İngilizce içindeki it depends ne anlama geliyor?

İngilizce'deki it depends kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte it depends'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki it depends kelimesi o, onu, ona, ona, durum, -dır, -dir, -dur, -dür, hava, o, o, o, özel nitelik, moda, moda olan, ebe, o, özel, BT, bilişim teknolojisi, orgazm olmak, bu durumda, şimdiki haliyle, görünen o ki, bir bakıma, aranmak, öyle de olsa, öyle bile olsa, defol, defol git, sıvışmak, kahretsin, hodri meydan, yap da görelim, işi bitirmek, kes sesini, baksana, kes şunu, kes artık, kesmek, lanet olsun, Allah kahretsin, kahretsin, lanet olsun, gerçekleri kabul et, sertçe eleştirmek, kendin yap, kendi (işini, vb.) kendin yap, önemli değil, mühim değil, rica ederim, bir şey değil, estağfurullah, konuyu kapat, konuyu kapatmak, yavaş, yavaş ol, acele etme/kendini yorma, gaza basmak, yürümek, bence, benim fikrime göre, bir şey değil, unut artık, unut gitsin, unut gitsin, ha siktir, siktir et, anlamak, kavramak, yapıp bitirmek, doğru yapmak, geç bunları, denemek, bir daha düşünmek, vazgeç, vazgeçmek, haydi yap, gerçekleştirmek, iyi ki, neyse ki, (rolü) abartılı biçimde oynamak, bildirmek, gidip yapmak, bıkmak, usanmak, hayatı/işi kolay olmak, iyi anlaşmak, yaraya tuz basmak, olduğun yerde kal, dur, orada dur, yaya gitmek, yürümek, yürüyerek gitmek, nasıl oluyor da, nasıl olur da, olduğu gibi, anladım, ben yaparım, beğendim, değil mi?, önemli değil, mühim değil, olabilir, demek olmak, olmalı, olmalı, olması gerekmek, görünen o ki, tabii, tabii ki, -dır, -dir, -dur, -dür, -du, -du, -dı, -di, oldukça uzak, (olacağı, vb.) kesin/belli, çocuk oyuncağı, zamanı geldi, hele şükür, benim için farketmez, bana göre hava hoş, uzun zamandır, çok uzun zamandır, uzun zamandan beri, çok kolay, çocuk oyuncağı, tam vakti, tam zamanı, geç bile, önemli değil, mühim değil, yapman gerekeni yap, devam etmek, kes şunu, yapmayı kesmek, çok bilmiş kimse, açık söylemek, açık konuşmak, bırak, oluruna bırak, gününü gün etmek, eğlenmek, başarı kazanmak, başarılı olmak, başarmak, yapmak, zamanında varmak, vaktinde varmak, zamanında bitirmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

it depends kelimesinin anlamı

o

pronoun (inanimate thing) (cansız nesne)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
I've lost my pen; it was on my desk.

onu

pronoun (direct object)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
He brought it to the party.

ona

pronoun (indirect object)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
I gave it a push.

ona

pronoun (after preposition)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
She put the book on it.

durum

noun (circumstances, situation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I moved to this city last year and I love it here.
Durumlar nasıl?

-dır, -dir, -dur, -dür

pronoun (impersonal subject of to be) (olmak)

It is important to remember who your friends are.
Dostlarının kim olduğunu bilmen önemlidir.

hava

pronoun (weather)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's raining.

o

pronoun (animal) (hayvan)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
From the size of the footprints, it must be a big one.

o

pronoun (person) (kişi)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Who is it?

o

pronoun (group)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
The crowd dispersed once it left the main square.

özel nitelik

pronoun (informal (special quality)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's something special about this singer; the boy just has it.

moda, moda olan

adjective (fashionable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

ebe

noun (informal (player in children's game: tag) (oyunda)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You're it!

o

pronoun (emphasis in anticipation) (vurgu)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
It was at that moment that I realized my mistake.

özel

pronoun (informal (person: special) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That girl really thinks she's it.

BT

noun (initialism (information technology) (bilişim teknolojisi, kıs.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There were no IT lessons at school when I was a boy.

bilişim teknolojisi

noun (field of computing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The programmer works in information technology.

orgazm olmak

phrasal verb, intransitive (vulgar, slang (have an orgasm)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It takes me a long time to get off when we have sex in the missionary position.

bu durumda

adverb (colloquial (as the situation stands)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
As it is, we'll be lucky to arrive before dark!

şimdiki haliyle

adverb (in its current state)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We'll have to make do with the vehicle we have, as it is.

görünen o ki

adverb (as has transpired)

The candidate I offered the job to is, as it turns out, my boss's cousin!

bir bakıma

adverb (idiom (so to speak)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

aranmak

(figurative, informal (invite: trouble) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I wouldn't do that if I were you! You're just asking for it.

öyle de olsa, öyle bile olsa

expression (despite [sth])

The weather forecast says there will be heavy rain tomorrow. Be that as it may, we will not cancel the open-air concert.

defol, defol git

interjection (slang (go away) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
No, I won't give you any money. Now, beat it!

sıvışmak

verbal expression (slang (leave, go) (argo)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The police showed up and we knew it was time to beat it.

kahretsin

interjection (slang (annoyance) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Blast! I just went and spilled my coffee all over the floor!

hodri meydan

interjection (informal (eagerness)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
My holiday starts tomorrow; bring it on!

yap da görelim

interjection (slang (challenge)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
If you think you can do better, bring it on!

işi bitirmek

verbal expression (informal (stop doing [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I've been working for hours, I'm going to call it a day.

kes sesini

interjection (slang, impolite (shut up!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Can it! I don't want to hear another word from you!

baksana

interjection (US, slang (look)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Check it out, man! That car's just too cool.

kes şunu, kes artık

interjection (slang, figurative (stop it) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Cut it out! - if you don't stop doing that, I'll have to punish you.

kesmek

verbal expression (slang, figurative (stop doing [sth]) (bir şeyi yapmayı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He keeps teasing me about my boyfriend. I wish he'd cut it out.

lanet olsun, Allah kahretsin

interjection (slang, potentially offensive (expressing annoyance)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Damn it! I hit my knee on the desk again!

kahretsin, lanet olsun

interjection (US, informal, euphemism (damn)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Mary stubbed her toe. "Darn!" she exclaimed.

gerçekleri kabul et

interjection (slang (accept reality)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You don't like your job? Deal with it! - you need the money.

sertçe eleştirmek

verbal expression (figurative, slang (be critical, abusive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can dish it out well enough, but you don't like it when someone attacks you.

kendin yap, kendi (işini, vb.) kendin yap

noun (UK, colloquial, initialism (do-it-yourself)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'm staying at home this weekend for a little DIY on the house.

önemli değil, mühim değil

interjection (it's not important)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"I forget to buy the milk." "It doesn't matter. I'll stop by the supermarket on the way back from work."

rica ederim, bir şey değil, estağfurullah

interjection (you're welcome)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Thanks so much for all your help." "Don't mention it! It was no trouble."

konuyu kapat

interjection (informal, figurative (stop talking about it)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I don't want to discuss the subject any more – please drop it.

konuyu kapatmak

verbal expression (informal, figurative (stop talking about [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He kept mentioning my marriage problems so I asked him to drop it.

yavaş, yavaş ol, acele etme/kendini yorma

interjection (go slowly, be careful)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

gaza basmak

verbal expression (slang (depress the accelerator)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the light turned green, he floored it and the car sped away.

yürümek

transitive verb (walk)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The car has broken down, so we'll have to foot it.

bence, benim fikrime göre

adverb (informal (in my opinion)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I know you won't change, but for what it's worth, I think that skirt looks awful on you.

bir şey değil

interjection (slang (don't mention it, you're welcome)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Forget about it – it was nothing really. Forget about it! - you don't owe me a thing.

unut artık

interjection (slang (don't worry, it's not important)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Look, it's not such a big deal that I lied to you, so forget about it already!

unut gitsin

interjection (stop thinking about it)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Anyone could have made the same mistake; forget about it!

unut gitsin

interjection (slang (certainly not)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
If you think I'm doing the dishes for you again tonight, forget it!

ha siktir

interjection (vulgar, offensive, slang (annoyance) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Fuck it - I don't understand this question at all!

siktir et

interjection (vulgar, offensive, slang (dismissiveness) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Fuck it – let's just stay in tonight as we can't make a decision.

anlamak, kavramak

(slang (understand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He told a joke but I didn't get it.

yapıp bitirmek

verbal expression (informal (do the unpleasant task now)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's best to get it over with now, rather than leave it to the last minute.

doğru yapmak

verbal expression (informal (do [sth] correctly) (bir şeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you can't get it right, don't bother trying!

geç bunları

interjection (slang (stop making a fuss! forget about it!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
So he left you--get over it! There are plenty of better men out there anyway.

denemek

expression (try)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Although Brian had never gone kayaking before, he suddenly decided to give it a go.

bir daha düşünmek

verbal expression (informal (rethink)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He dropped what he was doing and went to her without giving it a second thought.

vazgeç

interjection (stop trying)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Helen is never going to date you--give it up!

vazgeçmek

verbal expression (stop trying)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That's never going to work; I'd give it up, if I were you.

haydi yap

interjection (informal (encouragement)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You want to buy a new car? I say go for it!

gerçekleştirmek

verbal expression (informal (do [sth] daunting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bethan had doubts about applying for the job, but eventually went through with it.

iyi ki, neyse ki

interjection (UK, informal (it is fortunate)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Good job you remembered your umbrella!

(rolü) abartılı biçimde oynamak

intransitive verb (informal (overact)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Fred decided to ham his act up a bit when the audience didn't react.

bildirmek

transitive verb (declare, assert)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Legend has it that the lakes are the footprints of a giant.

gidip yapmak

verbal expression (slang (attempt [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you think you can do a better job, just have at it!

bıkmak, usanmak

verbal expression (slang (have had enough)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I am angry and have had it with his bad behavior.

hayatı/işi kolay olmak

verbal expression (informal (face no problems)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
People born into money are considered to have it easy.

iyi anlaşmak

verbal expression (slang (get on well)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Me and my new roommate hit it off from the start.

yaraya tuz basmak

verbal expression (figurative (attack [sb]'s weak spot)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His divorce hit him where it hurts, in his wallet. When he said I was ugly he hit me where it hurts.

olduğun yerde kal

interjection (informal (wait!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hold it! I want to say one more thing before you go.

dur, orada dur

interjection (informal (stop!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hold it, everybody! Don't go near that bull.

yaya gitmek, yürümek

verbal expression (slang (walk, go on foot)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Hannah had a flat tire, so she had to hoof it to work.

yürüyerek gitmek

verbal expression (slang (walk, go on foot)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Our car ran out of petrol so we had to hoof it to the petrol station. We lost our subway passes, so we had to hoof it thirty blocks in high heels.

nasıl oluyor da, nasıl olur da

(explain why)

How is it that all of your hats are black?

olduğu gibi

(reality, the way life is)

You might think it's unfair that you didn't get the job, but that's just how it is.

anladım

interjection (slang (I understand)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Ah, I got it. Thanks for the explanation!

ben yaparım

interjection (US, slang (I have the matter in hand)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Don't worry about washing the dishes. I got it.

beğendim

interjection (I find it appealing)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
What a lovely dress! I like it.

değil mi?

(question tag)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
This is your book, isn't it?

önemli değil, mühim değil

interjection (it is unimportant or irrelevant)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It doesn't matter what you say; I'm still going to do what I want.

olabilir

(it is possible)

It may be that the weather will improve tomorrow.

demek olmak

verbal expression (this signifies)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If I have a bruise, it means something has hit me.

olmalı

verbal expression (has to be true)

The cat has just had kittens, so it must be female.

olmalı

verbal expression (it is very probably) (büyük ihtimalle)

If the newspaper says it's true, it must be. The dog is barking; it must be the mailman.

olması gerekmek

verbal expression (it is fated)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
No sane man seeks his own death; but if it must be, let it be swift and painless.

görünen o ki

(it appears that)

It seems like Mikey is getting along very well with his new classmates. It seems obvious that you don't like her.

tabii, tabii ki

expression (it is logical)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
It stands to reason that if an employee is suffering from stress, then their productivity will decrease.

-dır, -dir, -dur, -dür

contraction (colloquial, abbreviation (it is)

It's almost time for us to leave.

-du, -du, -dı, -di

contraction (colloquial, abbreviation (it has)

It's been a difficult year for the whole family.

oldukça uzak

expression (informal (It's quite a long way.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

(olacağı, vb.) kesin/belli

expression (it's a fact)

There is going to be a big line-up for tickets: it's a given. It's a given that junk food is not good for your health.

çocuk oyuncağı

interjection (informal (it's very easy)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I don't think that arithmetic problem is difficult. It's a piece of cake!

zamanı geldi

interjection (informal (impatience)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's about time you returned my book!

hele şükür

interjection (informal (impatience)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"I'm going to apply for a job." "It's about time!"

benim için farketmez, bana göre hava hoş

expression (informal (I have no preference.)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You can stay or leave; it's all the same to me.

uzun zamandır

expression (a lot of time has passed)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It's been a long time since I last saw him.

çok uzun zamandır, uzun zamandan beri

preposition (it's been a very long time since)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It's been ages since we all sat down together.

çok kolay, çocuk oyuncağı

expression (it's extremely easy)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's so easy to do -- it's child's play, really.

tam vakti, tam zamanı

expression (informal (urgency)

It's high time I went to the doctor; I've postponed it four times. It's high time you found a job.

geç bile

expression (informal (it is overdue)

It seems like spring has finally arrived, and it is none too soon for me.

önemli değil, mühim değil

expression (informal (it is not important)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"What's the problem?" "Oh, it's nothing."

yapman gerekeni yap

interjection (take action, do not hesitate)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Don't procrastinate over the possible consequences, just do it!

devam etmek

verbal expression (informal (maintain at same pace or level)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You got straight A's this term - keep it up! Good work, Alan - keep it up!

kes şunu

interjection (slang (stop it)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Knock it off! Go and play somewhere else--I'm trying to do some work!

yapmayı kesmek

verbal expression (slang (stop: doing, saying)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Gary was whistling tunelessly until Dave told him to knock it off.

çok bilmiş kimse

noun (pejorative, informal (person: clever, arrogant)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
That kid who got 100 percent in science and math is such a know it all!

açık söylemek, açık konuşmak

verbal expression (figurative, informal (speak frankly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The CEO laid it on the line: "The business needs to reform or it will face dire consequences."

bırak, oluruna bırak

interjection (don't try to change it)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You shouldn't get involved in their quarrel - just let it be.

gününü gün etmek

verbal expression (slang (lead hedonistic life)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Live it up while you are still young and beautiful.

eğlenmek

verbal expression (slang (celebrate extravagantly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's all right to live it up once in a while; a few beers won't hurt you.

başarı kazanmak

verbal expression (informal (make it successful)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If we work hard on our relationship, we can make a go of it.

başarılı olmak, başarmak

verbal expression (slang (succeed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In Hollywood, an Oscar nomination is a sign that you've made it.

yapmak

verbal expression (with adjective: ensure it is)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You owe Keith an apology and you'd better make it good; he's really upset.

zamanında varmak, vaktinde varmak

verbal expression (informal (arrive on time)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought I would miss the bus, but I made it!

zamanında bitirmek

verbal expression (informal (do [sth] in time)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I didn't think we'd get all the work finished by the deadline, but we made it in the end!

İngilizce öğrenelim

Artık it depends'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.