What does saçma. in Turkish mean?
What is the meaning of the word saçma. in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use saçma. in Turkish.
The word saçma. in Turkish means saçma, anlamsız, manasız, saçmalık, saçma/gülünç şey, saçma/boş laf, saçma/boş konuşma, saçma/boş laf, zırva, saçma konuşma, saçma sapan konuşma, saçmak, saçma yoluyla tohum ekmek, saçma, (söz, vb.) saçma, yalan, zırva, saçma, tohum saçma/dağıtma/serpme, saçma konuşma, saçma, (düşünce, vb.) iyi düşünülmemiş, zayıf, anlamsız, manasız, saçma, önemsiz, ehemmiyetsiz, önemsiz/saçma şey, saçma, saçma konuşmak, saçmalamak, anlamsız/anlaşılmaz/saçma söz, saçmalama, zırvalama, anlamsız, manasız, saçma, saçma, mantıksız, aptalca, salakça, saçma, mantıksız, (özür, vb.) inandırıcı olmayan, saçma, mermi, komik, gülünç, saçma laf, saçma söz, safsata, zırva, anlamsız/saçma şey, saçmalık, saçma, saçma sapan, ufak kurşun, saçma (tanesi), saçma, saçma tanesi, anlamsız, saçma, (özür, vb.) inandırıcı olmayan/saçma, mantıksız, anlamsız, saçma, komik bir şekilde, gülünç bir şekilde, saçma söz, zırva, saçma, anlamsız, manasız, boktan, bir boka yaramaz, boktan boya, atılan kurşun, mermi, saçma, gülle, saçma, kurşun, para saçma, saçma sapan konuşmak, ipe sapa gelmez laflar etmek, saçma, aptalca, aptalca, saçma sapan, boş konuşmak, saçma sapan konuşmak, boş boş konuşmak, yapılamaz/uygulanamaz, makul olmayan, mantıksız, saçma. To learn more, please see the details below.
Meaning of the word saçma.
saçma, anlamsız, manasızadjective (senseless, silly) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's absurd to think we could afford a house like that. |
saçmalık, saçma/gülünç şeynoun ([sth] absurd, ridiculous) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
saçma/boş laf, saçma/boş konuşmanoun (figurative (adult: nonsensical talk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I can't listen to any more of your babble! |
saçma/boş laf, zırvanoun (informal (nonsense, empty talk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mickey talks such blah, I don't even listen to him anymore. |
saçma konuşma, saçma sapan konuşmanoun (nonsensical or pointless talk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Turn off the TV; I can't stand listening to all that blather. |
saçmak, saçma yoluyla tohum ekmektransitive verb (US (seed) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The farmer plans to broadcast grass seed this weekend in the back field. |
saçmanoun (pellet used in game hunting) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Çiftçi tüfeğine saçma doldurdu. The farmer loaded his rifle with buckshot. |
(söz, vb.) saçma, yalan, zırvaadjective (figurative, vulgar, slang (untrue, nonsensical) (argo) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Do you believe that bulls*** story about aliens masquerading as humans? |
saçmainterjection (US, slang (expressing frustration) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) |
tohum saçma/dağıtma/serpmenoun (scattering, sowing: of seed) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dissemination of the seeds is done by machine. |
saçma konuşmanoun (worthless talk, writing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I don't know why you waste your time reading that drivel. |
saçmaadjective (absurd, ridiculous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This is a one-party state; the elections here are farcical. |
(düşünce, vb.) iyi düşünülmemiş, zayıfadjective (argument, reasoning) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The politician's feeble argument did not convince voters. |
anlamsız, manasız, saçmaadjective (figurative (frivolous, trivial) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Don't bother me with those frilly little details. |
önemsiz, ehemmiyetsizadjective (pejorative (trivial, worthless) (aşağılayıcı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Don't bother me with your frivolous problems! |
önemsiz/saçma şeynoun (figurative ([sth] light, trivial) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His new comedy is just froth, but enjoyable enough. |
saçmaadjective (frivolous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Do you mind if we turn off this frothy TV show and watch a serious documentary? |
saçma konuşmakintransitive verb (talk nonsense, babble) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The crazed man was gabbling about spaceships and aliens. |
saçmalamakintransitive verb (talk nonsense) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Stop gibbering and come help me! |
anlamsız/anlaşılmaz/saçma söznoun (nonsense) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He was talking in his sleep but it was just gibberish. |
saçmalama, zırvalamainterjection (slang (nonsense, rubbish) (argo) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Oh, humbug! I don't care about details. |
anlamsız, manasız, saçmaadjective (speech, act: senseless) (söz, hareket) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Beth's suggestion for the community garden was idiotic! Why would we grow bananas in Canada? |
saçma, mantıksızadjective (idea: not workable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The design looks great but it's impractical, given our budget. |
aptalca, salakçaadjective (silly, pointless) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Your inane comments are slowing down the meeting. |
saçma, mantıksızadjective (action, idea: not making sense) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's irrational to withhold this information when it could help your case. |
(özür, vb.) inandırıcı olmayan, saçmaadjective (figurative (excuse: feeble) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tina offered a lame excuse about her dog and went home early. |
merminoun (informal (shot, bullets) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The gangster filled his rival with lead. |
komik, gülünçadjective (ridiculous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's ludicrous to think that anyone will agree with you. |
saçma lafnoun (informal (foolish talk, fantasy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm tired of your moonshine; it's time to get down to business! |
saçma söz, safsata, zırvanoun (words: bad logic) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Peter's argument was total nonsense. |
anlamsız/saçma şey, saçmalıknoun (meaningless things) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rachel spends all her money on nonsense. |
saçma, saçma sapanadjective (ridiculous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Bob was tired of hearing his coworker's nonsensical conspiracy theories. |
ufak kurşun, saçma (tanesi)noun (from gun) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The pellets from the gun just missed Arthur. |
saçma, saçma tanesinoun (uncountable (pellets) (silah) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Small pellets in shotgun cartridges are sometimes referred to as pepper. |
anlamsız, saçmaadjective (absurd) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The idea that I was responsible for this is preposterous. |
(özür, vb.) inandırıcı olmayan/saçmaadjective (figurative (excuse: feeble, unconvincing) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Rachel's puny excuse is totally unbelievable. |
mantıksız, anlamsız, saçmaadjective (absurd, illogical) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You've got no savings, but you're quitting your job to travel the world? That's ridiculous! |
komik bir şekilde, gülünç bir şekildeadverb (in an absurd way) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The comedian behaved ridiculously just to get a laugh. |
saçma söz, zırvanoun (UK, figurative, pejorative (garbage: nonsense talk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Stop talking rubbish! |
saçma, anlamsız, manasızadjective (meaningless, absurd) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He gave a senseless answer to a question and then collapsed at the podium. |
boktan, bir boka yaramaz, boktan boya(vulgar, slang (shit) (kaba) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Don't listen to Barry; he talks sh*t. |
atılan kurşun, mermi, saçma, güllenoun (firing of a gun) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Attığı kurşun kızın kulağının dibinden vızıldayarak geçti. His shot whistled past her ears. |
saçma, kurşunnoun (uncountable (bullets) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The farmer has a bucket of shot for the hunt. |
para saçmanoun (indulgence, spree) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After my splurge last month on my new handbag, I can't afford to go out to eat. |
saçma sapan konuşmak, ipe sapa gelmez laflar etmekintransitive verb (talk incoherently) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The old man spluttered about his past, but no one was paying attention. |
saçma, aptalcaadjective (idea: nonsensical) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Saçma (or: aptalca) bir tartışmaydı. It was a stupid argument that didn't make any sense at all. |
aptalca, saçma sapanadjective (behaviour: dangerous) (davranış, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I won't ride with her: her driving's suicidal. |
boş konuşmak, saçma sapan konuşmak, boş boş konuşmakintransitive verb (figurative (person: talk inanely) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) No matter what we're discussing in class, Joanne always starts twittering about her personal life. |
yapılamaz/uygulanamazadjective (idea: impractical) (fikir, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Finishing all this work by tomorrow seems unrealistic. |
makul olmayan, mantıksız, saçmaadjective (idea: impractical) (fikir, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) His plans to revitalize the company seem totally unreasonable. |
Let's learn Turkish
So now that you know more about the meaning of saçma. in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.
Updated words of Turkish
Do you know about Turkish
Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.