İngilizce içindeki draw lots ne anlama geliyor?
İngilizce'deki draw lots kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte draw lots'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki draw lots kelimesi çizim yapmak, çizmek, silah çekmek, çekmek, yol açmak, neden olmak, berabere kalmak, berabere bitirmek, atraksiyon, beraberlik, çekiş, çekiliş, içine çekme, silah çekme, çekme, çekiş, vadi, resim çizmek, resim yapmak, yaklaşmak, silah çekmek, kura çekmek, demlenmek, çekmek, çekip çıkarmak, çekmek, çekmek, kazanmak, çıkarmak, seçmek, çekmek, çatmak, germek, demlemek, almak, geri çekilmek, çekilmek, sayısını azaltmak, tüketip bitirmek, kısalmak, kullanmak, yararlanmak, faydalanmak, uzatmak, söyletmek, çıkarmak, hazırlamak, çekmek, yukarı doğru çekmek, yanaşmak, gelmek, kullanmak, sonuç çıkarmak, (kalabalığın, vb.) ilgisini çekmek, silah çekmek, tabanca çekmek, birbirine benzetmek, ilgi çekmek, parmak basmak, -den ayrılmak, uzaklaştırmak, geri çekilmek, çekmek, ortaya çıkarmak, meydana çıkarmak, (birşeyi) çok fazla kullanmak, çekmek, içine çekmek, yanaşmak, içine çekmek, yaklaşmak, yaklaşmak, -e yaklaşmak, çekip boşaltmak, uzaklaştırmak, geri çekmek, giymek, set çekmek, sona ermek, bitmek, bitirmek, bir araya toplanmak, bir araya getirmek, silah çekmek, maaşını almak, kılıç çekmek, şans işi, hızlı silah çeken, hızlı cevap veren anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
draw lots kelimesinin anlamı
çizim yapmakintransitive verb (sketch, do drawings) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The artist picked up a sketch pad and began to draw. |
çizmektransitive verb (sketch a picture) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I like to draw trees on my school books. Okul kitaplarımın üzerine ağaç resimleri çizmeye bayılıyorum. |
silah çekmektransitive verb (take out a weapon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cowboy drew his gun to show that he was serious. Kovboy ciddi olduğunu göstermek için silahını çekti. |
çekmektransitive verb (attract) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Fights usually draw large crowds. |
yol açmak, neden olmaktransitive verb (figurative (elicit, arouse) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Racial remarks will usually draw anger from others. |
berabere kalmak, berabere bitirmekintransitive verb (tie a game) (oyun, maç, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Neither team won the game; they drew. İki takım da oyunu kazanamadı; berabere kaldılar. |
atraksiyonnoun (attraction) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The governor's speech was a big draw, so there were many people in attendance. ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Şirket hayır kurumları yararına bir atraksiyon düzenledi. |
beraberliknoun (tied game) (maçta, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The football match was a draw. |
çekişnoun (power to attract) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The man had some sort of draw on women that we couldn't understand. |
çekilişnoun (drawing of lots) (piyango) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A draw was used to create four teams. She won the draw for the blueberry pie. |
içine çekmenoun (smoking: inhalation) (sigara) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A draw of cigarette smoke is often followed by a cough. |
silah çekmenoun (removal of a gun) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The cowboy had a quick draw and shot the other cowboys first. |
çekme, çekişnoun (pull) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His draw of a four from the hat put him on team four. |
vadinoun (US (gully) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The horsemen are waiting in the draw behind that hill. |
resim çizmek, resim yapmakintransitive verb (sketch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She likes to spend her time drawing. |
yaklaşmakintransitive verb (approach) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) As he drew close to home, he heard the sound of the fire. |
silah çekmekintransitive verb (take out a weapon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The cowboy drew quickly. |
kura çekmekintransitive verb (select [sth] by lots) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We will draw from a hat to see who goes on which team. |
demlenmekintransitive verb (tea: brew) (çay) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Leave the tea alone! Just let it draw. |
çekmektransitive verb (pull [sth] behind) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The truck is strong enough to draw a one-ton trailer. |
çekip çıkarmaktransitive verb (extract [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Before people had running water in their homes, they would have to go to a well to draw water. |
çekmektransitive verb (curtain, drapes: pull shut) (perde) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Each night they draw the curtains. |
çekmektransitive verb (withdraw money) (para) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He draws fifty dollars from my account every Friday. |
kazanmaktransitive verb (earn [sth]) (para) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He draws a large salary. |
çıkarmaktransitive verb (formulate [sth]) (sonuç, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can draw whatever conclusion you want, but I believe that he did it. |
seçmektransitive verb (select [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's draw sticks to see who has to go. Longer stick wins. |
çekmektransitive verb (cards: take out) (iskambil kağıdı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She drew a card from the top of the deck. |
çatmaktransitive verb (contract, wrinkle [sth]) (kaş) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She drew her brow in deep thought. |
germektransitive verb (bow: bend to shoot arrow) (ok yayı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The archer draws his bow, and then releases the arrow. |
demlemektransitive verb (tea: brew) (çay) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She never draws the tea properly - it's always too weak. |
almak(take, obtain [sth]) (ilham, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He draws inspiration from his past. |
geri çekilmekphrasal verb, intransitive (retreat, move back) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
çekilmekphrasal verb, intransitive (flinch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She drew back sharply when the dog barked at her. |
sayısını azaltmakphrasal verb, transitive, separable (mainly US (military: reduce number of troops) (askeri birlik) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The army will gradually draw down the troops in the war-torn region this year. |
tüketip bitirmekphrasal verb, transitive, separable (mainly US (deplete: supplies) (bir şeyi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
kısalmakphrasal verb, intransitive (UK (night: get darker earlier) (gün) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Now that the nights are drawing in, there's no better place to be than in an armchair by the fire. |
kullanmakphrasal verb, transitive, inseparable (resources: use) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Henrietta drew on her experience as a hockey captain when asked to lead the project. |
yararlanmak, faydalanmakphrasal verb, transitive, inseparable (use [sb]'s contribution) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ruby lives alone, so she draws on her neighbours for help. |
uzatmakphrasal verb, transitive, separable (prolong) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I signed up for a Masters course because I wanted to draw out being a student for as long as possible. |
söyletmekphrasal verb, transitive, separable (elicit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The psychiatrist drew out her long-buried secrets. |
çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (lure, esp. out of hiding) (saklandığı yerden, deliğinden, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The pest control technician used smoke to draw out the wasps. |
hazırlamakphrasal verb, transitive, separable (draft, plan out) (kontrat, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It is desirable that any important legal documents be drawn up by a qualified solicitor. |
çekmekphrasal verb, transitive, separable (pull forward) (sandalye, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Draw up a chair and I'll show you my holiday pictures. |
yukarı doğru çekmekphrasal verb, transitive, separable (pull upwards) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She drew her knees up to her chest and lay there in a foetal position. |
yanaşmakphrasal verb, intransitive (car: arrive, stop) (araç) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Two cars drew up outside the house. |
gelmekphrasal verb, intransitive (arrive: by car) (araba ile) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They drew up at the premiere in a stretch limousine. |
kullanmakphrasal verb, transitive, inseparable (use as source or resource) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) To pass the final exam, the students must draw upon everything they have learned in the course. |
sonuç çıkarmakverbal expression (deduce, conclude [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The sample was too small for the researchers to draw a conclusion with any certainty. |
(kalabalığın, vb.) ilgisini çekmekverbal expression (attract people's attention) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) That band always draws a crowd. |
silah çekmek, tabanca çekmekverbal expression (aim a firearm at) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) To stop the robber, the policewoman drew a gun on him and ordered him to lie on the ground. |
birbirine benzetmekverbal expression (identify as being similar) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We can draw a parallel between restrictions on law making powers of the earliest British Parliaments, and that of the modern European Parliament. |
ilgi çekmek(be very noticeable) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Garish clothing draws attention. |
parmak basmakverbal expression (make [sth] noticeable) (bir konuya, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Bold text is used to draw attention to certain words. |
-den ayrılmakverbal expression (retreat from [sth], [sb]) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
uzaklaştırmakverbal expression (cause to leave) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) What drew you away from your hometown? |
geri çekilmekverbal expression (retreat) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He ordered his troops to draw back from the border. |
çekmek(pull away, apart) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When I drew back the curtains, sunlight flooded in. |
ortaya çıkarmak, meydana çıkarmak(bring out, elicit) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
(birşeyi) çok fazla kullanmakverbal expression (make great use of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The apprentice draws heavily on the works of the grand masters for inspiration. |
çekmek(interest, captivate) (müşteri, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We need a beautiful sign for our shop to draw customers in. |
içine çekmek(inhale: smoke, breath) (duman, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He would often cough after drawing in a breath of smoke. |
yanaşmak(move closer) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) As he drew in closer, John could see more and more detail. |
içine çekmek(involve [sb] in [sth]) (birisini bir olayın) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't draw me into your problems! |
yaklaşmak(figurative (be imminent) (zaman) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) New Year's Day is drawing near. |
yaklaşmak(approach) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) As we drew near, the air became thick with smoke. |
-e yaklaşmak(approach) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) As we drew near the gates, they opened automatically. |
çekip boşaltmak(liquid: remove by draining) (sıvı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The doctor had to use a large needle to draw off the liquid in my swollen knee. |
uzaklaştırmak([sb]: induce to leave) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
geri çekmek([sth]: remove by pulling) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
giymek(clothing: put on) (giysi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He quickly drew on his trousers and ran out the door. |
set çekmekverbal expression (figurative, informal (set a limit or restriction) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I went out for a few beers, but I drew the line at doing shots. |
sona ermek, bitmekverbal expression (finish) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) As the evening drew to a close, the orchestra played a final waltz. |
bitirmekverbal expression (bring to an end) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) After an hour on the phone, she drew the conversation to a close. |
bir araya toplanmak(form a huddle or group) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Penguins sometimes draw together to share body warmth. |
bir araya getirmek(unite) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
silah çekmekverbal expression (pull out a firearm) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The insistent sound of the snake's rattle caused him to draw his gun as a precaution. |
maaşını almakverbal expression (receive wage) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The workers drew their pay at the end of each week. |
kılıç çekmekverbal expression (pull out blade) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the soldier heard the insult, he drew his sword. |
şans işinoun (chance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's no way of guaranteeing you'll win the lottery - it's just the luck of the draw. |
hızlı silah çekenadjective (quick to draw firearm) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Cowboys had to be quick on the draw when they were fighting duels. |
hızlı cevap verenadjective (figurative, informal (quick to act or react) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
İngilizce öğrenelim
Artık draw lots'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
draw lots ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.