İngilizce içindeki frozen ne anlama geliyor?
İngilizce'deki frozen kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte frozen'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki frozen kelimesi donmuş, dondurulmuş, çok soğuk, buz gibi, değişmez, kesin, dondurulmuş, donakalmış, donakalmış, katılaştırmak, buz tutmak, donmak, buz bağlamak, çok üşümek, (soğuktan) donmak, çok üşümek, dondurmak, dondurarak saklamak, olduğun yerde kal, dondurmak, durdurmak, (bilgisayar) donmak, dondurmak, katılaşmak, dondurmak, sağlamlamak, donmuş, kaskatı olmuş anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
frozen kelimesinin anlamı
donmuşadjective (not liquid) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jared waited until the ice cream was frozen. |
dondurulmuşadjective (preserved in freezer) (yiyecek, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jared added some frozen spinach to the stew. |
çok soğuk, buz gibiadjective (figurative (very cold) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Kate wandered over the frozen landscape. |
değişmez, kesinadjective (figurative (not changing) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Mark had a frozen smile on his face. |
dondurulmuşadjective (figurative (assets) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) All of the politician's assets were frozen when he was arrested for human rights abuses. |
donakalmışadjective (not moving) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The child was frozen with terror in the dark. |
donakalmışexpression (not moving due to fear, shock) (korkudan, şaşkınlıktan) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The boy's face was frozen in fear. |
katılaştırmaktransitive verb (turn [sth] solid) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The scientist froze methane for an experiment. |
buz tutmak, donmak, buz bağlamakintransitive verb (turn to ice) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The water froze in the ice cube tray. |
çok üşümekintransitive verb (feel very cold) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Why is the air conditioning so strong? I'm freezing! |
(soğuktan) donmak, çok üşümekintransitive verb (figurative (person: get very cold) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Kate's friend was taking ages to open the door. "Hurry up," Kate shouted. "Let me in before I freeze!" |
dondurmak, dondurarak saklamaktransitive verb (preserve) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Susan froze the extra vegetables from her garden. |
olduğun yerde kalinterjection (figurative (halt, stop) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) The policeman pulled out his gun and shouted, "Freeze!" |
dondurmak, durdurmaknoun (figurative (spending, hiring) (harcamaları, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The company laid off a hundred workers and put a hiring freeze in place. |
(bilgisayar) donmak, dondurmakintransitive verb (computer) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Tom's computer froze while he was trying to finish his homework. |
katılaşmakintransitive verb (turn solid) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The carbon dioxide froze into dry ice. |
dondurmaktransitive verb (figurative (prevent change) (fiyat, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The government froze interest rates to prevent a market collapse. |
sağlamlamaktransitive verb (fix, keep [sth] in place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
donmuş, kaskatı olmuşadjective (completely frozen) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The lake was frozen solid, so it was safe to go skating. |
İngilizce öğrenelim
Artık frozen'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
frozen ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.