İngilizce içindeki hung ne anlama geliyor?

İngilizce'deki hung kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte hung'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki hung kelimesi asmak, asmak, asmak, süslemek, kaplamak, asmak, asarak idam etmek, asılmak, duruş, beklemek, asılı kalmak, endişelendirmek, bedelini ödemek, takmak, iliştirmek, bedelini ödetmek, oyalanmak, beklemek, ile takılmak, geri durmak, sarkıtmak, dayanmak, beklemek, beklemek, elde tutmak, sıkıca tutunmak, yakından ilgilenmek, takılmak, birlikte vakit geçirmek, arkadaşlık etmek, telefonu kapatmak, asmak, aksatmak, öğrenmek, anlamak, dur bir dakika, kopmak üzere olmak, pamuk ipliğine bağlı olmak, yelken kanat ile uçma, nazik bir durumda olmak, dişini sık, sık dişini, sarkmak, sakin ol, dikkatle dinlemek, bağlı olmak, -e bağlı olmak, dışarı sarkmak, azimle devam etmek/vazgeçmemek, utançla başını eğmek, takıntı, engel, sık gidilen/uğranan yer, uğrak yeri anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

hung kelimesinin anlamı

asmak

(suspend from a fixed point)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Let's hang that plant from a hook in the ceiling.
Bu saksıyı tavandaki çengele asalım.

asmak

(fasten to wall, etc.) (duvara)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What do you think about hanging the mirror on that wall?

asmak

transitive verb (painting: display) (tablo)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The curators hung the Dalí paintings at the museum.

süslemek

(adorn, decorate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Hang the Christmas tree with glass baubles.

kaplamak

(hover, dangle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The fog hung over the town all morning.

asmak, asarak idam etmek

transitive verb (execute by hanging)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
In the nineteenth century, it was common to hang criminals.

asılmak

intransitive verb (die by hanging)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The thief will hang when they discover his crimes.

duruş

noun (way [sth] hangs)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I like the sheen of satin, but I prefer the hang of velvet.

beklemek

intransitive verb (slang (stay, wait)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
We are just going to hang here till the band arrives.

asılı kalmak

intransitive verb (hover, dangle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The thick smoke stayed in the air, just hanging, for at least a day after the fire.

endişelendirmek

(figurative (cause worry)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't relax with these exams hanging over me.

bedelini ödemek

(figurative, informal (pay a price, be punished)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If I damage my mum's car, I'll hang for it.

takmak

transitive verb (suspend with hinges)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The carpenters hung the door on its hinges.

iliştirmek

(US, colloquial (attach)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The government hung a tax provision on the housing bill.

bedelini ödetmek

(figurative, informal (punish) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The opposition is going to hang that politician for his actions.

oyalanmak

phrasal verb, intransitive (informal (loiter)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's annoying when youths hang around at the bus stop intimidating customers.

beklemek

phrasal verb, intransitive (informal (wait, be kept waiting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I hung around for 30 minutes but Steve didn't show up.

ile takılmak

(informal (socialize with [sb]) (gayri resmi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since Harvey started hanging around with a group of older boys, he is always getting in trouble.

geri durmak

phrasal verb, intransitive (not step forward)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The goalkeeper had a tendency to hang back on his line instead of coming out for crosses.

sarkıtmak

phrasal verb, intransitive (droop, dangle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Halloween decorations were hanging down from the ceiling.

dayanmak

phrasal verb, intransitive (slang (persevere, not be discouraged)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Even when he knew he would lose the race, he hung in and finished strongly.

beklemek

phrasal verb, intransitive (informal (wait for a moment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Hang on please and I'll be with you in a couple of minutes.

beklemek

phrasal verb, intransitive (US, informal (telephone: hold) (telefonda)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Hang on please, I'm just putting you through.

elde tutmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (retain, keep)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
These old books are worthless, but I hang on to them because they remind me of my childhood.

sıkıca tutunmak

phrasal verb, transitive, inseparable (cling to)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The slope was so steep and slippery that I had to hang on to a tree to avoid falling.

yakından ilgilenmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (attend very closely to) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

takılmak, birlikte vakit geçirmek

phrasal verb, intransitive (slang (spend time idly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Why don't you come over to my house and hang out for a while?

arkadaşlık etmek

(slang (be with: friends) (birisiyle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since he got a girlfriend he's stopped hanging out with his friends.

telefonu kapatmak

phrasal verb, intransitive (replace phone receiver)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is very rude to hang up in the middle of a telephone conversation.

asmak

phrasal verb, transitive, separable (suspend from a high place) (giysi, çamaşır)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The children hung up their coats at the back of the classroom.

aksatmak

phrasal verb, transitive, separable (informal, US (delay, impede)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The car accident near the highway off-ramp hung up traffic for several hours.

öğrenmek

verbal expression (informal (learn to do) (bir şeyin nasıl yapılacağını)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I took her ice-skating for the first time, and she got the hang of it right away.

anlamak

verbal expression (informal (understand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
At first the movie made no sense to me, but after a while I got the hang of it.

dur bir dakika

interjection (UK, slang (stop, wait a moment)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hang about, do you mean to say you knew about that the whole time and just didn't tell me?!

kopmak üzere olmak

verbal expression (dangle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Emergency Room doctor told me that my fingertip was hanging by a thread.

pamuk ipliğine bağlı olmak

verbal expression (figurative (be precarious) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sam's life hung by a thread as he struggled to come out of a coma.

yelken kanat ile uçma

noun (flying kite-like aircraft) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Andrew goes hang gliding every weekend.

nazik bir durumda olmak

verbal expression (figurative (be precarious)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Australia's political future hung in the balance after no clear winner emerged in Saturday's election.

dişini sık, sık dişini

interjection (informal (do not be discouraged)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hang in there, John, you've almost made it!

sarkmak

verbal expression (be detached, dangle)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Water was pouring from the roof because part of the gutter was hanging loose.

sakin ol

verbal expression (slang, figurative (relax, be relaxed)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hang loose, man - I'll be back in a minute.

dikkatle dinlemek

(figurative (attend closely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The speech was so interesting that the audience was hanging on every word. She idolises him, and hangs on his every word.

bağlı olmak

(depend)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't know if we will be able to fly today, it all hangs on the weather.

-e bağlı olmak

verbal expression (depend)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The player's hopes of taking the Wimbledon title hang on him winning this final set.

dışarı sarkmak

(dangle, protrude)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The cat's tongue was hanging out.

azimle devam etmek/vazgeçmemek

verbal expression (slang (not quit)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

utançla başını eğmek

verbal expression (in shame)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The defendant hung his head as the judge pronounced his sentence.

takıntı

noun (informal (psychological complex)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I've got a hang-up about the size of my hips.

engel

noun (US, informal (impediment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We've run into a bit of a hang-up and need more time to finish.

sık gidilen/uğranan yer, uğrak yeri

noun (informal (frequented place) (resmi olmayan dil)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The club has become a hangout for students after school.

İngilizce öğrenelim

Artık hung'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.