İngilizce içindeki droppings ne anlama geliyor?
İngilizce'deki droppings kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte droppings'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki droppings kelimesi damla, damla, düşüş, iniş, düşürmek, düşürmek, atmak, azalmak, düşmek, inmek, azalmak, düşürmek, vazgeçmek, az miktar, irtifa kaybetme, iniş, teslimat, takas, pastil, atlayış, sahne fonu, darağacı kapısı, damla, yağmak, çalışmamak, bahsetmek, söz etmek, telaffuz etmemek, söylememek, ilişiği kesmek, arabayla götürmek, arabayla bırakmak, göndermek, postalamak, postayla göndermek, doğurmak, uçaktan atmak, havadan atmak, kaybetmek, kaybetmek, almak, yutmak, düşmek, kaybolmak, ortadan kaybolmak, geride kalmak, uğramak, geçerken uğramak, uğramak, açılmak, uğramak, ziyaret etmek, uğramak, azalmak, uyuklamak, indirmek, götürmek, ayrılmak, düzeni reddetmek, hemen, hemencecik, mesaj atmak, demirlemek, demir atmak, bağış kutusu, damla damla, aniden ölmek, düşüp ölmek, git başımdan, git şuradan, görülmeye değer, göz alıcı bir biçimde, konuyu kapat, konuyu kapatmak, düşüş, bırakmak, işini/görevini yapmamak, okuldan ayrılmış/okulu bırakmış/öğrenimini tamamlamamış kimse, toplumdan kopmuş kimse, müsabakayı/yarışmayı terk etmiş kimse, hamileliği ilerlemiş, çok yorgun, bitkin, ayakta duracak hali kalmamış anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
droppings kelimesinin anlamı
damlanoun (liquid: small amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The witch tilted the bottle carefully, adding precisely three drops to her potion. |
damlanoun (liquid: small amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I just felt a drop of rain. |
düşüş, inişnoun (decline, reduction) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The stock's drop in value surprised analysts. Hisse senedinin değerindeki düşüş analistleri şaşırttı. |
düşürmektransitive verb (let fall accidentally) (kazara) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He dropped his keys on the pavement. Anahtarlarını kaldırımın üzerine düşürdü. |
düşürmek, atmaktransitive verb (let fall intentionally) (kasten) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The table tennis player dropped the ball on the table to serve. Masa tenisi oyuncusu topu masanın üzerine düşürdü. |
azalmakintransitive verb (decline, fall) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The water level will drop at low tide. |
düşmek, inmek, azalmakintransitive verb (figurative (decline, fall) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The stock dropped today. Bugün hisse senedinin değeri düştü. |
düşürmektransitive verb (reduce) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The weak market dropped the stock by thirty points. |
vazgeçmektransitive verb (abandon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The project was dropped after it was found to be unprofitable. She decided to drop her geology class. |
az miktarnoun (small amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Just put a drop of ointment on the wound. She didn't have a drop of sympathy for the man. |
irtifa kaybetmenoun (fall in altitude) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The plane's drop scared everyone. |
inişnoun (slope) (tepeden) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This ski slope has a five hundred metre drop. |
teslimatnoun (delivery) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The drop of the merchandise is supposed to take place before three o'clock. |
takasnoun (espionage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The drop occurred in a park close to the CIA building. |
pastilnoun (sweet, lozenge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He bought some cough drops to soothe his sore throat. |
atlayışnoun (slang (parachute) (paraşütle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Yeah, we had a good drop today. The sky was clear and we could see for miles. |
sahne fonunoun (stage scenery) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The drop was lowered onto the stage as a background for the day scene. |
darağacı kapısınoun (trapdoor on gallows) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The drop opened and the convict was executed by hanging. |
damlaplural noun (liquid medicine) (ilaç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Eye drops might help take away your itch and redness. |
yağmakintransitive verb (fall in drops) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Rain began dropping from the sky. |
çalışmamaktransitive verb (often passive (stop from working) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The telephone call was dropped and he had to call again. |
bahsetmek, söz etmektransitive verb (mention) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She let drop the fact that she was single. |
telaffuz etmemek, söylememektransitive verb (omit, when speaking) (bazı harfleri) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It was obvious that he was from Boston because he kept dropping his r's. |
ilişiği kesmektransitive verb (dismiss) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They dropped him as a customer after he started complaining too much. |
arabayla götürmek, arabayla bırakmaktransitive verb (give a lift to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Please drop me in town when you go to buy groceries. |
göndermek, postalamak, postayla göndermektransitive verb (write and mail) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'll drop you a postcard when we get there. |
doğurmaktransitive verb (offensive!, slang (give birth to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Mary has dropped another baby. That's seven she's got now! |
uçaktan atmak, havadan atmaktransitive verb (from a plane) (gıda yardımı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The aid organisation often drops supplies from planes into disaster areas. |
kaybetmektransitive verb (informal (lose through gambling, spend) (kumarda) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He dropped a thousand dollars at the casino over the weekend. |
kaybetmektransitive verb (lose points, a game) (puan, maç vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The Red Sox dropped two games to the Yankees yesterday. |
almak, yutmaktransitive verb (informal (take: a drug) (hap) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The addict dropped a lot of acid while he was alive. |
düşmekphrasal verb, intransitive (fall off, slope steeply) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kaybolmak, ortadan kaybolmakphrasal verb, intransitive (figurative (disappear) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
geride kalmakphrasal verb, intransitive (fall behind) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Towards the end of the race, Stacey was becoming tired and started dropping back. |
uğramak, geçerken uğramakphrasal verb, intransitive (informal (pay a casual visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Peter dropped by earlier this afternoon. |
uğramakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (pay a casual visit to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Could you please drop by the pharmacy and pick up my medication? |
açılmakphrasal verb, intransitive (computer menu: be displayed) (bilgisayar menüsü) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Click here and a list of options will drop down. |
uğramakphrasal verb, intransitive (informal (visit casually) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I just dropped in to tell you about the party on Saturday. |
ziyaret etmek, uğramakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (visit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Matilda enjoys dropping in unannounced on her friends. |
azalmakphrasal verb, intransitive (informal, figurative (decrease) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Sales have dropped off dramatically since the start of the credit crunch. |
uyuklamakphrasal verb, intransitive (figurative, slang (fall asleep) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I dropped off at the wheel and crashed the car. |
indirmekphrasal verb, transitive, separable (informal, figurative (let out of a vehicle) (araçtan) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I drop my husband off at work every morning. |
götürmekphrasal verb, transitive, separable (informal, figurative (take [sth] somewhere) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't forget to drop the keys off at your mother's before you go. |
ayrılmakphrasal verb, intransitive (informal, figurative (withdraw from [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The driver of the car leading the race dropped out with engine trouble. Karen got into college, but she found the work too hard and dropped out in her first year. |
düzeni reddetmekphrasal verb, intransitive (slang, figurative (reject convention) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In the 60's, like so many young people in that era, he dropped out for a while and went to live in a hippy commune. |
hemen, hemencecikexpression (at the least provocation) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) That girl is so emotional, she'll start crying at the drop of a hat. |
mesaj atmakverbal expression (informal (send a message) (gayri resmi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I should drop a line to my brother because I haven't written him in a long time. |
demirlemek, demir atmak(secure a ship in place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The ship dropped anchor in Port Arthur. |
bağış kutusunoun (receptacle: for donations, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please leave all donations in the drop box next to the front door. |
damla damlaadverb (one droplet at a time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Squeeze the rubber bulb of the dropper to release the liquid drop by drop. |
aniden ölmek, düşüp ölmek(die suddenly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He dropped dead of a heart attack. |
git başımdan, git şuradaninterjection (figurative, informal (get lost!) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) When he wouldn't leave her alone, she said, "Drop dead" and walked away. |
görülmeye değeradjective (spectacular) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
göz alıcı bir biçimdeadverb (spectacularly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
konuyu kapatinterjection (informal, figurative (stop talking about it) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I don't want to discuss the subject any more – please drop it. |
konuyu kapatmakverbal expression (informal, figurative (stop talking about [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He kept mentioning my marriage problems so I asked him to drop it. |
düşüşnoun (informal (decrease) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There has been a sharp drop-off in sales as the economic crisis bites. |
bırakmakverbal expression (informal, figurative (withdraw from [sth]) (okulu, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He dropped out of school before completing his degree. Several competitors have dropped out of the tournament due to injuries. |
işini/görevini yapmamakverbal expression (figurative (fail to do one's part) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The company dropped the ball when the product was late in reaching some key markets. |
okuldan ayrılmış/okulu bırakmış/öğrenimini tamamlamamış kimsenoun (slang ([sb]: left school) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's hard for high school dropouts to get a good job. |
toplumdan kopmuş kimsenoun (slang ([sb]: rejects convention) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dropouts make attractive boyfriends when you're a teenager, but as an adult you'll see they can be trouble. |
müsabakayı/yarışmayı terk etmiş kimsenoun (slang ([sb]: leaves competition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The dropouts just couldn't handle the competition anymore. |
hamileliği ilerlemişadjective (slang, vulgar (heavily pregnant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She's so huge she must be ready to drop any day now. |
çok yorgun, bitkin, ayakta duracak hali kalmamışadjective (US (tired) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I shouldn't have done that long hike after the gym: I'm ready to drop! |
İngilizce öğrenelim
Artık droppings'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
droppings ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.