What does derin in Turkish mean?
What is the meaning of the word derin in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use derin in Turkish.
The word derin in Turkish means deep, derin, derin, derin anlamlı, derin, engin, ayrıntılı, detaylı, esaslı, derin, derin, engin, derin, tok, derin, deliksiz, derin, derin, derin, iç, tam, çok derin, dipsiz, çok fazla düşünmek, çok ciddi, derin vadi, kanyon, derin yarık, uçurum, derin düşünme, tefekkür, krevase, ölü gibi uyumak, derin uykuda olmak, derin düşünceye dalmış, derin uzay, en derin, derin araştırma, buzluk, derin dondurucu, derin kızartıcı, derin yara, bıçakla yaralamak, iyi bilmek, derin bilgi sahibi olmak, derin bilgisi olmak, çok iyi bilmek, derin kesik, derin bilgi, bir konuda derin bilgi sahibi kimse, uzman, erbap, derin derin düşünmek, tefekkür etmek, derin düşünce, düşünüp taşınmak, derin düşünmek, derin derin düşünmek, düşünceye dalmak, derin düşünme/düşünce, derin çukur, derinden, dar ve derin vadi/koyak, derin düşünceli, derin düşünen, mütefekkir, derin saygı, hürmet, derin olmayan, sığ, sığlık, derin anlamlı, (yara) derin olmayan, yüzeysel, süperfisyel, derin okyanus çukuru/hendeği, derin tava. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word derin
deep
(adjective: Describes a noun or pronoun--for example, "a tall girl," "an interesting book," "a big house.") |
derinadjective (extending far down) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Gölün orta kısmı çok derindir. The lake is very deep near the centre. |
derin, derin anlamlıadjective (figurative (thought, idea: deep in meaning) (düşünce, fikir) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I don't find his books at all profound – do you? |
derinadjective (figurative (emotion: firmly implanted) (his) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Children have a deep-seated need to be loved. |
enginadjective (knowledge, experience: wide, great) (bilgi, deneyim, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The author clearly has an extensive knowledge of natural history. |
ayrıntılı, detaylıadjective (detailed) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He wrote an in-depth report on the housing shortage. |
esaslı, derinadjective (extensive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Profound changes will be needed to curb the rising violence. |
derinadjective (figurative (extreme) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sharon felt a deep sense of shame about the way she had behaved. |
engin, derinadjective (emotion: rich) (duygu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He really expressed his deep emotions for me today. |
tok, derinadjective (tone: deep) (ses tonu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The viola has a darker tone than the violin. |
deliksiz, derinadjective (thorough) (uyku) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She fell into a sound sleep. |
derinadjective (profound) (düşünce, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That is a really heavy thought, man. |
derinadjective (figurative (profound) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She has a keen interest in politics. |
içadjective (more obscure) (mana, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The inner meaning of the sermon was lost on the congregation. |
tamadjective (thorough) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Dan had an intimate understanding of the subject matter. |
çok derin, dipsizadjective (figurative (very deep) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Grief can feel like a bottomless pit. |
çok fazla düşünmek(think too much about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) There is no point in brooding over things that have happened in the past. Jamie has been brooding about the outcome of last night's football game all morning. |
çok ciddiadjective (brooding, serious) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's not easy sharing a house with two broody teenagers. |
derin vadi, kanyonnoun (geography: ravine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A fifty-metre bridge spans the canyon. |
derin yarık, uçurumnoun (geography: opening in earth) (coğrafya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A vast chasm opened up after the earthquake. |
derin düşünme, tefekkürnoun (consideration, reflection) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The old man reclined in contemplation. |
krevasenoun (geology: deep crack) (jeoloji) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When hiking on glaciers, you have to be very careful of your footing so as not to fall into a crevasse. |
ölü gibi uyumak, derin uykuda olmakadjective (slang, figurative (asleep) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Once he is asleep he is dead to the world: we can make noise if we want. |
derin düşünceye dalmışexpression (thinking intensely) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Deep in thought, she didn't hear him call her name. |
derin uzaynoun (region beyond solar system) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The spacecraft will explore deep space. |
en derinadjective (going down the furthest) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The divers prepared to go down to the deepest underwater cave. |
derin araştırmanoun (UK, figurative (meticulous search) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A fingertip search took place at the scene of the crime. |
buzluk, derin dondurucunoun (in house) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Richard stored the extra meat from the hunt in his freezer. |
derin kızartıcınoun (appliance that deep-fries food) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The restaurant just got a new fryer that's more efficient. |
derin yaranoun (deep cut) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) How did you get that nasty gash on your arm? |
bıçakla yaralamaktransitive verb (cut deeply) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The thieves gashed him on the face and hands. |
iyi bilmek, derin bilgi sahibi olmakverbal expression (be informed about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Taxi drivers have to have a good knowledge of all the local streets. |
derin bilgisi olmak, çok iyi bilmekverbal expression (be an expert in) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I have a thorough knowledge of the subject. |
derin kesiknoun (deep cut) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
derin bilginoun (deep knowledge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The intimacy of his understanding is evident throughout the book. |
bir konuda derin bilgi sahibi kimse, uzman, erbapnoun (US, informal (expert) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Bob is a wine maven. |
derin derin düşünmek, tefekkür etmek(ponder, reflect on) (bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In his new book, the spiritual guru meditates on the meaning of life. |
derin düşüncenoun (deep thought) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I could tell my father was in deep meditation about something, so I decided not to bother him. |
düşünüp taşınmak, derin düşünmektransitive verb (think about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Tom liked to drink wine while mulling the issues of the day. |
derin derin düşünmek, düşünceye dalmakintransitive verb (think) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Despite spending hours musing, Sarah was still no nearer to finding a solution to the problem. |
derin düşünme/düşüncenoun (contemplation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The loud crash outside interrupted the professor's musing. |
derin çukurnoun (dip in surface of road or path) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The giant potholes in the road made cycling difficult. |
derindenadverb (deeply) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The politician's speech was profoundly moving. |
dar ve derin vadi/koyaknoun (geography: steep gorge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ravine was a popular place to go swimming. |
derin düşünceli, derin düşünen, mütefekkiradjective (person: contemplative) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I don't talk to him when he has that reflective look in his eyes. |
derin saygı, hürmetnoun (adoration, veneration) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Many vegetarians have a deep reverence for life. |
derin olmayan, sığ, sığlıkadjective (water, etc.: not deep) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Burada su sığ. The water is shallow here. |
derin anlamlıadjective (deeply expressive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The puppy had deep brown, soulful eyes. |
(yara) derin olmayan, yüzeysel, süperfisyeladjective (wound: near the surface) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Some passengers received superficial wounds in the accident. |
derin okyanus çukuru/hendeğinoun (depression in ocean bed) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The trench extended downwards for thousands of fathoms. |
derin tavanoun (Oriental cooking pan) (Uzakdoğu mutfağında) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The chef stir-fried the vegetables in a wok. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of derin in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.