What does güç in Turkish mean?
What is the meaning of the word güç in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use güç in Turkish.
The word güç in Turkish means difficult, hard, zor, güç, zor, güç, güç, kuvvet, güç, kuvvet, güç, kuvvet, özellik, güç, nüfuz, itibar, güç, zor, güç, ağır, külfetli, zor, güç, güç, enerji, güç, güç, kuvvet, güç, zor, güç, zor, güç, güç, zor, güç, kontrol, ağır, zor, güç, güç, kuvvet, enerji, fiziksel beceri, güç, güç, kuvvet, kuvvet, güç, güç, güç, kuvvet, kuvvet, güç, güç, kuvvet, güç, güç, kuvvet, etki, tesir, gaz, güç, sıkıcı ve güç iş, angarya, etmen, (güç, yetki, vb.) kullanmak, göstermek, zorlu tecrübe, güç deneyim, güç gösterisi yapmak, güç beğenen, müşkülpesent, zar zor, güç bela, ağır, hazmı güç, çok zor, çok güç, güç gösterisi, zor iş, güç görev, güç sağlamak, enerji sağlamak, güç vermek, (elektrik, vb.) güç. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word güç
difficult, hard
(adjective: Describes a noun or pronoun--for example, "a tall girl," "an interesting book," "a big house.") |
zor, güçadjective (not easy) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Başın üzerine bir top koyarak dengelemeye çalışmak çok zordur (or: güçtür). It is difficult to balance a ball on your head. |
zor, güçadjective (arduous, testing) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This hiking trail is challenging; maybe we should try an easier one first. |
güç, kuvvetnoun (force) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Balyozu öyle büyük bir kuvvetle indirdi ki, kütüğü bir vuruşta ikiye ayırdı. He used the sledgehammer with great power, splitting the log with a single blow. |
güç, kuvvetnoun (strength) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Bu kaldırıcının kuvveti çok fazla, ağır bir kamyonu bile kaldırabiliyor. This lift has a lot of force and can lift a heavy truck. |
güç, kuvvetnoun (force) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He built up his strength by going to the gym every day. |
özellik, güçnoun (ability: thing, machine) (makina, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) 3D printers have the capability to manufacture airplane components. |
nüfuz, itibarnoun (dominance, power) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
güçnoun (power, impact) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The forcefulness of the president's announcement stunned the employees. |
zor, güç, ağır, külfetliadjective (difficult, complicated) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Getting a building permit is sometimes a cumbersome process. |
zor, güçadjective (figurative (difficult) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Andrew's wife had just left him; it was a very painful period in his life. I understand that this is painful for you, but you will get through it. |
güç, enerjinoun (energy) (pil, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Pilin güç seviyesini kontrol etseniz iyi olur. This battery still has power. |
güçnoun (positive characteristic) (olumlu özellik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ekonominin gücü sayesinde işsizlik oranı düştü. The strength of the economy reduced unemployment. |
güç, kuvvetnoun (person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Bisikletini yokuş yukarı sürerken bütün gücüne ihtiyacı vardı. He needed all his energy as he cycled uphill. |
güçnoun (UK, slang (power to an engine) (motor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
zor, güçadjective (difficult) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sınav gerçekten de çok zordu. That exam was really hard! |
zor, güçadjective (informal (difficult) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I had such a tough time in college. |
güç, zoradjective ([sb]: difficult) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Karen complained, "My boss is impossible, he keeps asking me to work on the weekends." |
güçnoun (lens) (mercek, gözlük camı, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Bu merceğin gücü nedir? That lens has a power of 10x. |
kontrolplural noun (informal, figurative (possession, power) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) "Now that I've got you in my clutches," said the villain, "you'll never get away!" |
ağıradjective (onerous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The heavy demands of his father caused him to leave home. |
zor, güçadjective (informal (person: difficult) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He is a tough person to work with. |
güç, kuvvetnoun (informal (strength, spirit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He had no fight left in him. |
enerjinoun (energy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's got a lot of drive and that motivates everyone. |
fiziksel becerinoun (physical ability) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He doesn't have the power to lift his arm over his head. |
güçnoun (military force) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The army used overwhelming power to defeat the enemy. |
güç, kuvvetnoun (strength, force) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Possessing great might, the larger army was able to defeat the small militia. |
kuvvet, güçnoun (force as a number of people) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The strength of the crowd showed that their cause had supporters. |
güçnoun (of prices) (fiyat) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The strength of the price of oil caused a lot of problems for drivers. |
güç, kuvvetnoun (figurative (power) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This bill proposes to extend the arm of the law governing free speech to criminalise all criticism of the government. |
kuvvet, güçnoun (sports: strength of a team) (spor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The team has depth, with strong starters and good substitutes. |
güçnoun (power) (elektrik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is no energy left in that battery. |
kuvvet, güçnoun (forceful expression) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His anger showed in the energy with which he strode away. |
güç, kuvvetnoun (vigor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This car's lost all its kick. |
etki, tesirnoun (alcohol, drugs: potency) (alkol, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The strength of the whisky took him by surprise and he soon found himself feeling a little lightheaded. |
gaznoun (gas, power) (araç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Paul had to give his truck some juice to tear the tree stump out of the ground. |
güçnoun (person: potential) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If she puts her mind to it, Dawn has the capability to pass this class. |
sıkıcı ve güç iş, angaryanoun (boring, tedious task) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Doing math problems is a chore. |
etmennoun (colloquial, figurative (driving force) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The driver for the success of the business is the name of the designer. |
(güç, yetki, vb.) kullanmak, göstermektransitive verb (power, authority) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The CEO of the hospital exerted his authority to get the patient treated sooner. |
zorlu tecrübe, güç deneyimnoun (figurative (arduous trial) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He went through fire to try to find her again. |
güç gösterisi yapmaktransitive verb (figurative (demonstrate: power, strength) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The government flexed its military muscle to intimidate its neighbors. |
güç beğenen, müşkülpesentadjective (hard to satisfy) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Paul was very fussy and tended not to get things done very quickly. |
zar zor, güç belaadverb (only just) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The kitten was hardly any bigger than the palm of my hand. |
ağır, hazmı güçadjective (rich, difficult to digest) (yemek) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The dense meat made for a heavy meal that you really felt in your stomach. |
çok zor, çok güçadjective (slang (very difficult) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The workout last night was killer! |
güç gösterisinoun (power play in the workplace) (işyerinde) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You have to learn how to deal with office politics in most workplaces. |
zor iş, güç görevnoun (UK, informal, figurative (difficult task) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This job's a real pig. |
güç sağlamak, enerji sağlamaktransitive verb (supply energy to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Rüzgâr jeneratöre enerji sağlamaktadır. The wind powers the electrical generator. |
güç vermektransitive verb (figurative (drive, give energy to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The midfielder powered the winning football team to victory. |
(elektrik, vb.) güçnoun (electrical) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This appliance has a rating of 240 volts. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of güç in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.