What does devam et in Turkish mean?
What is the meaning of the word devam et in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use devam et in Turkish.
The word devam et in Turkish means continuation, devam, devam, takip, devamı olan şey, devam etmek, sürmek, üremek, türü devam ettirmek, ileri götürmek, devam eden, süregelen, kaldığı yerden devam etme, devam etmek, sürdürmek, devam ettirmek, durmamak, durmadan devam etmek, devam etmek, uzatmak, devam ettirmek, devam eden, süren, devam eden, süren, sürmek, devam etmek, daimi olmak, uzun süre etkisini/kuvvetini sürdürmek, devam ettirmek, sürdürmek, devam etmek, devam etmek, devam etmek, devam etmek, sürmek, ebeveynlerinin gittiği üniversiteye devam eden öğrenci, ömür boyu süren, hayat boyu devam eden, korumak, sürdürmek, devam ettirmek, devam eden, süren, devam ettirmek, sürdürmek, sürekli kılmak, direnmek, sürdürmek, devam ettirmek, devam etmek, ısrar etmek, kasıp kavurmak, kırıp geçirmek, şiddetle devam etmek, şiddetle devam eden, kasıp kavuran, kırıp geçiren, mevcut kalmak, olmaya devam etmek, aynen durmak, devam etmek, kaldığı yerden devam etmek, devam etmek, devam etmek, (gelenek, vb.) sürdürmek, devam ettirmek/korumak, saklama, tutma, devam etmek, sürmek, devam eden, ayakta kalan, sürdürmek, devam ettirmek, varlığını sürdürmek, varlığını devam ettirmek, sürdürmek, devam ettirmek, sürdürülebilir, devam ettirilebilir, devamlı, sürekli, devam eden, devam etmekte, sürdürmek, devam ettirmek. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word devam et
continuation
|
devamnoun (state of being the same) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tomorrow's weather will just be a continuation of today's. |
devamnoun (progression) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The continuity of the TV show didn't make sense; the characters changed in unrealistic ways. |
takipadjective (occurring next) |
devamı olan şeynoun (thing that comes next) (bir şeyin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
devam etmek, sürmekintransitive verb (literary (continue) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This is a small town where poverty abides, alongside a sense of community. |
üremek, türü devam ettirmekintransitive verb (procreate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Some mammals breed only once. |
ileri götürmektransitive verb (continue, extend) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We don't want to carry things too far. |
devam eden, süregelenadjective (problem: continuing) (sorun, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Chronic food shortages are hurting the children. |
kaldığı yerden devam etmenoun (act of resuming) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Return for the continuation of the lecture after lunch. |
devam etmektransitive verb (not stop) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) İşine yemek arası vermeden devam etti. He continued his work without stopping for lunch. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (resume) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Projeyi sürdürecekler mi, yoksa tamamen iptal mi edildi? Are they going to continue the project, or is it permanently suspended? |
durmamak, durmadan devam etmekintransitive verb (not stop) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He continued without stopping for lunch. |
devam etmekintransitive verb (resume) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The project is suspended for now, but will continue after the holidays. |
uzatmaktransitive verb (extend) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I wonder if they will continue the programme for another year. |
devam ettirmektransitive verb (legal proceeding) (davayı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The lawyer sought to continue the case, but the judge would not grant his request. |
devam eden, sürenadjective (continuing) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Their continued infractions of the law dismayed officials. |
devam eden, sürenadjective (ongoing) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The calendar lists several continuing exhibits. |
sürmek, devam etmek, daimi olmak, uzun süre etkisini/kuvvetini sürdürmekintransitive verb (last) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Despite some differences of opinion, the two women's friendship had endured. |
devam ettirmek, sürdürmektransitive verb (course: maintain) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Hold your current course for the next one hundred kilometres. |
devam etmekverbal expression (continue to do [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He kept working until six o'clock. |
devam etmektransitive verb (continue on) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Keep going straight and you will find the store. |
devam etmekintransitive verb (continue on a course) (yola, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Columbus kept east till he found land. |
devam etmek, sürmekintransitive verb (duration) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Yağmurlu hava, ara vermeksizin on gün boyunca devam etti. The rainy weather lasted for ten straight days. |
ebeveynlerinin gittiği üniversiteye devam eden öğrencinoun (US (student) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's a legacy. His father attended this university. |
ömür boyu süren, hayat boyu devam edenadjective (lasting a lifetime) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Marriage should be regarded as a lifelong commitment. |
korumaktransitive verb (rate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Saatte 40 sayfalık okuma hızını korudu. He maintained a rate of 40 pages per hour. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (continue) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We must maintain the strike because we can win. |
devam eden, sürenadjective (continuing) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Updating the dictionary is an ongoing job. |
devam ettirmek, sürdürmek, sürekli kılmaktransitive verb (cause to continue) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) His comedy serves to perpetuate racial stereotypes. |
direnmekintransitive verb (action: keep trying) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I hope you'll persevere despite this small setback. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (maintain) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) In renovating the hotel, we have tried to preserve a sense of its 100-year history. |
devam etmekintransitive verb (formal (continue) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'm sorry for interrupting you; please proceed. |
ısrar etmekverbal expression (continue, insist on: doing [sth]) (bir şeyi yapmakta) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you proceed in behaving like this, you will end up in trouble. |
kasıp kavurmak, kırıp geçirmek, şiddetle devam etmekintransitive verb (figurative (move violently) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) It was a wild and stormy night and the wind raged about the house. |
şiddetle devam eden, kasıp kavuran, kırıp geçirenadjective (that continues violently) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The raging wind almost knocked Nathan off his feet. |
mevcut kalmak, olmaya devam etmek, aynen durmakintransitive verb (continue to be) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Hesap aynen duruyor. The account remains in existence. |
devam etmek, kaldığı yerden devam etmektransitive verb (resume, reassume) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The curtain went up and the actors reprised the show. |
devam etmektransitive verb (continue following interruption) (kaldığı yerden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Konuşma bittikten sonra sohbetlerine devam ettiler. They resumed their conversation after the speech. |
devam etmekintransitive verb (continue following interruption) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Negotiations resumed after a two-month break. |
(gelenek, vb.) sürdürmek, devam ettirmek/korumaktransitive verb (tradition) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The village has retained the tradition of maypole dancing. |
saklama, tutmanoun (keeping of [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I am concerned about the company's retention of personal data. |
devam etmek, sürmekintransitive verb (continue) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The programme runs for two years. |
devam eden, ayakta kalanadjective (figurative (not defeated) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The management tried to break us, but we're still standing. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (sustain life) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) There isn't enough water on the moon to support life. |
varlığını sürdürmek, varlığını devam ettirmekintransitive verb (continue to exist) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Cockroaches have survived for millions of years. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (continue at same level) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The runner is off to a good start, but can she sustain that pace? |
sürdürülebilir, devam ettirilebiliradjective (can be sustained) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You can't go on spending more than you earn; it just isn't sustainable. |
devamlı, sürekli, devam edenadjective (continuous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The job was difficult and required sustained concentration. |
devam etmekteadverb (process, activity: in progress) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) When we arrived, the show was already underway. |
sürdürmek, devam ettirmektransitive verb (figurative (maintain through effort) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The right-wing government was determined to uphold the established order, despite calls for change. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of devam et in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.