İngilizce içindeki stepped ne anlama geliyor?
İngilizce'deki stepped kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte stepped'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki stepped kelimesi adım, adım, basamak, aşama, etap, basmak, girmek, üvey, ayak sesi, kısa mesafe, yürüyüş, yürüme şekli, basamak, basamak, kademe, adım, girmek, adım atmak, adımla ölçmek, dans etmek, kenara çekilmek, kontrolü başkasına devretmek, uzaklaşmak, geri çekilmek, istifa etmek, gönüllü olarak yapmak, bir adım öne çıkmak, müdahale etmek, karışmak, içine basmak, -e girmek, -den inmek, üstüne basmak, ezmek, eğlenceye gitmek, artırmak, gönüllü olmak, bir adım öteye geçmek/gitmek, uyumlu olarak, ayak uydurarak, kademe kademe, aşamalı, gaza basmak, gazlamak, -den çıkmak, -i bırakmak, üzerinden geçmek, yükseliş, üvey erkek kardeş, üvey çocuk, üvey evlat, üvey kız, üvey baba, üvey anne, üvey ana, cici anne, üvey baba/anne, üvey oğul anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
stepped kelimesinin anlamı
adımnoun (dance move) (dans hareketi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This next tango step is difficult, so pay attention. Bu tango adımı oldukça zor, onun için dikkatle takip edin. |
adımnoun (footstep) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He took three steps before he stopped and turned. Üç adım attıktan sonra durarak geriye döndü. |
basamaknoun (stair) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This stairway has thirteen steps. Bu merdivende onüç adet basamak bulunmaktadır. |
aşama, etapnoun (stage in a process) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You need to wash the metal after each step of the process. |
basmak, girmekintransitive verb (tread, walk) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I stepped in the mud outside the house. Evin dışındaki çamurun içine bastım. |
üveyprefix (relation by marriage) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) For example: stepmother |
ayak sesinoun (sound of a footstep) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I heard the steps as she approached. |
kısa mesafenoun (small distance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The clubhouse is just a few steps away. |
yürüyüş, yürüme şeklinoun (gait, way of walking) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You could see the bounce in his step the day after his date. |
basamaknoun (rung) (merdiven) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The top step of the ladder is not safe to stand on. |
basamaknoun (on a vehicle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The general opened the door and stood on the step of the truck as it came to a stop. |
kademenoun (level in a hierarchy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He is hoping that he will be promoted to the next step. |
adımnoun (points of action) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The review board recommended ten steps to correct the problem. |
girmekintransitive verb (enter situation) (tartışmaya, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He stepped into the argument to help her out. |
adım atmaktransitive verb (walk a distance) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He stepped three paces to the left. |
adımla ölçmektransitive verb (measure) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I always just step out my flowerbeds, without using a tape measure. |
dans etmektransitive verb (dated (dance) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He stepped the foxtrot lightly, and with great finesse. |
kenara çekilmekphrasal verb, intransitive (move to one side) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please step aside to let the wheelchair through. |
kontrolü başkasına devretmekphrasal verb, intransitive (figurative (allow [sb] else to take charge) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
uzaklaşmakphrasal verb, intransitive (retreat, move away) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The police officer told us to step away from the vehicle. // Quickly step away from that rattlesnake; he's ready to strike. |
geri çekilmekphrasal verb, intransitive (retreat, move backwards) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Everybody step back, let's give him some space! |
istifa etmekphrasal verb, intransitive (resign) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The chairman of the committee decided to step down because of ill health. |
gönüllü olarak yapmakphrasal verb, intransitive (figurative (present oneself, volunteer) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the little girl went missing, many people stepped forward to search for her. |
bir adım öne çıkmakphrasal verb, intransitive (move towards the front) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When you hear your name called, please step forward. |
müdahale etmek, karışmakphrasal verb, intransitive (figurative (intervene) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The children's argument got so loud that their mother had to step in. |
içine basmakphrasal verb, transitive, inseparable (tread in, put one's foot into) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I stepped in a mud puddle and ruined my new shoes. |
-e girmekphrasal verb, transitive, inseparable (enter) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Step into my parlor, said the spider to the fly. |
-den inmekphrasal verb, transitive, inseparable (alight from) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I stepped off the train. |
üstüne basmakphrasal verb, transitive, inseparable (tread on) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Careful, you might step on the dog's tail! |
ezmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (mistreat, exploit) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Your naive friendliness is causing them to step on you at work. |
eğlenceye gitmekphrasal verb, intransitive (informal, dated (go out for the evening) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It's nice to dress up and step out for an evening on the town. |
artırmakphrasal verb, transitive, separable (increase) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) As demand grew for its environmentally friendly products, the business had to step up production. I had to step up my training regime as the day of the race approached. |
gönüllü olmakphrasal verb, intransitive (present yourself, volunteer) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The chairman asked for a volunteer and Andrew stepped up. |
bir adım öteye geçmek/gitmekverbal expression (figurative (do [sth] more extreme) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This year the team went one step further and won both domestic cup competitions. |
uyumlu olarakexpression (figurative (in harmony with) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Rachel had been very careful to stay in step with her colleagues. |
ayak uydurarakexpression (moving in rhythm with) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The dancers did an amazing job of staying perfectly in step with the music. |
kademe kademeadverb (in stages) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) This book shows you how to paint a watercolour step by step. |
aşamalıadjective (presented in stages) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The magazine includes a step-by-step guide to starting an internet business. |
gaza basmak, gazlamakinterjection (informal (accelerate, drive faster) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Step on the gas or we'll be late for church. |
-den çıkmakverbal expression (exit, walk from) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He stepped out of the elevator and went down the hall. |
-i bırakmakverbal expression (figurative (leave or renounce) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Once her husband returned, she stepped out of her role of primary breadwinner. |
üzerinden geçmek(lift foot to avoid treading on) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I stepped over the rubbish. |
yükselişnoun (increase in status) (mevki) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That promotion was really a step-up for you. |
üvey erkek kardeşnoun (son of parent's spouse) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Even though we look like we're related, Greg is actually my stepbrother. |
üvey çocuk, üvey evlatnoun (child of your spouse) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Marcia never had children of her own, but she has a stepchild with her husband. |
üvey kıznoun (spouse's female child) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dan has a daughter, so when I marry him I will have a stepdaughter. |
üvey babanoun (parent's husband) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My stepfather has no biological children. |
üvey anne, üvey ananoun (parent's wife) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Did your stepmother inherit all of your dad's estate? |
cici annenoun (wicked figure in fairy tales) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In fairy tales the stepmother is often wicked and hates children. |
üvey baba/annenoun (mother or father's spouse) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Marty has very loving stepparents, and he feels comfortable whether he is at his mom's house or his dad's house. |
üvey oğulnoun (spouse's male child) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dana loves her stepson as if he were her own child. |
İngilizce öğrenelim
Artık stepped'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
stepped ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.