What does olay in Turkish mean?
What is the meaning of the word olay in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use olay in Turkish.
The word olay in Turkish means event, iş, mesele, olay, vaka, olay, vaka, başa gelen şey, olay, olay, hadise, vaka, olay, vaka, oluş, olay, vaka, hadise, olay, yaygara, vaka, olay, hadise, vaka, durum, hikaye, olay, vukuat, beklenmeyen olay, önce gelen/önceki olay, korkunç/dehşet verici/ürkütücü olay, dramatik olay, (önemli bir olay, anons, vb. için) davul vuruşu, heyecan verici durum/olay, komik olay/durum, gülünç durum/olay, ölümle sonuçlanan olay, ölüme neden olan şey, olay yeri, şanslı/talihli olay, gelecekteki olay, en önemli kısım, ilgi çekici olay, önemli olay, kazadan sonra olay yerinden kaçan sürücü, diğer olayların arasında meydana gelmek, (başka bir olay olurken) meydana gelmek, olay yerinden ayrılmak, asıl olay, dönüm noktası, önemli olay, kilometre taşı, keramet, mucize, doğaüstü olay, kaza, münferit olay, olay yerinde, olay mahallinde, birdenbire meydana gelen ses ya da olay, olağanüstü olay, gerçekleşmesi mümkün olay, vaktinden önce olan, zamansız (olay, vb.), (olay, vb.) tekrar etme, tekerrür etme, tekrar, tekerrür, şok edici olay, skandal, olay yeri, suç mahalli, istenmeyen olay, çözüme/sonuca götüren olay, ana konu, korkunç olay, facia, fecaat, olay yeri/mahalli, (kötü bir olay üzerinde, vb.) gereğinden fazla durmak, önemli olay, çok hızlı gelişen/olan olay. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word olay
event
|
iş, meselenoun (matter, concern) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The headmaster dealt with the affair swiftly. |
olay, vakanoun (event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All sorts of strange happenings started occurring after the dictator took power. |
olay, vakanoun (occurrence, instance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The papers are reporting another incidence of corruption at city hall. |
başa gelen şey, olaynoun (personal event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Boşanmam, benim için son derece kötü bir olaydı. My divorce was a very difficult experience. |
olay, hadise, vakanoun (occurrence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Son günlerde dünyada meydana gelen olaylar (or: hadiseler) oldukça endişe vericidir. Recent world events have been quite worrying. |
olay, vakanoun (event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mary's party was a great occasion. |
oluş, olay, vaka, hadisenoun (happening) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There have been some strange occurrences at the castle; some people think it's haunted. |
olay, yaygaranoun (fuss, scandal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Barda sarhoş olup rezalet çıkardı. His son created a big scene over his desire for ice cream. He didn't stop crying till they got home. |
vakanoun (one occurrence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There have been no incidents of bullying since the school brought in tough new measures. |
olay, hadise, vakanoun (incident, event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There were episodes of violence last year in this usually peaceful town. |
durumnoun (instance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Every case of a child falling behind at school is a cause for concern. |
hikayenoun (slang (story) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What's the deal with Amber and Paul? Are they seeing each other? |
olay, vukuatnoun (tense moment in a drama) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a situation in the conference room when the two got into a fight. |
beklenmeyen olaynoun ([sth] unintended, unforeseen) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They met by accident. |
önce gelen/önceki olaynoun (preceding event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The passing of the law was just one of the antecedents that led to the uprising. |
korkunç/dehşet verici/ürkütücü olaynoun (figurative (dreaded event) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Saturday is doomsday--that's when my mother-in-law arrives. |
dramatik olaynoun (highly emotional events) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You should have seen the drama when his girlfriend found him. |
(önemli bir olay, anons, vb. için) davul vuruşunoun (fast continuous drumming) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a drum roll before the winners were announced. |
heyecan verici durum/olaynoun (situation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Crowds gathered to see the rock star and in the excitement no one noticed the little girl who had lost her parents. |
komik olay/durum, gülünç durum/olaynoun (situation, event: ridiculous) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The authority's handling of the flood has become a farce. |
ölümle sonuçlanan olay, ölüme neden olan şeynoun (fatal incident) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The emergency call reported a fatality outside the bar. |
olay yerinoun (figurative (point at which violence occurs) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Police were quickly dispatched to the flashpoint. |
şanslı/talihli olaynoun (lucky occurrence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) By a lucky fluke, I caught an earlier flight. |
gelecekteki olaynoun ([sth] that will happen one day) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The newsletter has a list of exciting future events in the neighborhood. |
en önemli kısım, ilgi çekici olaynoun (figurative, often plural (most important moment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gezinin en önemli kısmı Eyfel Kulesi'ne yaptığımız ziyaretti. The highlight of the trip was the visit to the Eiffel Tower. |
önemli olaynoun (special event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The highlight of the musical season is the Philharmonic concert. |
kazadan sonra olay yerinden kaçan sürücünoun ([sb]: leaves accident scene) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The police went to auto body repair shops to find the hit-and-run driver's car. |
diğer olayların arasında meydana gelmek, (başka bir olay olurken) meydana gelmekintransitive verb (occur between two times) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) A period of calm intervened between the two reigns. |
olay yerinden ayrılmakverbal expression (flee the location of: accident or crime) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The hit-and-run driver was charged with leaving the scene of the accident. |
asıl olaynoun (actual fact) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We're not dealing with matters of fact here, only wild opinions. |
dönüm noktası, önemli olay, kilometre taşınoun (figurative (in life) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ben's wedding was a milestone in his life. |
keramet, mucize, doğaüstü olaynoun (supernatural event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ben doesn't believe in miracles, but he prays anyway. |
kazanoun (accident, unlucky event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The movie is about the misadventures of an unlucky man. |
münferit olaynoun (single time) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was an occurrence of bad behaviour, but Peter's school report is generally good. |
olay yerinde, olay mahallindeadverb (at the place in question) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Newspapers' foreign correspondents are on the spot when a story develops. |
birdenbire meydana gelen ses ya da olaynoun (sudden noise or happening) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We heard an outburst of shouting from the neighbours' house again. |
olağanüstü olaynoun (incredible event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The phenomenon of the UFO sighting was all anyone talked about for weeks. |
gerçekleşmesi mümkün olaynoun (future outcome) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The closure of the factory is a possibility, if business does not improve. |
vaktinden önce olan, zamansız (olay, vb.)adjective (event: too soon) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It would be premature to arrange a date for the wedding already. |
(olay, vb.) tekrar etme, tekerrür etme, tekrar, tekerrürnoun (incident: recurrence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A repetition of the offence will bring a harsher sentence. |
şok edici olay, skandalnoun (shocking event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The insider trading scandal rocked the markets. |
olay yeri, suç mahallinoun (crime scene) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The police kept everybody away from the scene. |
istenmeyen olaynoun (uncountable, vulgar, offensive, slang (undesirable events) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Shit has been happening all day! |
çözüme/sonuca götüren olaynoun (figurative (decisive confrontation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The showdown ended with the boss firing Andrew. |
ana konunoun (fiction: plot, story) (roman, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I found the storyline of “War and Peace” really difficult to follow. |
korkunç olay, facia, fecaatnoun (figurative (disastrous occurrence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This senseless tragedy could have been prevented with better laws. |
olay yeri/mahallinoun (of event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This venue hosts music concerts and plays. |
(kötü bir olay üzerinde, vb.) gereğinden fazla durmak(figurative (indulge in negative state) (mecazlı) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) There's nothing he enjoys more than wallowing in misery. |
önemli olaynoun (event, turning point) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This moment is a watershed in the history of our country. |
çok hızlı gelişen/olan olaynoun (figurative (of activity) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a whirlwind of activity in the office as everyone tried to meet the deadline. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of olay in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.