İngilizce içindeki come to blows ne anlama geliyor?

İngilizce'deki come to blows kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte come to blows'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki come to blows kelimesi gelmek, varmak, gelmek, gelmek, yaklaşmak, ulaşmak, erişmek, gelmek, olmak, ortaya çıkmak, zuhur etmek, olmak, gelmek, yayılmak, durumda olmak, tatmin olmak, oturmak, gelmek, olmak, meydana gelmek, yön değiştirmek, rastlamak, rastgelmek, rastlamak, rastgelmek, açık olmak, bariz olmak, izlenim yaratmak, takip etmek, peşinden gelmek, ilerlemek, ilerleme kaydetmek, gelmek, varmak, hayatına girmek, beraber gelmek, eşlik etmek, eşlik etmek, parçalanmak, parçalara ayrılmak, kendine gelmek, dediğine gelmek, dediğine gelmek, tekrar meydana gelmek, geri çekilmek, dönmek, dönüş yapmak, aklına gelmek, hatırına gelmek, karşılık vermek, mahkemeye çıkmak, ayırmak, arasına girmek, uğramak, ziyaret etmek, -e rastlamak, cezalandırmak, tepesine düşmek, demek olmak, hastalanmak, polise gitmek, gönüllü olmak, öne çıkmak, girmek, gelmek, (yarışta ikinci, üçüncü, vb.) gelmek, devreye girmek, konmak, başarılı olmak, bitirmek, bırakmak, kur yapmak, kur yapmak, başlamak, ilerleme kaydetmek, regl olmak, ortaya çıkmak, dışarı çıkmak, eşcinsel olduğunu açıklamak, yayınlanmak, vizyona girmek, izlenimi vermek, sonra gelmek, ne dedin, canlı gibi görünmek, canlanmak, çabuk ol, gelip gitmek, gelip gitmek, gelip geçici olmak, ziyarete gelmek, sürpriz olmak, çıkmak, uzaklaşmak, kopmak, yerinden çıkmak, geri dönmek, önce gelmek, önce gelmek, itirafta bulunmak, itiraf etmek, daha yakına gelmek, fiyatı düşmek, düş kurmaktan vazgeçmek/gerçekçi olmak, önce gelmek, öncelikli olmak, önce gelmek, doğup büyümüş olmak, (bir yerden) gelmek, eski haline dönmek, buraya gel, gel buraya, eve dönmek, maruz kalmak, görüşmek, maruz kalmak, işe yaramak, -e girmek, doğmak, yaratılmak, yürürlüğe girmek, sonuncu gelmek, sonuncu gelmek, hemen sonra gelmek, yetişkinliğe adım atmak, rüştünü ispatlamak, çıkmak, hadi, hadi bakalım, hadi canım, asılma, askıntı olma, tuzak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

come to blows kelimesinin anlamı

gelmek

intransitive verb (move toward)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Come here and read this.
Buraya gel ve şunu oku.

varmak, gelmek

intransitive verb (arrive)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
What time are they coming?
Ne zaman varacaklar?

gelmek, yaklaşmak

intransitive verb (approach in time) (vakit)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Winter is coming.
Kış geliyor (or: yaklaşıyor).

ulaşmak, erişmek

intransitive verb (reach)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The bus line doesn't come this far.
Otobüs hizmeti buraya kadar ulaşmıyor.

gelmek

intransitive verb (be available) (satışa sunulmak)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Shaving cream comes in a can.
Traş kremi, teneke kutu içinde gelmektedir (or: satışa sunulmaktadır).

olmak

intransitive verb (reach a state, condition)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How did you come to be a marine biologist? That shirt just won't come clean.
Bu gömlek de bir türlü temiz olmuyor.

ortaya çıkmak, zuhur etmek

intransitive verb (appear)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The rain came from nowhere.

olmak

intransitive verb (occur, happen)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Good things come to those who wait.

gelmek

intransitive verb (occur in relation to [sth]) (bir şeyden sonra)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Friday comes at the end of the week.

yayılmak

intransitive verb (emanate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A great heat was coming from the fireplace.

durumda olmak

intransitive verb (to fare, manage)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How's that report coming?

tatmin olmak

intransitive verb (slang (have an orgasm) (cinsel açıdan)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They came at the same time, crying out in joy.

oturmak

intransitive verb (place: live currently) (bir yerde)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I come from New York, although I grew up in Connecticut.

gelmek

intransitive verb (place: previous location) (bir yerden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I came from Chicago yesterday.

olmak, meydana gelmek

phrasal verb, intransitive (happen)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Dave's idea to start his own business came about after he lost his job.

yön değiştirmek

phrasal verb, intransitive (nautical: tack) (gemi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The yacht came about.

rastlamak, rastgelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (encounter [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I came across an interesting article in the newspaper today.

rastlamak, rastgelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (encounter [sb] by chance) (birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We came across Monica in the post office.

açık olmak, bariz olmak

phrasal verb, intransitive (figurative (message: be clear) (mesaj)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The President's message came across very clearly in his speech.

izlenim yaratmak

phrasal verb, intransitive (give impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm not sure how my speech comes across.

takip etmek, peşinden gelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (pursue, chase)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The police came after the robbers in a patrol car.

ilerlemek, ilerleme kaydetmek

phrasal verb, intransitive (informal (progress)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My history project is coming along nicely.

gelmek, varmak

phrasal verb, intransitive (appear, arrive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Suddenly, two buses came along at the same time.

hayatına girmek

phrasal verb, intransitive (figurative (enter [sb]'s life) (birisinin)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I was 30 when Jason came along and changed my life forever.

beraber gelmek, eşlik etmek

phrasal verb, intransitive (accompany, go with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jack and I are going to the movies this afternoon; you can come along if you like.

eşlik etmek

(accompany) (birisine)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Nancy came along with us to the park.

parçalanmak, parçalara ayrılmak

phrasal verb, intransitive (fall to pieces)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The delicate necklace came apart in Gisela's hands.

kendine gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (recover consciousness) ((ameliyat sonrası)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The patient came around soon after his operation.

dediğine gelmek

phrasal verb, intransitive (figurative (be persuaded) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My parents aren't keen on my new boyfriend, but they'll come round when they get to know him.

dediğine gelmek

(revise your opinion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Steve eventually came round to my opinion.

tekrar meydana gelmek

phrasal verb, intransitive (date, event: occur again)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jill always feels sad when the anniversary of her husband's death comes around.

geri çekilmek

phrasal verb, intransitive (step back, leave)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I had to come away or I would have ended up swearing at them.

dönmek

phrasal verb, intransitive (return)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I came back from the office at about 6.30pm.

dönüş yapmak

phrasal verb, intransitive (return to success)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In 2013, the pop singer came back with a best-selling album.

aklına gelmek, hatırına gelmek

(return to memory)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The name of the film suddenly came back to me.

karşılık vermek

(informal (retort)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
James wanted to come back with a witty retort, but couldn't think of one.

mahkemeye çıkmak

phrasal verb, transitive, inseparable (formal (appear in court)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The defendant came before the court for sentencing.

ayırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (separate, obstruct)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A brick wall came between the wooden building and the store.

arasına girmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (cause estrangement)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We are such good friends that nothing can come between us.

uğramak, ziyaret etmek

phrasal verb, intransitive (informal (pay a visit)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He doesn't come by often.

-e rastlamak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (find, obtain by chance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We came by these old coins in our garden when we were digging over the vegetable plot.

cezalandırmak

(figurative, informal (punish) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The teacher came down on him for his repeated absence.

tepesine düşmek

(collapse)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The bedroom ceiling came down on us during the hurricane.

demek olmak

(be essentially)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
What this strike comes down to is a failure to communicate with your staff.

hastalanmak

(figurative, informal (fall ill)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I've just come down with a cold.

polise gitmek

phrasal verb, intransitive (go to police)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The investigators pleaded for anyone with information about the crime to come forward.

gönüllü olmak

phrasal verb, intransitive (figurative (volunteer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When they requested volunteers, I came forward since I had nothing better to do.

öne çıkmak

phrasal verb, intransitive (move to front)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The preacher said; "Come forward now if you feel the spirit."

girmek

phrasal verb, intransitive (enter, go indoors)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please come in; the door is open.

gelmek

phrasal verb, intransitive (be available)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The shipment of parts did not come in, so we will not be able to fill that order.

(yarışta ikinci, üçüncü, vb.) gelmek

phrasal verb, intransitive (finish race: in nth place)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't care if I win the race, I just don't want to come in last.

devreye girmek

phrasal verb, intransitive (figurative (become involved) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We need expert advice, and that's where you come in.

konmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (money: acquire, inherit) (miras)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He came into a large inheritance when he was quite young.

başarılı olmak

phrasal verb, intransitive (slang (be a success)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought your class presentation came off really well.

bitirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (US ([sth]: finish period of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The country is coming off a year of huge economic growth.

bırakmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (stop using: drugs) (uyuşturucu, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Dave came off heroin two years ago and he has been clean ever since.

kur yapmak

phrasal verb, intransitive (slang (flirt)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Henry isn't just being friendly; he is definitely coming on.

kur yapmak

(slang (flirt with [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Are you coming on to me?

başlamak

phrasal verb, intransitive (informal (illness, weather condition: start) (hastalık, yağmur, kar, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Megan's sniffing a lot today; she must have a cold coming on. I can feel a storm coming on.

ilerleme kaydetmek

phrasal verb, intransitive (informal (make progress)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Aliyah's tennis has really come on since Marcus started coaching her.

regl olmak

phrasal verb, intransitive (UK, informal (get menstrual period)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I get spots on my face when I'm about to come on.

ortaya çıkmak

phrasal verb, intransitive (emerge)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Come out of the shadows and stand here in the light where I can see you.

dışarı çıkmak

phrasal verb, intransitive (go outside)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Did you ask your mom if you can come out and play?

eşcinsel olduğunu açıklamak

phrasal verb, intransitive (informal, figurative (announce you are gay)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
After college, Luke decided to come out to his parents.

yayınlanmak

phrasal verb, intransitive (informal (book: be published)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
His new novel comes out this autumn.

vizyona girmek

phrasal verb, intransitive (movie: be released) (sinema filmi)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
In France, new films come out on a Wednesday.

izlenimi vermek

verbal expression (give certain impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't know Emily very well, but she comes across as an intelligent girl.

sonra gelmek

(follow in sequence)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The letter Q comes after P in the English alphabet.

ne dedin

interjection (slang (what did you say?)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Come again? I didn't hear what you said.

canlı gibi görünmek

(figurative (fiction: seem real) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The characters in the film really come alive thanks to the director.

canlanmak

(figurative (become lively)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Despite a quiet first half, the match came alive after the break.

çabuk ol

interjection (hurry)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Come along! We don't want to be late!

gelip gitmek

verbal expression (walk to and fro)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
During recess the students are allowed to come and go as they please.

gelip gitmek

verbal expression (be intermittent)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The wireless reception is unreliable here, my connection keeps coming and going.

gelip geçici olmak

verbal expression (be fleeting)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
As the Great Depression taught us, financial security can come and go.

ziyarete gelmek

(visit [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you come round later, we can do our homework together.

sürpriz olmak

verbal expression (be unexpected)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The letter offering me a job came as a total surprise.

çıkmak

verbal expression (leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lucy came away from the interview feeling confident that she had got the job.

uzaklaşmak

verbal expression (move further)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Come away from that cliff edge; it may crumble.

kopmak, yerinden çıkmak

verbal expression (become detached)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The cupboard door had come away from one of its hinges.

geri dönmek

verbal expression (return in order to do [sth]) (bir şeyi yapmak için)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Ava left home at 18, but came back ten years later to care for her mother.

önce gelmek

(precede)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The number 2 comes before 3, and 4 comes before 5.

önce gelmek

(figurative (be more important than)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The welfare of my family comes before anything else.

itirafta bulunmak

(informal (confess)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

itiraf etmek

(informal (confess to [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You might feel better if you go to your boss and just come clean about what you did.

daha yakına gelmek

intransitive verb (approach, get nearer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you come closer to the nest, you will be able to hear the birds better.

fiyatı düşmek

verbal expression (informal (become less expensive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That computer will come down in price when a faster model becomes available.

düş kurmaktan vazgeçmek/gerçekçi olmak

verbal expression (figurative (be realistic)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He came down to earth with a real bump when he was forced to get his first job.

önce gelmek

(be first in sequence)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Which came first, the chicken or the egg?

öncelikli olmak, önce gelmek

(figurative (be top priority)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Caring for her children comes first; her job is second priority.

doğup büyümüş olmak

(be born or raised in) (bir yerde)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She comes from India. He comes from a very poor part of the country.

(bir yerden) gelmek

(have as its source)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Three-quarters of our daily water supply comes from lakes, rivers, and streams.

eski haline dönmek

verbal expression (figurative (return to original situation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Today I'm starting work back at the firm where I had my first job; I feel like my career's come full circle.

buraya gel, gel buraya

interjection (beckoning)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Come here and look at the painting.

eve dönmek

verbal expression (return to your home)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Come straight home after school today, young man! Finn's parents were anxious when he failed to come home after going to the pub with his friends.

maruz kalmak

verbal expression (be exposed to: [sth] harmful) (zararlı bir şeye)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I phoned the doctor as soon as I found out I had come in contact with someone who had Swine Flu.

görüşmek

verbal expression (meet: [sb])

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

maruz kalmak

verbal expression (informal (suffer: criticism, etc.) (eleştirilere, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

işe yaramak

verbal expression (informal (prove useful)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I always keep paper clips in my wallet; you never know when they'll come in handy.

-e girmek

(enter)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When the famous actress came into the room, everyone turned to look at her.

doğmak

verbal expression (be born)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The Internet didn't just come into being spontaneously. It is the result of decades of research and development.

yaratılmak

verbal expression (be created)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

yürürlüğe girmek

verbal expression (become applicable, active)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The new law does not come into force until February of next year.

sonuncu gelmek

(lose a race, be the slowest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I came last in the race.

sonuncu gelmek

(figurative (be lowest in priority)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Too many people allow their physical fitness to come last in their list of priorities.

hemen sonra gelmek

verbal expression (follow, be next in sequence)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the letter S, T comes next in the English alphabet.

yetişkinliğe adım atmak

verbal expression (reach adulthood)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Many cultures have a ritual to celebrate when a youth comes of age.

rüştünü ispatlamak

verbal expression (figurative (be fully developed) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Has blogging finally come of age as a way to make money?

çıkmak

(detach itself)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Once they are firmly stuck on, the labels won't come off.

hadi

interjection (informal (prompt) (çabuk ol)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Come on, hurry up! We're going to be late!

hadi bakalım

interjection (informal (encouragement) (cesaretlendirme)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Oh, come on! It'll be fun.

hadi canım

interjection (slang (disbelief) (inanmama)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Come on! You must be joking!

asılma, askıntı olma

noun (slang (flirtation) (argo)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Larry interpreted Maria's wink as a come-on.

tuzak

noun (slang (enticement to buy)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What a come-on! Your payments are low enough for the first year, but then they triple after that.

İngilizce öğrenelim

Artık come to blows'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

come to blows ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.