What does tedirgin in Turkish mean?

What is the meaning of the word tedirgin in Turkish? The article explains the full meaning, pronunciation along with bilingual examples and instructions on how to use tedirgin in Turkish.

The word tedirgin in Turkish means anxious, tedirgin, gergin, sinirli, ratahsız, rahat davranmayan, endişeli, kaygılı, tedirgin, tedirgin, kaygılı, endişeli, ümitsizliğe kapılmış, huzursuz, rahatsız, tedirgin, tedirgin, rahatsız, huzursuz, tedirgin, endişeli, sinirli, kızgın, tedirgin, endişeli, endişeli, kaygılı, endişeli, tedirgin, rahatsız, huzursuz, tedirgin, gergin, telaşlandırmak, endişelendirmek, endişeli olmak, tedirgin olmak, kaygılanmak, sıkıntılı, tedirgin bir şekilde, endişeyle, tedirgin bir şekilde, tedirginlikle, rahatsız etmek, huzurunu kaçırmak, endişe/tedirginlik veren, tedirgin eden, içini kemirmek, iç kemiren, rahatsız etmek, canını sıkmak, rahatsız edici, tedirgin hal, tedirgin edici, rahatsız edici, rahatsızlık veren, tedirgin edici, endişe verici, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, rahatsızlık vermek, rahatsız edici, tedirgin edici, tedirgin eden. To learn more, please see the details below.

Listen to pronunciation

Meaning of the word tedirgin

anxious

tedirgin, gergin, sinirli

adjective (uneasy, apprehensive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Kapıyı açınca karşısında ürkek gözlerle ona bakan küçük bir çocuk buldu.
Crossing the street against traffic makes me nervous.

ratahsız, rahat davranmayan

adjective (person) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Beth was uncomfortable sitting on the hard chair.

endişeli, kaygılı, tedirgin

adjective (with personal problems) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Troubled teenagers often don't know who to talk to.

tedirgin, kaygılı, endişeli

adjective (anxious)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's natural to feel apprehensive before a job interview.

ümitsizliğe kapılmış

adjective (perturbed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Bobby was dismayed to find out that the tickets were sold out.

huzursuz, rahatsız, tedirgin

adjective (ill at ease)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Julia only recently started her new job and she still feels unsettled.

tedirgin, rahatsız, huzursuz

adjective (person: troubled) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You look agitated; is everything alright?

tedirgin, endişeli

adjective (US, informal (nervous, restless)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The interviewer kept me waiting so long that I started to get antsy.

sinirli, kızgın

adjective (annoyed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Leanne had a vexed expression on her face.

tedirgin, endişeli

adjective (perturbed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The audience was disconcerted by the offensive jokes.

endişeli, kaygılı

adjective (informal (person: anxious) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
David finds it hard to relax and have fun; he's too hung up.

endişeli

adjective (nervous, worried)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I am an anxious person; I find it hard to relax.

tedirgin

adjective (nervous, apprehensive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Alfie was all aflutter at the prospect of his date with Jennie that night.

rahatsız, huzursuz, tedirgin

adjective (figurative, colloquial (nerves: on edge, agitated) (gündelik dil)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Ryan's nerves were completely fried after the two hour meeting with his boss.

gergin

adjective (figurative (superficially confident, but nervous) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Her palms sweating, Lucy gave her interviewer a brittle smile.

telaşlandırmak, endişelendirmek

transitive verb (make anxious)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I could see that being made to wait was agitating him; he was biting his nails.

endişeli olmak, tedirgin olmak

(worry, be nervous)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The concert pianist felt anxious before her first concert at Carnegie Hall.

kaygılanmak

(become worried)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is normal to get anxious before an exam.

sıkıntılı

adjective (situation, time: causing distress)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Many students began to fidget during the anxious last few minutes of the timed exam.

tedirgin bir şekilde, endişeyle

adverb (nervously)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The parents waited anxiously for the surgeon to finish operating on their daughter.

tedirgin bir şekilde, tedirginlikle

adverb (speech, action: with unease)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The man proposed marriage awkwardly because he was so nervous.

rahatsız etmek, huzurunu kaçırmak

transitive verb (trouble, worry)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The tense atmosphere at the office disquieted the employees.

endişe/tedirginlik veren, tedirgin eden

adjective (causing anxiety)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The lack of news from the village is distressing for everyone.

içini kemirmek

(figurative (worry, trouble) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The old woman's warning gnawed at me.

iç kemiren

adjective (figurative (nagging or troubling) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Mark has been plagued by gnawing misgivings ever since he heard the news.

rahatsız etmek, canını sıkmak

transitive verb (trouble, disturb)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Getting fired from his new job perturbed Robert greatly.

rahatsız edici

adjective (troubling, disturbing)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The mother was in denial when she heard the perturbing news that her son had died in the war.

tedirgin hal

noun (extreme nervous mood)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Polly was in such a state after the accident!

tedirgin edici

adjective (causing distress)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Several troubling developments have prompted me to consider other options.

rahatsız edici, rahatsızlık veren

adjective (situation) (durum)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It was an uncomfortable dinner, as half the people at the table weren't talking to each other.

tedirgin edici, endişe verici

adjective (feeling: uncomfortable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Tony was struck by the uneasy thought that he had left his front door unlocked.

rahatsız etmek, sıkıntı vermek, rahatsızlık vermek

transitive verb (trouble, make uneasy)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The recent series of burglaries in the neighbourhood has unsettled many local residents.

rahatsız edici, tedirgin edici, tedirgin eden

adjective (disturbing)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We heard some unsettling news about the stock market this morning.

Let's learn Turkish

So now that you know more about the meaning of tedirgin in Turkish, you can learn how to use them through selected examples and how to read them. And remember to learn the related words that we suggest. Our website is constantly updating with new words and new examples so you can look up the meanings of other words you don't know in Turkish.

Do you know about Turkish

Turkish is a language spoken by 65-73 million people around the world, making it the most commonly spoken language in the Turkic family. These speakers mostly live in Turkey, with a smaller number in Cyprus, Bulgaria, Greece and elsewhere in Eastern Europe. Turkish is also spoken by many immigrants to Western Europe, especially in Germany.