What does iyi ki varsın in Turkish mean?

What is the meaning of the word iyi ki varsın in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use iyi ki varsın in Turkish.

The word iyi ki varsın in Turkish means good, iyi, güzel, kaliteli, hoş, iyi, hakkıyla, güzel, iyi, değerli, iyi, iyi, güzel, iyi, iyi, güzel bir şekilde, iyi, açıkça, açık bir şekilde, iyi, iyi, iyi, iyi, iyi, hayır sahibi, iyi, çalışan, işler durumdaki, iyi, iyi, hoş, hoşa giden, iyi, iyi, iyi, iyi, güzel, doğru, başarılı, en iyi çaba, en güzel, en uygun, en iyi, en iyi, en güzel, en iyi, daha iyi, daha güzel, daha iyi, daha iyi bir şekilde, daha üstün, daha iyi, daha iyi, daha güzel, daha iyi, daha kullanışlı, daha iyi, daha sağlıklı, daha iyi, daha iyi, daha ayrıntılı, daha iyi, daha üstün, daha iyi, en iyi, ile arası iyi olmak, çok iyi, çok iyi, iyi gelmek. To learn more, please see the details below.

Listen to pronunciation

Meaning of the word iyi ki varsın

good

iyi, güzel

adjective (better than average)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He studied hard and got good grades this year.

kaliteli

adjective (informal (sufficient quality)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I don't think his later films are any good.

hoş

adjective (slang (fine, pleasing)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Everything is just hunky-dory in here; thanks for checking in.

iyi, hakkıyla

adverb (properly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
İş iyi yapılmış.
The job has been done well.

güzel, iyi

adjective (favorable) (hava, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The weather forecast is good for tomorrow.

değerli

adjective (cause: noble)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Saving the orangutans from extinction is a worthy cause.

iyi

adjective (performance: good)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
His favorable performance may win a place on the team.

iyi

adjective (informal (fine, well)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I was a bit nauseous yesterday but I'm feeling all right again today.

güzel, iyi

adjective (pleasant)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Bugün hava güzel.
The weather is nice today.

iyi

adjective (informal (not injured)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
İyi misin? Oldukça sert düştün.
Are you OK? You fell pretty hard.

güzel bir şekilde

adverb (nicely)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Tom always treated people kindly, no matter who they were.

iyi

adjective (adequate) (yeterli)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You can earn a good living as a mechanic.

açıkça, açık bir şekilde

adverb (clearly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The professor explained the material well, and we all understood the theory.

iyi

adverb (informal (appropriately, well) (yakışmak anlamında)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
These shoes go nicely with my new dress.

iyi

adjective (informal (emotionally fine)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
İyi misin? Bugün stresli görünüyorsun.
Are you feeling OK? You seem to be stressed today.

iyi

adjective (esp UK (enthusiastic doer of [sth]) (oyuncu, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My mother's a keen chess player.

iyi

adverb (person: with intimacy) (bilmek, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Onu iyi tanırım.
I know him well.

iyi, hayır sahibi

adjective (virtuous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
İyi adamdır.
He's a good man.

iyi

noun (good)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
İyiyi kötüden ayırmayı öğrenmemiz lazım.
We have to learn right from wrong.

çalışan, işler durumdaki

adjective (functioning)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You'll have to speak into my good ear if you want me to hear.

iyi

adjective (sport: in bounds) (servis atışı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
His first serve was good.

iyi

adjective (well done)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That was a nice shot on goal.

hoş, hoşa giden

adjective (agreeable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This sunny weather is a welcome change after days of rain.

iyi

adjective (good, fine)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
All is well in our town today.

iyi

adjective (slang (cool)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That guy thinks he's fly in his designer shades.

iyi

adverb (US, informal (well) (çalışmak, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
This car runs good.

iyi, güzel

adverb (informal (well)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Yeni aldığım televizyon adam gibi çalışmıyor.
This pen doesn't work right.

doğru

adverb (correct, the right thing)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
You did well by telling the doctor the truth.

başarılı

adverb (good financially) (mali açıdan)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We did well with that investment.

en iyi çaba

noun (best effort)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Even though my daughter didn't win her game, I'm still proud because I know she gave it her all.

en güzel

adjective (most excellent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Bu, hayatımda gördüğüm en güzel film.
That's the best film I've ever seen.

en uygun

adjective (most suitable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Hasan, bu iş için en uygun adaydır.
He is the best candidate for the job.

en iyi

adjective (most advantageous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Şu anda yapabileceğimiz en iyi şey nedir?
What's the best thing we could do right now?

en iyi

adverb (superlative of well)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Bütün şarkıcılar arasında en iyi şarkı söyleyen odur.
Of all the singers, she sings best.

en güzel, en iyi

adjective (most desirable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The best cake is the one with the cherry on top.

daha iyi, daha güzel

adverb (to higher degree, quality)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Jimi Hendrix'den bile daha iyi gitar çalıyor.
He plays the guitar better than Jimi Hendrix.

daha iyi, daha iyi bir şekilde

adverb (in a superior way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Size daha iyi hizmet sunabilmek için girişte bedava kahve servisi yapmaya başladık.
To serve you better we have provided free coffee at the entrance.

daha üstün, daha iyi

adjective (superior)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Teniste benden daha iyi bir oyuncudur.
He's better at tennis than I am.

daha iyi, daha güzel

adjective (of higher quality)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This essay is better than the last one you wrote.

daha iyi

adjective (of greater value) (değer bakımından)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Getting it done now is better than waiting until the morning.

daha kullanışlı, daha iyi

adjective (of greater use)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A mallet is better than a hammer for driving in tent pegs.

daha sağlıklı, daha iyi

adjective (healthier)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Şimdi biraz daha iyi misiniz?
Are you feeling any better?

daha iyi

adverb (more completely) (hatırlamak, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
You remember it better than I do.

daha ayrıntılı, daha iyi

adverb (more thoroughly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He'll explain it better than I can.

daha üstün, daha iyi

adjective (more virtuous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She's better than any of us.

en iyi

noun (slang, dated (the best)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I love John Coltrane. He's the end!

ile arası iyi olmak

verbal expression (people, animal: handle well)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He is good with children and animals.

çok iyi

adjective (of good reputation) (aile, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He came from a great family.

çok iyi

adverb (US, informal (very well)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Çok iyi yaptın.
You did great.

iyi gelmek

transitive verb (relieve)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
This syrup might help your sore throat.

Let's learn Turkish

So now that you know more about the meaning of iyi ki varsın in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.

Do you know about Turkish

Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.