İngilizce içindeki keeps ne anlama geliyor?

İngilizce'deki keeps kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte keeps'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki keeps kelimesi saklamak, elde tutmak, bulundurmak, tutmak, yetiştirmek, beslemek, bir kenara ayırmak, bulundurmak, elinde bulundurmak, muhafaza etmek, ayırmak, tutmak, devam etmek, kale, bakım, geçim, geçimlik, devam etmek, bozulmadan kalmak, kalmak, geçindirmek, barındırmak, devam etmek, sözünü tutmak, sözünde durmak, alıkoymak, himaye etmek, gözaltında tutmak, önde olmak, bir adım ileride olmak, (yapmaya, vb.) devam etmek, sürdürmek, uzakta tutmak, bir köşeye koymak, alçaltmak, tutmak, gizli tutmak, saklı tutmak, bastırmak, saklı tutmak, uzak durmak, yaklaşmamak, devam etmek, uzak durmak, yaklaşmamak, uzak tutmak, korumak, gizli tutmak, birlikte kalmak, birlikte durmak, kontrol etmek, denetlemek, dikkat çekmemeye çalışmak, sözünü tutmak, ciddiyetini korumak, ciddi kalmak, su yüzünde kalmak, ayakta kalmak, öne geçmek, gözü üzerinde olmak, dikkatli olmak, uzak tutmak, uyanık tutmak, uyanık kalmak, uzak durmak, uzak durmak, yaklaşmamak, -i uzak tutmak, uzakta kalmak, meşgul etmek, sakin olmak/kalmak, uzak durmak, uzak durmak, uzak durun, yaklaşmayın, kaçınmak, sakınmak, yakın tutmak, yakın durmak, yakınında durmak, gelmeye devam etmek, arkadaşlık etmek, flört etmek, serinlemek, sakin olmak, sakin kalmak, serin yerde tutmak, serin tutmak, soğuk tutmak, formunu korumak, formda kalmak, taze tutmak, tazeliğini korumak, uzak durmak, engel olmak, engellemek, ayrı tutmak, gülmemek, devam etmek, bırakmamak, umudunu korumak, ümit etmeyi sürdürmek, evi idare etmek, evi çekip çevirmek, muhasebesini tutmak, kontrol altında tutmak, iletişimi sürdürmek, iletişim halinde olmak, iletişim içinde olmak, akılda tutmak, aklında biri olmak, iletişimi koparmamak, görüşmeye devam etmek, temas halinde olmak, devam etmek, ilerlemek, üzerinden çıkarmamak, girilmez, aynı hızda gitmek, ayak uydurmak, sessiz olmak, susmak, saklamak, sessiz olmasını sağlamak, tehlikelerden korunmak, puan saymak, skoru tutmak, çetelesini tutmak, sessiz kalmak, susmak, kımıldamamak, kıpırdamamak, kımıldatmamak, kıpırdatmamak, yakından takip etmek, yakından takip etmek, kapıları açık tutmak, şüphe etmemek, kapağını kapatmak, kapağını kapalı tutmak, kapağını kapatmak, ifşa etmemek, dizginlemek, uymak, kalmak, bir arada bulundurmak, kaydetmek, izlemek, takip etmek, gizlemek, saklamak, gizli tutmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

keeps kelimesinin anlamı

saklamak

transitive verb (save, retain)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Don't drink all the water. We need to keep some for tomorrow.
Suyun hepsini içme. Birazını yarına saklamamız lazım.

elde tutmak

transitive verb (not return)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I've decided to keep the bike instead of returning it to the store.
Aldığım bisikleti iade etmeyip elimde tutmaya karar verdim.

bulundurmak, tutmak

transitive verb (store)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She keeps the canned food in the basement.
Konserve yiyecekleri bodrum katında bulundurur (or: tutar).

yetiştirmek, beslemek

transitive verb (animals: raise) (hayvan, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She has kept bees for over forty years.

bir kenara ayırmak

transitive verb (put aside)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll keep some of this preserve for next summer.

bulundurmak, elinde bulundurmak

transitive verb (UK (stock)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
No, we don't keep any foreign language books, but we could order this for you.

muhafaza etmek

transitive verb (conserve)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Let's keep the rest of the coal for the really cold weather.

ayırmak

transitive verb (reserve) (bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Keep those tables to one side for the managing director and his team.

tutmak

transitive verb (records: maintain, continue) (hesap, kayıt)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She keeps records of all expenses.
Yaptığı tüm harcamaların hesabını tutar.

devam etmek

intransitive verb (continue)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He kept working until six o'clock. The kitten kept playing with the fringe of the carpet.

kale

noun (castle)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The militia defended the city with bows and arrows from the keep.

bakım

noun (UK, dated (maintenance, cleaning)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The maid was in charge of the keep of the house.

geçim, geçimlik

noun (subsistence)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He earned a hundred pounds a week, and gave fifty to his mother for his keep.

devam etmek

intransitive verb (continue on a course) (yola, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Columbus kept sailing east till he found land.

bozulmadan kalmak

intransitive verb (remain unspoiled)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The meat will keep for weeks if frozen.

kalmak

(sign: stay on left, right)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The road sign said "keep left."

geçindirmek

transitive verb (support)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He works long hours to keep her and her five children.

barındırmak

transitive verb (UK (provide lodging)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She keeps five lodgers in her little house.

devam etmek

transitive verb (continue on)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Keep going straight and you will find the store.

sözünü tutmak, sözünde durmak

transitive verb (promise, word: fulfill commitment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Unlike some people, I keep my promises. Jill left to keep her appointment with Professor Evans.

alıkoymak

transitive verb (+ prep, adv: protect)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She worked hard to keep her children out of trouble.

himaye etmek

transitive verb (have custody of) (birisini, bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She kept the children after the divorce.

gözaltında tutmak

transitive verb (detain)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police kept the men all night for questioning.

önde olmak

phrasal verb, intransitive (figurative (be first, outdo others) (diğerlerinden)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

bir adım ileride olmak

(figurative (manage in advance) (mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Jill is trying to keep ahead of the weeds in her garden.

(yapmaya, vb.) devam etmek, sürdürmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (continue)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Eva struggled at first, but kept at it, and passed her driving test at the first attempt.

uzakta tutmak

phrasal verb, transitive, separable (prevent getting closer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A fence around the racing track keeps spectators back.

bir köşeye koymak

phrasal verb, transitive, separable (informal (save) (para, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's a good idea to keep some money back for unexpected needs.

alçaltmak

phrasal verb, transitive, separable (repress [sth]) (ses)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The teacher asked the boys to keep the noise down.

tutmak

phrasal verb, transitive, separable (digest with difficulty)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Although my stomach was upset, I kept my breakfast down.

gizli tutmak, saklı tutmak

phrasal verb, transitive, separable (conceal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sara kept her diary hidden so that her little sister wouldn't read it.

bastırmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (repress, restrain: emotion, etc.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tim could barely keep his excitement in as he told us the news.

saklı tutmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (withhold, prevent from getting out)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tania was bursting to tell Audrey the secret, but somehow she managed to keep it in.

uzak durmak

phrasal verb, transitive, inseparable (do not walk on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please keep off the grass.

yaklaşmamak

phrasal verb, transitive, inseparable (resist, not indulge in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He is an alcoholic, and it is a daily struggle for him to keep off the booze.

devam etmek

phrasal verb, transitive, inseparable (persist: in doing [sth]) (inatla)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Why do you keep on talking after I've asked you to be quiet?

uzak durmak, yaklaşmamak

phrasal verb, intransitive (not enter)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A notice on the fence warned people to keep out.

uzak tutmak

phrasal verb, transitive, separable (prevent from entering)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A waterproof jacket will keep the rain out.

korumak

phrasal verb, transitive, separable (avoid harm coming to)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I promised to always keep you safe and I meant it. Would you keep my camera safe while I go for a swim, please?

gizli tutmak

phrasal verb, transitive, separable (conceal, not divulge)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Government information should be kept secret.

birlikte kalmak

phrasal verb, intransitive (not go separate ways)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Keep together when we get to the station, otherwise we will lose each other.

birlikte durmak

phrasal verb, intransitive (figurative (maintain unity)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
If we keep together, we will have a better chance of getting a pay rise.

kontrol etmek, denetlemek

verbal expression (informal (monitor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm keeping a check on his work to ensure that he's doing it right.

dikkat çekmemeye çalışmak

verbal expression (be inconspicuous)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the argument I kept a low profile for a few days. Spies tend to keep a low profile to avoid attention.

sözünü tutmak

verbal expression (fulfil one's word)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Do you keep your promises? he asked her, after she vowed not to do it again.

ciddiyetini korumak, ciddi kalmak

verbal expression (informal (look serious, avoid smiling)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I couldn't keep a straight face when she said she was a virgin. It was difficult to keep a straight face when I played that prank on my coworkers.

su yüzünde kalmak

(not sink)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Julia managed to keep afloat by clinging to a log.

ayakta kalmak

(figurative (stay in business) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Business owners are struggling to keep afloat.

öne geçmek

(literal (go in front)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

gözü üzerinde olmak

verbal expression (informal (watch carefully)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When cooking soufflés, you need to keep an eye on them so they don't fall.

dikkatli olmak

transitive verb (informal (remain vigilant for) (bir şeye karşı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's important to keep an eye out for dangerous snakes in the bush. Keep an eye out for a parking spot.

uzak tutmak

verbal expression (figurative (prevent getting closer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Vaccination is the most effective way to keep the flu at bay.

uyanık tutmak

(prevent from sleeping)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Drinking coffee at night keeps me awake. The monster movie was so scary that it kept the children awake all night.

uyanık kalmak

verbal expression (refrain from sleeping)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The party was so boring that I had to struggle to keep awake. I could hardly keep awake during that boring lecture.

uzak durmak

(stay at a distance)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Stephanie has measles, so If you don't want to catch it, keep away.

uzak durmak, yaklaşmamak

verbal expression (stay at a distance from)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I keep away from people who are ill.

-i uzak tutmak

(prevent from getting closer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There are many things you can do to keep mosquitoes away.

uzakta kalmak

intransitive verb (stay at distance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A notice outside the monkeys' cage warns visitors to keep back.

meşgul etmek

intransitive verb (informal (occupy oneself, find [sth] to do)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since my daughter left for college, I keep busy by working in my garden. With the district manager in the store, everyone kept busy all day.

sakin olmak/kalmak

intransitive verb (remain composed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He will try to make you angry but you must keep calm. Everyone, please keep calm until the police arrive!

uzak durmak

(not go near)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

uzak durmak

verbal expression (not go near) (bir şeyden, birisinden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

uzak durun, yaklaşmayın

expression (written (on sign: stay at a distance) (levha, işaret)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

kaçınmak, sakınmak

verbal expression (figurative, informal (avoid)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

yakın tutmak

(keep nearby)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Claire decided to work from home so that she could keep her children close.

yakın durmak

(stay near)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tina told the twins to keep close as they crossed the busy road.

yakınında durmak

verbal expression (stay near)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Keep close to me when we're at the concert; I don't want you to get lost.

gelmeye devam etmek

verbal expression (informal (be relentless)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The battle continued and the attacks kept coming.

arkadaşlık etmek

(prevent being lonely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Brian has his dog to keep him company.

flört etmek

verbal expression (dated (lovers: court)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mary and Bob were keeping company before she met Jim.

serinlemek

(avoid getting hot)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
William was using a small electric fan to keep cool.

sakin olmak, sakin kalmak

(figurative (remain calm)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Just keep cool, and act like you don't know anything.

serin yerde tutmak, serin tutmak

(prevent getting hot)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
These plants don't like too much heat, so keep them cool by planting them in a partially shaded spot.

soğuk tutmak

(drink, etc.: chill)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Gemma put the wine in the fridge to keep it cool.

formunu korumak, formda kalmak

intransitive verb (do physical exercise)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I like to keep fit by doing belly dance.

taze tutmak

(food: stop going stale)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Packaging needs to keep the food fresh for as long as possible.

tazeliğini korumak

(informal (food: not go stale)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bananas will keep fresh in the freezer for up to three months.

uzak durmak

(refrain) (bir şeyi yapmaktan)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't keep from eating ice cream.

engel olmak, engellemek

(prevent)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The constant interruptions were keeping Alvin from doing his work.

ayrı tutmak

(keep apart)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Dave's ex tries to keep him from his son.

gülmemek

verbal expression (not laugh)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
During that horrible performance, I could hardly keep from laughing.

devam etmek

verbal expression (persist, continue)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Keep going, you're almost to the top of the hill.

bırakmamak

verbal expression (informal (maintain one's grasp on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The child kept hold of his mother's hand as they crossed the road.

umudunu korumak, ümit etmeyi sürdürmek

verbal expression (remain optimistic)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We don't know if or when she'll come home. All we can do is keep hoping.

evi idare etmek, evi çekip çevirmek

(do housework)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
While she was sick, her sister kept house for her.

muhasebesini tutmak

(figurative (maintain accounts) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since Brett kept house for the company, he was the first suspected of wrongdoing when the company was accused of fraud.

kontrol altında tutmak

verbal expression (control)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The European Central Bank has kept inflation in check.

iletişimi sürdürmek

verbal expression (stay in touch)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My uncle and I stayed in contact after he moved to Australia.

iletişim halinde olmak, iletişim içinde olmak

verbal expression (stay in touch with [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
New technologies make it easy to keep in contact with your customers. I'm sorry you have to leave but please keep in contact.

akılda tutmak

verbal expression (remember [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Now, keep in mind that in May of 1929 the stock market hadn't crashed yet.

aklında biri olmak

verbal expression (consider [sb] for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you ever need a cleaner, keep me in mind.

iletişimi koparmamak, görüşmeye devam etmek

verbal expression (informal (stay in contact)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Cousin Andrea kept in touch by sending packages from South America.

temas halinde olmak

verbal expression (informal (stay in contact with [sb]) (birisiyle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Promise you'll keep in touch with us while you're away.

devam etmek

verbal expression (informal (maintain at same pace or level)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You got straight A's this term - keep it up! Good work, Alan - keep it up!

ilerlemek

verbal expression (not stay still)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Some species of sharks have to keep moving to survive.

üzerinden çıkarmamak

(continue to wear: clothing) (giysi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I keep my shirt on when I'm at the beach, so I don't burn.

girilmez

interjection (written (sign: do not enter) (levha)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Keep out!" a crudely painted sign on the gate warned.

aynı hızda gitmek

verbal expression (go as fast)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
John wasn't able to keep pace with the other runners.

ayak uydurmak

verbal expression (figurative (stay up to date)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can never keep pace with his favorite television shows.

sessiz olmak

(not make a noise)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Small animals keep quiet until their predators are gone.

susmak

(person: say nothing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I really didn't feel like arguing the point with the boss so I just kept quiet.

saklamak

(informal (not reveal a secret) (sır)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If I tell you my secret, can I trust you to keep quiet?

sessiz olmasını sağlamak

(prevent from making noise)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please try to keep those children quiet - this is a church, not a playground!

tehlikelerden korunmak

intransitive verb (stay out of danger)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Keep safe when swimming.

puan saymak, skoru tutmak

(sport: record results) (spor, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please keep score for your team while Jim does the same for his team.

çetelesini tutmak

(figurative (track what is given and owed) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Gillian is always keeping score in her relationship with Mike; she thinks he does fewer chores than her.

sessiz kalmak, susmak

(not tell secret)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The witness was being blackmailed to keep silent.

kımıldamamak, kıpırdamamak

(not move)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The mother told her son to keep still as she tried to cut his hair.

kımıldatmamak, kıpırdatmamak

(hold steady)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You need one person to keep the cat still and another to trim its claws.

yakından takip etmek

(figurative, informal (monitor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's important to keep tabs so that we don't run out of essential items.

yakından takip etmek

verbal expression (figurative, informal (monitor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A business should keep tabs on what its competitors are doing.

kapıları açık tutmak

verbal expression (figurative (allow possibility)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Prime Minister said he would like to keep the door open for future negotiations.

şüphe etmemek

verbal expression (stay true to beliefs)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Cahill urged fans to keep the faith after the team slumped to its eighth loss in 12 matches.

kapağını kapatmak, kapağını kapalı tutmak

verbal expression (cover [sth]) (tencere, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you want the rice to cook properly, you have to keep the lid on.

kapağını kapatmak

verbal expression (cover [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Keep the lid on the saucepan while boiling the vegetables.

ifşa etmemek

verbal expression (figurative (secret: not tell) (sır, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
James was struggling to keep the lid on the secret.

dizginlemek

verbal expression (figurative (emotions: control) (öfke, duygu, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Kathy didn't say anything, trying to keep the lid on her anger.

uymak

(schedule, rules: adhere)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
However hard we try, it is difficult to keep to a diet and lose weight. This plan will work if we keep to it.

kalmak

(not stray from: a path, etc.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When walking in the countryside, keep to the path.

bir arada bulundurmak

(store in one place)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I keep all my shoes together in a cupboard in my room.

kaydetmek

intransitive verb (note or record progress)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Write down what you've achieved each day, as it's important to keep track.

izlemek, takip etmek

transitive verb (monitor, maintain record of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My daughter emails me every day so I can keep track of her movements. You should keep track of your expenses so that you know how much money you have left.

gizlemek, saklamak, gizli tutmak

verbal expression (figurative, informal (not reveal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The company is keeping the latest model under wraps until the official launch.

İngilizce öğrenelim

Artık keeps'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

keeps ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.