İngilizce içindeki blow ne anlama geliyor?

İngilizce'deki blow kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte blow'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki blow kelimesi esmek, savrulmak, üflemek, patlamak, vuruş, darbe, şok, üflemek, fırtına, dalga, kokain, çalmak, atmak, defolmak, çok kötü olmak, uçurmak, çalmak, patlatmak, boşa harcamak, berbat etmek, harcamak, aklını başından almak, vurmak, vurup öldürmek, hezimete uğratmak, habersiz gelmek, osurmak, satmak, ekmek, kaytarmak, söndürmek, ekmek, satmak, (fırtına, vb.) dinmek, unutulmak, patlamak, infilak etmek, havaya uçmak, patlatmak, havaya uçurmak, -i şişirmek, büyütmek, çok kızmak, uçurmak, uçmak, uçup gitmek, devirmek, saç kurutma makinesi, içeri dalmak, oral seks, uçmak, devirmek, burnunu silmek, saç kurutma makinası ile kurutmak, öfke patlaması, büyütülmüş fotoğraf, şişme, alem, lastik patlaması, lastik patlağı, nakavt vuruşu, çok kötü durum, öfkesini çıkarmak, deşarj olmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

blow kelimesinin anlamı

esmek

intransitive verb (air: move) (hava haraketi)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The winter wind blows from the west.
Kış rüzgarı batıdan esiyor.

savrulmak

intransitive verb (be swept by air) (hava ile haraket etme)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Sand blows across the beach.
Kumsaldaki kum tanecikleri rüzgarla oradan oraya savrulur.

üflemek

transitive verb (move with breath)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Blow the pinwheel and watch it spin.

patlamak

intransitive verb (informal (explode)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Watch out, the bomb is going to blow!
Dikkat edin, bomba az sonra patlayacak!

vuruş, darbe

noun (punch)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The blow knocked him down, but he soon got back up.
Yediği darbeyle yere düştükten sonra tekrar ayağa kalktı.

şok

noun (figurative (shock) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The news that her husband had died was a serious blow.

üflemek

transitive verb (glass: shape using air) (cam, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
At the factory, we watched a man blowing glass into a vase shape.

fırtına

noun (informal (storm) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We are expecting a big blow tonight, and have closed the shutters of the beach house.

dalga

noun (blast of wind) (hava, rüzgar, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A blow of air pushed over the pile of papers.

kokain

noun (slang (drug: cocaine) (uyuşturucu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Rod asked me if I knew where he could score some blow.

çalmak

intransitive verb (play wind instrument) (nefesli çalgı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The trumpeter blows hard and loud.

atmak

intransitive verb (fuse, bulb: burn out) (sigorta, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The electrical surge caused the fuse to blow.

defolmak

intransitive verb (US, slang (depart) (argo)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We are done here. Let's blow.

çok kötü olmak

intransitive verb (US, slang (thing, situation: be bad)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This movie blows. Let's change the channel.

uçurmak

transitive verb (wind)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The wind blew the papers off the table.

çalmak

transitive verb (horn, instrument: play) (ıslık, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The flautist blew a sweet melody.

patlatmak

transitive verb (informal (make explode)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The army detonation team blew the bridge.

boşa harcamak

transitive verb (slang (squander money) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The musician had blown his entire fortune, and was poor again.

berbat etmek

transitive verb (US, slang (bungle)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I bet he will blow this opportunity just as he did the last one.

harcamak

transitive verb (squander money) (parasını bir şeye)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Sophie blew all her wages on a new dress.

aklını başından almak

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (impress greatly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The candidate blew her interviewer away.

vurmak, vurup öldürmek

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (kill by shooting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The gunman blew away his victim from close range.

hezimete uğratmak

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (thoroughly defeat)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The first time he ran, he blew away the competition and came home with a gold medal.

habersiz gelmek

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (arrive unexpectedly)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He just blows in without any warning and expects dinner.

osurmak

phrasal verb, intransitive (UK, slang (pass intestinal gas) (argo)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I think the dog blew off; it smells horrible.

satmak, ekmek

phrasal verb, transitive, separable (US, slang (reject or ignore [sb]) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I smiled at Rita and said hi, but she blew me off; maybe she didn't recognise me.

kaytarmak

phrasal verb, transitive, separable (US, slang (cancel: plan, obligation) (görevden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since I was feeling better, I blew off my appointment with the doctor.

söndürmek

phrasal verb, transitive, separable (extinguish)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She blew out the candles on her birthday cake.

ekmek, satmak

phrasal verb, transitive, separable (UK, slang, figurative (reject) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
A well-known movie star spent the night chasing after her, but she blew him out.

(fırtına, vb.) dinmek

phrasal verb, intransitive (clouds: pass, disappear)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The clouds blew over and the sun came out.

unutulmak

phrasal verb, intransitive (figurative (argument, etc.: be forgotten)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's hope that the dispute will soon blow over.

patlamak, infilak etmek, havaya uçmak

phrasal verb, intransitive (explode)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I watched the Hindenburg blow up.

patlatmak, havaya uçurmak

phrasal verb, transitive, separable (detonate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They blew up the enemy's ammunition dump.

-i şişirmek

phrasal verb, transitive, separable (inflate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Karen blew up the airbed for her guests.

büyütmek

phrasal verb, transitive, separable (photograph: enlarge) (fotoğraf)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Small photos may have to be blown up if they are not identifiable.

çok kızmak

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (get angry)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She blew up when I told her about the car.

uçurmak

(wind: carry off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The wind blew the dollar bill away.

uçmak, uçup gitmek

(be carried off by wind)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The paper bag blew away in a gust of wind.

devirmek

(wind: knock over)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The wind blew down our swing set and shade umbrella.

saç kurutma makinesi

noun (device: dries hair)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I never use a blow dryer to dry my hair.

içeri dalmak

(be swept in by the wind)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
A handful of leaves blew in when I opened the door.

oral seks

noun (vulgar, slang (oral sex on a male)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jonny asked his girlfriend to give him a blow job.

uçmak

(be swept off by wind) (rüzgarla)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The tarp covering our roof blew off in the gale.

devirmek

(topple by blowing) (bir şeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A strong wind had blown over several plant pots.

burnunu silmek

verbal expression (expel mucus)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please blow your nose instead of sniffing.

saç kurutma makinası ile kurutmak

transitive verb (use a hair-dryer on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There's no point blow-drying your hair – it's pouring down outside!

öfke patlaması

noun (informal (angry outburst)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

büyütülmüş fotoğraf

noun (informal (enlarged image)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

şişme

adjective (informal (inflatable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

alem

noun (slang (gorging, binge) (çok yemek/içmek)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
My friends and I had a blowout on pizza and ice-cream.

lastik patlaması, lastik patlağı

noun (informal (punctured tire)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I was driving along the road when I had a blowout; I must have run over something.

nakavt vuruşu

noun (boxing: winning punch) (boks)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The boxer is in a coma following a knockout blow in the ring.

çok kötü durum

noun (figurative, informal ([sth] devastating) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
If Reus left now, it would be a knockout blow for the team.

öfkesini çıkarmak

verbal expression (figurative (vent emotions or anger)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was annoyed and wanted to let off steam. I called my boyfriend and he let me blow off steam for an hour.

deşarj olmak

verbal expression (slang, figurative (release energy)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There was a play area where the kids could let off steam.

İngilizce öğrenelim

Artık blow'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

blow ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.