What does seni seviyorum in Turkish mean?

What is the meaning of the word seni seviyorum in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use seni seviyorum in Turkish.

The word seni seviyorum in Turkish means seni seviyorum, sana aşığım, joyful, mutlu, neşeli, mutlu, şen, mutlu, neşeli, şen, neşeli, şen, mutlu, mesut, çok neşeli, şen, neşeli, şen, neşeli, şen, keyifli, neşeli, keyifli, oyuncu, gülüp oynayan, neşeli, şen, neşeli, şen, neşeli, şen, neşeli, neşeli, neşeli, neşeli, şen, neşe dolu, şen şakrak, neşeli, şen, neşeli, şen, şen şakrak, hadi canım sen de, hayret, sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokma, hey sen, canlı, hareketli, Sen nehri, sen, sen, sen, sen, sen, parlak ışık, sen, sen, sen, bak sen, keşke burada olsaydın, sen, sen, siz, sen kendin, siz kendiniz. To learn more, please see the details below.

Listen to pronunciation

Meaning of the word seni seviyorum

seni seviyorum

interjection (declaration of strong affection)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I love you, Mom!

sana aşığım

interjection (declaration of strong romantic feelings)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I love you and I want to spend the rest of my life with you.

joyful

mutlu

adjective (full of joy)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Neşeli insanlar, etraflarına mutluluk saçarlar.
I was happy last spring when we were dating.

neşeli, mutlu, şen

adjective ([sb]: happy) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Fiona is usually cheerful in the morning.

mutlu, neşeli, şen

adjective (person: cheerful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Gerald is a jolly old man, and always has time for others.

neşeli, şen

adjective (cheerful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Jen is always in a merry mood.

mutlu, mesut

adjective (person: happy) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
They were blissful for the first few months of their marriage.

çok neşeli, şen

adjective (person: full of joy) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Everyone was joyous at the news.

neşeli, şen

adjective (figurative (cheerful, optimistic)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The report gives an upbeat assessment of the housing market.

neşeli, şen, keyifli

adjective (bright, cheerful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The room was cheery in the early morning, with sunlight streaming through the large windows.

neşeli, keyifli

adjective (jolly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The jovial old man always welcomed visitors to his home.

oyuncu, gülüp oynayan

adjective (playful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Larry was in a sportive mood after his good day at work.

neşeli, şen

adjective (cheerful, lighthearted, carefree)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Nancy is known around the office for her blithe personality.

neşeli, şen

adjective (informal (cheerful) (resmi olmayan dil)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The receptionist at the front desk is always chipper and friendly.

neşeli, şen

adjective (enthusiastic, bubbly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Sally's exuberant personality attracted many admirers.

neşeli

adjective (joyous, joyful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The students were gleeful when they found out classes were canceled due to the snowstorm.

neşeli

adjective (cheerful, light in mood)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
So why are you in such a lighthearted mood today?

neşeli

adjective (informal (cheerful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You're in a chirpy mood this morning! Did you win the lottery?

neşeli, şen, neşe dolu, şen şakrak

adjective (playful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I could play with those jaunty kittens for hours.

neşeli, şen

adjective (figurative (disposition: cheerful) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He has the sunny disposition of someone who doesn't read the news.

neşeli, şen

adjective (cheerful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Just the thought of her made him glad all day.

şen şakrak

adjective (figurative (person: bubbly, lively) (kişi, mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Penny is popular because of her effervescent personality.

hadi canım sen de

interjection (UK, informal (expressing disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Brett really said that? Get along with you!

hayret

interjection (Biblical, literary (look, behold)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Lo, the final match has begun!

sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokma

interjection (informal (the matter doesn't concern you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's nothing to do with you; mind your own business!

hey sen

interjection (UK, slang (form of address: you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

canlı, hareketli

adjective (figurative (animated, vivacious)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I went on a blind date last night, and we had the most scintillating conversation!

Sen nehri

noun (river in Paris)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Seine is an iconic river that runs through the heart of Paris.

sen

noun (monetary unit of Brunei) (Brunei para birimi, kuruş cinsinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There are 100 sen in 1 Brunei dollar.

sen

noun (monetary unit of Indonesia) (Endonezya para birimi, kuruş cinsinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Due to inflation, one sen has virtually no value and is now obsolete in Indonesia.

sen

noun (monetary unit of Malaysia) (Malezya para birimi, kuruş cinsinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The ringgit is divided into 100 sen.

sen

noun (monetary unit of Japan) (Japonya para birimi, kuruş cinsinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

sen

noun (monetary unit of Cambodia) (Kamboçya para birimi, kuruş cinsinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
One sen is one-hundredth of a Cambodian riel.

parlak ışık

noun (figurative ([sb] excellent or inspirational)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Martin Luther King was one of the shining lights of the civil rights movement.

sen

pronoun (archaic, Biblical (you: singular, object)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
The vicar read from Isaiah: "Fear thou not; for I am with thee."

sen

pronoun (archaic, Biblical (you: singular, subject) (eskil)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Thou shall not be permitted lodging at this inn.

sen

pronoun (textspeak, abbreviation (you)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
C U L8R [See you later.]

bak sen

interjection (indignation)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Did I steal it? Why, of course not!

keşke burada olsaydın

expression (written (message written on a postcard)

sen

pronoun (regional (you: singular, nominative)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Are ye sure ye don't want to come with me?

sen

pronoun (second person singular: subject)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You should eat your green beans. // Thank you, sir; you are most kind.

siz

pronoun (direct address to one person)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You, Mister Rogers, come over here right now!

sen kendin, siz kendiniz

pronoun (you singular: for emphasis)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You, yourself, said that it was too difficult to do.// There's nobody here but yourself.

Let's learn Turkish

So now that you know more about the meaning of seni seviyorum in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.

Do you know about Turkish

Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.