skimpy top to go ice-skating in. |
dar kesim kotplural noun (tight-fitting denim trousers) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
çok dar, dapdaradjective (very close-fitting) (giysi, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The girls were all wearing skin-tight shirts and short skirts. |
dar açıklık, dar aralık/yarık, dar ve uzun deliknoun (narrow opening) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Chris could see into the neighbour's garden through a slit in the fence. |
tutucu, bağnaz, mutaassıpadjective (informal (person: strait-laced) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Oh don't be so stuffy! - have a glass of wine with us. |
(giysi, vb.) daradjective (clothing: snug, fitting closely) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Melissa wears tight-fitting clothes hoping to attract attention. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of dar in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.