İngilizce içindeki call button ne anlama geliyor?
İngilizce'deki call button kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte call button'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki call button kelimesi aramak, telefonla aramak, çağırmak, çağırmak, çağırmak, telefon etmek, bağırmak, arama, ad koymak, isim koymak, bağırış, işaret, çağrı, davet, çağrı, celp, ötüş, ötme, ses, avcı düdüğü, düdük, prova çağrısı, ihtiyaç, talep, istek, , bahsi görme, seçim, hakem kararı, satın alma hakkı, ödeme daveti, karar, ziyaret, ziyaret etmek, kağıt istemek, bahsi görmek, ötmek, talep etmek, talepte bulunmak, seslenmek, çağırmak, davet etmek, uyandırmak, kaldırmak, duyurmak, çekmek, ödemeye davet etmek, lakap takmak, ad takmak, olarak görmek, düzenlemek, yapmak, cezbetmek, çekmek, çağrısında bulunmak, bitirmek, farzetmek, görmek, görmek, doğru tahmin etmek, çağırmak, azarlamak, paylamak, talep etmek, gerektirmek, tahmin etmek, çağırtmak, ziyaret etmek, -i ziyaret etmek, şöyle bir uğramak, aramak, telefonla aramak, ödenmesini talep etmek, iptal etmek, istemek, yardım istemek, yapmasını istemek, ziyaret etmek, sözü vermek, meydan okumak, uğramak, aramak, askere çağırmak, seks araması, seks için aranan kişi, gerçekleri sakınmadan söylemek, dobra dobra söylemek, durmak, uğramak, -e dikkat çekmek, geri aramak, geri aramak, çağrı merkezi, ihaleye davet, telekız, çağırmak, telefonla katılmalı, şüphe duymak, kuşku duymak, işi bitirmek, görev alanı, davet etmek, meydan okumak, servis ziyareti, eve servis, davet etmek, sözü geçmek, askere çağırma, (birşeyden) kıl payı kurtulma, zor karar, davetsizce müşterinin evine gitme, ödemeli arama, ödemeli telefon görüşmesi, konferans bağlantısı/çağrısı, selama çıkma, seyircileri selamlama, şehir içi konuşma, şehir içi telefon görüşmesi, yerel telefon konuşması, şehirlerarası/milletlerarası telefon görüşmesi, telefonla aramak, telefon açmak, aramak, nöbetçi, arama, telefon, uğrak limanı, uğrak yeri, geri aramak, yoklama, sayım, isim listesi, telefona cevap vermek, uyandırma alarmı, uyarı, ikaz anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
call button kelimesinin anlamı
aramak, telefonla aramaktransitive verb (telephone) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'll call you tomorrow to see how you are. Seni yarın arayıp nasıl olduğunu soracağım. |
çağırmaktransitive verb (shout for) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Jim, your mom's calling you. Can, annen seni çağırıyor. |
çağırmaktransitive verb (shout aloud) (bir şeyi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He called the names on the list and we wrote them down. Listedekilerin isimlerini çağırdı, biz de not ettik. |
çağırmaktransitive verb (summon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Call the next candidate, please. Lütfen bir sonraki adayı içeri çağırın. |
telefon etmekintransitive verb (telephone) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you don't want to write you can always call. Eğer mektup yazmak istemiyorsan telefon da edebilirsin. |
bağırmakintransitive verb (shout, cry) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Wade was so loud that I could hear him calling even from far away. |
aramanoun (communication by phone) (telefonla) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I received a call from my bank manager today. |
ad koymak, isim koymaktransitive verb (often passive (name [sb] [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The baby's due in three weeks but we don't know what to call her. |
bağırışnoun (shout) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They heard a call outside the window. |
işaretnoun (signal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joanna's call told us she was ready to go. |
çağrı, davetnoun (appeal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The principal's call for action followed a number of problems at the school. |
çağrınoun (religion: vocation) (dini göreve) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He felt the call to the priesthood after his visit to Lourdes. |
celpnoun (summons) (mahkeme) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He received a call to appear before the High Court. |
ötüş, ötmenoun (bird sound) (kuş) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You can hear the call of an owl from my bedroom. |
sesnoun (animal sound) (hayvan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The call of a wolf made him sit up in his tent. |
avcı düdüğü, düdüknoun (instrument for hunting) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He blew his duck call and didn't have to wait long before one appeared. |
prova çağrısınoun (theatre: rehearsal notice) (tiyatro) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She only arrived fifteen minutes before the call time. |
ihtiyaçnoun (need) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's no call for tears. It was only a joke. |
talep, isteknoun (uncountable (demand) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's little call for typewriter repair these days. Bu günlerde daktilo tamirine olan talep oldukça azdır. |
noun (cards: demand to show hands) I made a call, and the other players had to reveal their cards. |
bahsi görmenoun (poker: equal a bet) (poker oyunu) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He made a call with an average hand but ended up winning the pot. |
seçimnoun (bridge: bid or pass) (briç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Are you going to bid? It's your call. |
hakem kararınoun (sports: umpire's judgment) (spor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The player disagreed with the umpire's call. |
satın alma hakkınoun (finance: right to purchase) (finans) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Buying calls is a popular strategy for investors. |
ödeme davetinoun (finance: demand for payment) (finans) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is your final call for payment. |
kararnoun (informal (judgement, decision) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Canceling the event was a good call, given the weather. Both these candidates would be perfect for the job, but we can only hire one of them; it's going to be a tough call. |
ziyaretnoun (visit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The receptionist said I couldn't talk to the doctor right then, because she was out on a call. |
ziyaret etmekintransitive verb (visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll call tomorrow morning on the way to work. |
kağıt istemekintransitive verb (demand a card) (iskambil) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It's my turn and I'm going to call. |
bahsi görmekintransitive verb (poker: equal a bet) (poker oyunu) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Do you want to call or raise? |
ötmekintransitive verb (bird, animal: make sound) (kuş) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Is that an owl calling? |
talep etmek, talepte bulunmakintransitive verb (make a request) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They called upon her to find a solution to their problems. |
seslenmek(yell to get [sb]'s attention) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Steve called to his wife to come and help him. |
çağırmak, davet etmektransitive verb (summon to religious vocation) (göreve, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) God called him to the priesthood. |
uyandırmak, kaldırmaktransitive verb (awaken) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Would you like to be called in the morning? |
duyurmaktransitive verb (proclaim) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The umpire called the ball out. |
çekmektransitive verb (hunting: lure) (birisini bir şeye) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He called the grouse into the open. |
ödemeye davet etmektransitive verb (demand payment) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The debt could be called at any moment. |
lakap takmak, ad takmaktransitive verb (label) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) How dare you call me a cheat! |
olarak görmektransitive verb (informal (consider) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I call it a scandal. |
düzenlemek, yapmaktransitive verb (convene) (toplantı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) They've called a meeting for tomorrow morning. |
cezbetmek, çekmektransitive verb (attract) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The sea was calling him. |
çağrısında bulunmaktransitive verb (order into effect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Union leaders called an end to the strike after two weeks. |
bitirmektransitive verb (sports: end due to conditions) (maçı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The game was called due to the rain. |
farzetmektransitive verb (informal (estimate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's call it three miles from here to there. |
görmektransitive verb (cards: demand to see a hand) (iskambil) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After the third round, anyone may call the hand. |
görmektransitive verb (poker: equal a bet) (poker, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'll call your ten and raise you ten. |
doğru tahmin etmektransitive verb (informal (forecast correctly) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) In American pool, you have to call your shot before you play it. |
çağırmakphrasal verb, transitive, separable (summon [sb]) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The doctor was suddenly called away, so he is not in the office today. |
azarlamak, paylamakphrasal verb, transitive, separable (US, informal (reprimand [sb], tell [sb] off) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
talep etmekphrasal verb, transitive, inseparable (demand, request) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The senator called for an investigation. The judge's bailiff called for silence in the courtroom. |
gerektirmekphrasal verb, transitive, inseparable (require) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The recipe calls for brown sugar, not white sugar. The situation calls for a calm, deliberate response. |
tahmin etmekphrasal verb, transitive, inseparable (forecast) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The forecast calls for clear skies and warm temperatures. Yarın havanın sıcak ve açık olacağı tahmin ediliyor. |
çağırtmakphrasal verb, transitive, separable (summon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
ziyaret etmekphrasal verb, intransitive (UK (visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Grandma and Grandad called in today and we all had tea. |
-i ziyaret etmek(UK (visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stef called in on her neighbour on the way to the shops, to ask if he needed anything. |
şöyle bir uğramak(UK (visit briefly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I just need to call in at the office on the way home to pick up some paperwork. We called in at Bristol on our way to London. |
aramak, telefonla aramakphrasal verb, intransitive (phone) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Radio listeners are encouraged to call in to make comments. |
ödenmesini talep etmekphrasal verb, transitive, separable (loan, debt: demand repayment) (borç, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The bank called in Stuart's loan and he had to sell his house to repay it. |
iptal etmekphrasal verb, transitive, separable (often passive (cancel) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The town's annual picnic was called off due to rain. |
istemekphrasal verb, transitive, inseparable (seek help) (yardım, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) John called on his friends for support. |
yardım istemekphrasal verb, transitive, inseparable (turn to [sb] for help) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When you need help, then who can you call upon if not your friends? |
yapmasını istemekphrasal verb, transitive, inseparable (request that [sb] do [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The union called on the workers to support a strike. |
ziyaret etmekphrasal verb, transitive, inseparable (visit [sb]) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) John called on Mary while she was in the hospital. |
sözü vermekphrasal verb, transitive, inseparable (US (teacher: pick a student to talk) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher called on me but I couldn't answer as I hadn't been listening. |
meydan okumakphrasal verb, transitive, separable (informal (challenge) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The interviewer called the MP out when he spouted false statistics. |
uğramakphrasal verb, intransitive (visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Peter said that he would call round sometime this afternoon. |
aramakphrasal verb, transitive, separable (informal (phone) (telefonla) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's call her up and check the plans. |
askere çağırmakphrasal verb, transitive, separable (usu passive (military: enlist) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Conscripts were called up for military service according to their birthdates. |
seks aramasınoun (US, slang (phone call for sex) (telefonla) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
seks için aranan kişinoun (US, slang (person called for sex) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I wasn't that into her but she was a good booty call. |
gerçekleri sakınmadan söylemek, dobra dobra söylemekverbal expression (figurative (speak frankly, plainly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Louise has never been afraid of calling a spade a spade. |
durmak, uğramak(train: stop at stations) (tren, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This train will call at Bromley South and London King's Cross. |
-e dikkat çekmekverbal expression (point [sth] out) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
geri aramak(return a phone call) (telefon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll call back when I can. |
geri aramak(return phone call to) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll call her back later. |
çağrı merkezinoun (phone-in service) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If you need technical support you can contact the call center. |
ihaleye davetnoun (business: invitation to bid) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
telekıznoun (female prostitute) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
çağırmak(summon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It's time to call the children in for supper. |
telefonla katılmalıadjective (show, etc.: phone-in) (radyo/televizyon programı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He hosts a call-in show on the local radio station. |
şüphe duymak, kuşku duymakverbal expression (cast doubt on [sth]) (bir şeyden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
işi bitirmekverbal expression (informal (stop doing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I've been working for hours, I'm going to call it a day. |
görev alanınoun (responsibilities) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sirens wailed as the firefighters responded to the call of duty. |
davet etmek(request visit) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Paul's elderly mother was unwell, so he called the doctor out. |
meydan okumakverbal expression (informal (challenge: on [sth] said, done) (birisine bir konuda) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Julia called her uncle out on his offensive remarks. |
servis ziyaretinoun (service visit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) As an emergency plumber, Jason often had to attend call-outs at the weekends. |
eve servisnoun as adjective (relating to a call-out) Emergency plumbers charge enormous call-out fees. |
davet etmektransitive verb (invite, beckon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We called her over to our table to join us. |
sözü geçmekverbal expression (be in charge, make the decisions) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The pastor may think he calls the shots, but the organist really leads the worship service. |
askere çağırmanoun (informal (military: order to report) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
(birşeyden) kıl payı kurtulmanoun (informal, figurative (narrow escape) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Phew! That was a close call. I thought he was going to ask to see my ID. |
zor kararnoun (informal, figurative ([sth] hard to decide) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It was a close call, but they declared him the winner. |
davetsizce müşterinin evine gitmenoun (unsolicited sales visit or phone call) (satış için) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I got my start in sales by making door-to-door cold calls. |
ödemeli arama, ödemeli telefon görüşmesinoun (US (phone: reversed charges) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
konferans bağlantısı/çağrısınoun (meeting conducted by phone) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The advantage of a conference call is that people from all over the world can take part. |
selama çıkma, seyircileri selamlamanoun (performers' bow at end of play) (tiyatro) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
şehir içi konuşma, şehir içi telefon görüşmesi, yerel telefon konuşmasınoun (short-distance phone call) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He borrowed our telephone but made a local call, so there will be no extra charge. |
şehirlerarası/milletlerarası telefon görüşmesinoun (phone call: not local area) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Have at least five dollars ready for a long-distance call. |
telefonla aramak, telefon açmakverbal expression (informal (phone [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Do you mind waiting five minutes while I make a call? |
aramakverbal expression (informal (phone [sb]) (telefonla birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Hold on a second, I just have to make a call to my supervisor. |
nöbetçiadjective (available for duty) (doktor, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My family doctor is on call every Saturday night for patient emergencies. |
arama, telefonnoun (abbr (telephone call) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I had a phone call from your mother today. |
uğrak limanınoun (ship: stop during a journey) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Caribbean cruise includes 14 ports of call in 11 countries. |
uğrak yerinoun (figurative (place visited) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Las Vegas is the port of call for those interested in glitz and gambling. |
geri aramakverbal expression (phone [sb] back) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Can I return your call when I'm less busy? |
yoklama, sayımnoun (register of names read aloud) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The squadron turned out for roll call. |
isim listesinoun (figurative (long list of names) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm a long way down the roll call so my chances of getting the job are small. |
telefona cevap vermekverbal expression (accept a telephone call) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm sorry to interrupt but I need to step outside to take a call. I may need to take a call during the meeting. |
uyandırma alarmınoun (phone call to wake [sb]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Matthew asked the hotel to send a wake-up call to his room in the morning. |
uyarı, ikaznoun (figurative (warning) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It was a real wake-up call when she realized her daughter was gone. |
İngilizce öğrenelim
Artık call button'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
call button ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.