İngilizce içindeki rose ne anlama geliyor?

İngilizce'deki rose kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte rose'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki rose kelimesi gül, gül, gül deseni, gül pembesi, pembe şarap, süzgeçli ağızlık, pembe, gül pembesi, artmak, yükselmek, (borsa) yükselmek, kalkmak, ayağa kalkmak, artış, yükseliş, yükseliş, maaş artışı, ücret artışı, yükselme, yokuş, yükselme, basınç artışı, artış, doğuş, gelişim, kalkınma, yükselmek, yükselmek, doğmak, yükselmek, yükselmek, yükselmek, artmak, kabarmak, ayaklanmak, uzamak, yataktan kalkmak, yükselmek, ortaya çıkmak, belirmek, meydana çıkmak, yukarı çıkmak, üstesinden gelmek, kuşburnu, kuşburnu içeren anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

rose kelimesinin anlamı

gül

noun (flower)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He bought her a dozen roses for Valentine's Day.
Sevgililer Günü için kız arkadaşına bir düzine gül aldı.

gül

noun (rosebush)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We planted some roses over there.

gül deseni

noun (decorative feature)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The drawing room ceiling has a lovely rose.

gül pembesi

noun (color: pink)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He thought I should paint the room yellow, but I chose rose.

pembe şarap

noun (rosé wine)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The meal was accompanied by a Portuguese rosé.

süzgeçli ağızlık

noun (perforated spout) (çiçek sulama kovası, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I need a new rose for my watering can.

pembe, gül pembesi

adjective (pink in color)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm not sure I like the rose tablecloth.

artmak, yükselmek

intransitive verb (move upwards)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Heat rises.
ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Benzin fiyatları arttı.

(borsa) yükselmek

intransitive verb (increase in value)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The stock market rose 2% today.
Bugün borsa yüzde iki oranında yükseldi.

kalkmak, ayağa kalkmak

intransitive verb (stand up)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Will everyone please rise for the National Anthem?

artış, yükseliş

noun (price increase) (fiyat)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rise in the price of gas made people angry.
Benzin fiyatlarındaki artış halkı kızdırdı.

yükseliş

noun (economy: increase in value) (değerde)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Homeowners were happy with the rise in home values.

maaş artışı, ücret artışı

noun (UK (pay raise: pay increase)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Rose is too scared of her boss to ask him for a rise.

yükselme

noun (figurative (ascension to power) (iktidara, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His rise to power was not expected. The rise of the Nazi party in Germany was a sad event.

yokuş

noun (elevation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rise in the street from east to west was barely noticeable.

yükselme

noun (high water level) (suların yükselmesi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They worried the rise of the river would lead to flooding.

basınç artışı, artış

noun (increase in pressure)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rise in gas pressure is dangerous.

doğuş

noun (rising of moon or sun) (güneş, ay)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rise of the sun is a beautiful event.

gelişim, kalkınma

noun (figurative (development) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rise of the sleepy town to become a major financial centre occurred over the course of twenty years.

yükselmek

intransitive verb (voice: go higher) (ses)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Her voice rose when she heard the news.

yükselmek

intransitive verb (tide: come in) (gelgit)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The tide is rising.

doğmak

intransitive verb (sun, moon: come up) (güneş, ay)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The sun rises at 6:32 this morning.

yükselmek

intransitive verb (figurative (spirits: improve) (moral, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Their spirits rose when they saw another ship.

yükselmek

intransitive verb (water level: get higher) (su seviyesi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
When the snow melts, the river often rises.

yükselmek

intransitive verb (figurative (be promoted, climb ranks) (rütbe, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He rose to the rank of colonel in just a few years.

artmak

intransitive verb (salary: increase) (maaş, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Salaries have risen little more than inflation.

kabarmak

intransitive verb (dough: leaven) (hamur)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
You need to let the dough rise for three hours before putting it in the oven.

ayaklanmak

intransitive verb (figurative (show opposition) (mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The protesters will rise in opposition if this law is passed.

uzamak

intransitive verb (plants: grow) (bitki)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
This type of corn rises to more than six feet.

yataktan kalkmak

intransitive verb (get out of bed)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I rose at 7 AM to make coffee.

yükselmek

intransitive verb (be constructed) (bina, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
In the 1950s, tower blocks rose all over the city.

ortaya çıkmak, belirmek, meydana çıkmak

intransitive verb (become prominent)

A blister rose on her finger after she burned it on the kettle.

yukarı çıkmak

intransitive verb (extend upward)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The buildings in New York seem to rise into the clouds.

üstesinden gelmek

intransitive verb (prove adequate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The star basketball player rises to the occasion for important games.

kuşburnu

noun (berry of the rose bush)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Rosehips add color to the winter garden; they're also very high in vitamin C. Jake gathered rosehips from his mother's rose bushes to make jam.

kuşburnu içeren

adjective (containing rosehip)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She really enjoyed rosehip tea because it smelled just like the flower.

İngilizce öğrenelim

Artık rose'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.