İngilizce içindeki doubles ne anlama geliyor?

İngilizce'deki doubles kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte doubles'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki doubles kelimesi çift, iki, çifte, ikili, ikişerli, duble, çift kişilik, iki kişilik, ikiyle çarpmak, iki misli yapmak, iki katına çıkarmak, ikiye katlamak, iki katı, iki misli, belirsiz, ikiye, (sinema) dublör, benzer, çift kişilik oda, iki kişilik oda, büyük bardak, çiftler maçı, çiftler, çifte oyun, iki rolü birden oynamak, sıkmak, geri dönmek, geri gitmek, geriye doğru katlamak, iki büklüm olmak, gülmekten yerlere yatmak, paylaşmak, albatros, iki büklüm olmuş, ikili ajan, ikili çalışan casus, kontrbas, kontrbasa özgü, çift kişilik yatak, gerdan, çifte gerdan, anlamsız laf, (aksi yönlere dönen) çiftli helis, iki anlamlılık, çift anlamlılık, ikili olumsuz, çift kişilik oda, iki kişilik oda, çifte standart, sonradan anlama, geç anlama, tekrar kontrol etmek, iki katlı otobüs, çift katlı otobüs, iki tarafı keskin kılıç, kaymak, çift görmek, biri iki görmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

doubles kelimesinin anlamı

çift, iki

adjective (twofold)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This policy constitutes a double threat to security.

çifte, ikili, ikişerli

adjective (with two)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We've got an electric cooker with a double oven.

duble

adjective (twice the size or amount) (içki, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'll have a double whisky. The workers received double pay for working on Sunday.

çift kişilik, iki kişilik

adjective (bed, room: for two)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We'd like a double room for three nights, please.

ikiyle çarpmak

transitive verb (multiply by two)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Think of a number between one and ten, double it, and add twenty.

iki misli yapmak, iki katına çıkarmak, ikiye katlamak

intransitive verb (increase by two times)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The world population has doubled over the past fifty years.

iki katı, iki misli

adverb (times two)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There was an error with my credit card transaction and I ended up paying double.

belirsiz

adjective (ambiguous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Everything Glenn says seems to have a double meaning.

ikiye

adverb (in half) (kıvırmak, katlamak, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Grace folded the sheet double and then again.

(sinema) dublör

noun (film: actor's stand-in)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The actor had a double for the scenes where his character is naked.

benzer

noun (lookalike)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I saw your double today! I was about to say hello when I realised it wasn't you.

çift kişilik oda, iki kişilik oda

noun (bed, room: for two)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Laura used to have a single bed, but when her boyfriend moved in with her, she bought a double.

büyük bardak

noun (spirits: large serving) (içki)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'd like a vodka, please, and make it a double.

çiftler maçı, çiftler

noun (tennis: with two players on each side) (tenis)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The mixed doubles final will take place this afternoon.

çifte oyun

noun (baseball) (beysbol)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The batter hit a double.

iki rolü birden oynamak

(do in addition)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The director doubles as an actor in this movie.

sıkmak

transitive verb (fists: clench) (yumruk, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Adam doubled his fists as his attacker drew near.

geri dönmek, geri gitmek

phrasal verb, intransitive (retrace one's steps) (bir yere aynı yoldan)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I'm sorry I'm late, but I missed the turn-off for the beach and had to double back.

geriye doğru katlamak

phrasal verb, transitive, separable (fold back)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

iki büklüm olmak

phrasal verb, intransitive (bend forward in pain)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gülmekten yerlere yatmak

phrasal verb, intransitive (bend forward in laughter)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

paylaşmak

phrasal verb, intransitive (share with [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There were not enough books for everyone in the class, so we had to double up.

albatros

noun (golf score: 3 under par) (golfte par'ın üç altı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I hit my first-ever albatross today!

iki büklüm olmuş

adjective (person: doubled over) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He was bent over in agony.

ikili ajan, ikili çalışan casus

noun (government spy)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We didn't know that our spy was a double agent, also working for our enemy.

kontrbas

noun (large stringed instrument)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I've played the double bass since I was 14 years old.

kontrbasa özgü

noun as adjective (relating to large stringed instrument)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Freda tightened her double bass bow.

çift kişilik yatak

noun (bed for two)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Do you have a room with a double bed and en-suite bathroom?

gerdan, çifte gerdan

noun (excess chin fat)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Our ex-president had a double chin.

anlamsız laf

noun (French (ambiguous meaning)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He can't open his mouth without letting slip some double entendre or other.

(aksi yönlere dönen) çiftli helis

noun (2 spirals together)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
DNA is arranged in a double helix.

iki anlamlılık, çift anlamlılık

noun (ambiguity)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Much of the humour in Shakespeare's writing comes from double meanings.

ikili olumsuz

noun (grammar)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
My English teacher told me I was wrong to use a double negative.

çift kişilik oda, iki kişilik oda

noun (hotel room: bed for two) (otel)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'd like to book a double room for three nights.

çifte standart

noun (principle applied unfairly)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's another instance of the double standard that praises promiscuous men and denigrates promiscuous women.

sonradan anlama, geç anlama

noun (surprised response)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Dan thought no one noticed his double take when the eccentrically dressed man passed him in the street, but I did.

tekrar kontrol etmek

transitive verb (cross-check, inspect again)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We should double-check our grocery list to make sure we have everything we need. Let's double-check those figures to make sure we got them right.

iki katlı otobüs, çift katlı otobüs

noun (colloquial (double-decker bus)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Bright red double-decker buses are a familiar sight in London.

iki tarafı keskin kılıç

noun (figurative (both positive and negative)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Medical radiation is a double-edged sword that helps fight cancer, but can destroy healthy tissues as well.

kaymak

noun (thick whipping cream)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cook used heavy cream to thicken the sauce.

çift görmek, biri iki görmek

verbal expression (have blurred vision)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought I was seeing double, but it was just that my glasses were steamed up. Those are twins? I thought I was seeing double!

İngilizce öğrenelim

Artık doubles'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.