What does rahatsız etmek in Turkish mean?
What is the meaning of the word rahatsız etmek in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use rahatsız etmek in Turkish.
The word rahatsız etmek in Turkish means disturb, rahatsız etmek, canını sıkmak, rahatsız etmek, canını sıkmak, kızdırmak, sinirlendirmek, rahatsız etmek, canını sıkmak, rahatsızlık vermek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, canını sıkmak, gözünü korkutmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, rahatsızlık vermek, ürkütmek, korkutmak, sinirlendirmek, sinirini bozmak, sinir etmek, sinirlendirmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, heyecanlandırmak, rahatsız etmek, huzurunu kaçırmak, rahatsız etmek, rahatsız etmek, sinir etmek, başına dert olmak, rahatsız etmek, canını sıkmak, canını sıkmak, rahatsız etmek, sinirlendirmek, kızdırmak, sinir bozmak, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahat vermemek, rahatsız etmek, saygısız davranmak, rahatsız etmek, rahat vermemek, rahatsız etmek, rahatsız etmek, rahat bırakmamak, rahat vermemek, taciz etmek, kışkırtmak, tahrik etmek, rahatsız etmek, sinir etmek, canını sıkmak, sıkıntı vermek, canını sıkmak, hoş gelmemek, (birisini çalışırken) rahatsız etmek, (çalışmayı) bozmak, çok rahatsız etmek, devamlı rahatsız etmek, sıkmak, rahat vermemek, sürekli rahatsız etmek, eziyet vermek, sürekli rahatsız etmek, canını sıkmak, (birisini) rahatsız etmek/rahatını kaçırmak. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word rahatsız etmek
disturb
|
rahatsız etmek, canını sıkmaktransitive verb (annoy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Küçük kardeşim beni sürekli rahatsız ediyor. My little brother bothers me all the time. |
rahatsız etmek, canını sıkmaktransitive verb (bother, irritate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Kyle's rudeness galled his wife. |
kızdırmak, sinirlendirmektransitive verb (annoy, anger) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The comedian's jokes are in bad taste and offend the audience. |
rahatsız etmek, canını sıkmak, rahatsızlık vermektransitive verb (irritate, anger) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) People who jump the queue annoy me. |
rahatsız etmektransitive verb (annoy, bother) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't pester your brother while he's studying. |
rahatsız etmektransitive verb (irritate, annoy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Bob's smug smile just irks me! |
rahatsız etmek, canını sıkmaktransitive verb (trouble, disturb) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Getting fired from his new job perturbed Robert greatly. |
gözünü korkutmaktransitive verb (bother, daunt) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Even though the situation looked dangerous, the challenge did not faze Brett. |
rahatsız etmek, sıkıntı vermek, rahatsızlık vermektransitive verb (trouble, make uneasy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The recent series of burglaries in the neighbourhood has unsettled many local residents. |
ürkütmek, korkutmaktransitive verb (disturb or frighten) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The sound of exploding fireworks unnerved the dog. |
sinirlendirmek, sinirini bozmaktransitive verb (annoy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The child's constant complaints were beginning to vex Elizabeth. |
sinir etmek, sinirlendirmektransitive verb (perturb, disconcert) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The constant noise discomfited the baby. |
rahatsız etmektransitive verb (harass or pester) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Since the trial began, the press has been harrying the politician every time she steps outside. |
rahatsız etmektransitive verb (harass, trouble) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
rahatsız etmektransitive verb (interrupt: [sb] busy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The professor went home to work, as her students kept disturbing her in her office. |
heyecanlandırmakphrasal verb, transitive, separable (annoy or excite) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The politician's speech worked the crowd up. The boss was worked up because I was five minutes late. |
rahatsız etmek, huzurunu kaçırmaktransitive verb (trouble, worry) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The tense atmosphere at the office disquieted the employees. |
rahatsız etmektransitive verb (bother, harass) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The star was sick of being molested by his fans. |
rahatsız etmektransitive verb (pester, harass) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll never finish this report on time if you keep coming to annoy me. |
sinir etmekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (annoy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The clock's ticking is beginning to wear on my nerves. |
başına dert olmaktransitive verb (trouble, afflict) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Public schools have been assailed by federal cutbacks. |
rahatsız etmektransitive verb (figurative, usually passive (trouble) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Doubts besieged her. |
canını sıkmaktransitive verb (person, animal: cause discomfort) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The tag on the neck of my dress is irritating me. |
canını sıkmak, rahatsız etmek(figurative (annoy [sb]) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) After a while, Laura's whining voice started to grate on Hanna. Incorrect use of grammar really grates with me. |
sinirlendirmek, kızdırmak, sinir bozmaktransitive verb (figurative (irritate, be annoying) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The woman's shrill voice chafed me. |
rahatsız etmekphrasal verb, transitive, separable (slang (disturb) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stop looking at me like that! You're freaking me out! |
rahatsız etmektransitive verb (disturb, inconvenience) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Size zahmet vermek istemem, yemeği ben pişirebilirim. I'm sorry to trouble you, but there is someone on the phone. |
rahatsız etmektransitive verb (bother, harass) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Street hawkers always hassle Karen when she's walking around downtown. |
rahatsız etmektransitive verb (mainly US (annoy, harass) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The journalists kept devilling the politician. |
rahatsız etmek, rahat vermemektransitive verb (figurative (worry) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My fear of earthquakes niggles me every day. |
rahatsız etmektransitive verb (figurative (worry, annoy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A feeling is nagging me that I've forgotten to pack something important. |
saygısız davranmakphrasal verb, transitive, inseparable (slang (treat disrespectfully) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm sorry to mess you around, but I need to change the date of our meeting. |
rahatsız etmek, rahat vermemekverbal expression (US, informal, figurative (harass) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She kept riding him to get him to follow the rules. |
rahatsız etmekverbal expression (harass) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The bill collector presses debtors to pay, calling at all hours of the day. |
rahatsız etmek, rahat bırakmamak, rahat vermemektransitive verb (figurative, informal, often passive (trouble) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Bu sorun beni günlerdir rahatsız ediyor. The problem has been dogging me for days. |
taciz etmektransitive verb (UK (harass) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I have told him to leave me alone, but he is still worrying me with phone calls. |
kışkırtmak, tahrik etmektransitive verb (provoke) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The boys stirred the sleeping dog by yelling. |
rahatsız etmek, sinir etmek, canını sıkmaktransitive verb (slang (bother) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'm trying to concentrate, so stop bugging me. |
sıkıntı vermek, canını sıkmaktransitive verb (US, informal (irritate, annoy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Bobby's constant complaining gripes me; I've got to get away from him! |
hoş gelmemektransitive verb (be disagreeable) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) That smell offends my nose. |
(birisini çalışırken) rahatsız etmek, (çalışmayı) bozmaktransitive verb (activity: interrupt) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The noise outside disturbed Robert's work. |
çok rahatsız etmektransitive verb (often passive (sound, heat, smell: be too strong) (ses, koku, ısı, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The pungent odor overpowered Mark. |
devamlı rahatsız etmek, sıkmak, rahat vermemektransitive verb (pester) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Frankie persecuted her brother until he started screaming at her. |
sürekli rahatsız etmek, eziyet vermektransitive verb (figurative (bother persistently) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The new trainee is always plaguing the boss with questions. |
sürekli rahatsız etmek, canını sıkmaktransitive verb (child: pester, annoy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stop tormenting your sister while she's doing her homework. |
(birisini) rahatsız etmek/rahatını kaçırmaknoun (informal (problem posed by) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The trouble with living in the country is that you have to drive everywhere. The trouble with cats is they leave their fur everywhere. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of rahatsız etmek in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.