İngilizce içindeki strike up a conversation ne anlama geliyor?

İngilizce'deki strike up a conversation kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte strike up a conversation'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki strike up a conversation kelimesi grev, vurmak, yumruk atmak, vurmak, saldırmak, çarpmak, çalmak, çarpmak, feshetmek, çıkarmak, vurma, vuruş, saldırı, isabet ettirememe, ıskalama, ıska, bir atışta tüm şişeleri devirme, düşme, uygunsuz davranış, bulmak, izlenim bırakmak, hücum etmek, saldırmak, grev yapmak, iş bırakma eylemi yapmak, ısırmak, kibrit yakmak, kibrit çakmak, anlaşmaya varmak, anlaşma sağlamak, düşmek, düşmek, bulmak, şaşırtmak, üstünü çizmek, sökmek, gibi gelmek, saplamak, estirmek, karşılık vermek, etkisiz hale getirmek, etkisizleştirmek, çıkarmak, üzerini çizmek, -e saldırmak, eleştirmek, üç vuruşta oyundan çıkarmak, iptal etmek, , oyundan çıkmak, başarısız olmak, kurmak, başlamak, hava saldırısı, havayolu grevi, grev yapmak, greve gitmek, açlık grevi, açlık grevi yapmak, greve, ortak noktada buluşmak, ortasını bulmak, üzerinde etki yapmak, öldürmek, yere yıkmak, grev kırıcı, grev kırma anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

strike up a conversation kelimesinin anlamı

grev

noun (work stoppage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The union called a strike for Friday.
Sendika Cuma günü için grev çağrısında bulundu.

vurmak, yumruk atmak

transitive verb (hit)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The boxer struck his opponent.
Boksör rakibine vurdu (or: yumruk attı).

vurmak

transitive verb (a target)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The arrow struck its target.
Ok hedefe isabet etti.

saldırmak

transitive verb (attack)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The bear struck without warning.
Ayı birdenbire saldırdı.

çarpmak

transitive verb (crash into)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The car struck the guardrail.

çalmak

transitive verb (clock) (saat)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The clock struck ten.
Saat onu çaldı.

çarpmak

transitive verb (lightning: hit) (yıldırım)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lightning struck the old tree during the storm.

feshetmek

transitive verb (abolish, cancel)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Officials voted to strike the amendment.

çıkarmak

(text: delete from [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Strike that sentence from your article.

vurma, vuruş

noun (sound from hitting) (ses)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Can you hear the strike of the clock?

saldırı

noun (attack)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The military strike killed three people.

isabet ettirememe, ıskalama, ıska

noun (baseball: miss)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Three strikes and you're out.

bir atışta tüm şişeleri devirme

noun (bowling: knocking over all pins) (bowling)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I had three strikes in the game.

düşme

noun (instance of [sth] striking) (yıldırım)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Lightning strikes are reported in the area.

uygunsuz davranış

noun (unfavorable mark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The judge reminded the defendant that this was his second strike.

bulmak

noun (discovery of gold, oil, etc.) (maden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

izlenim bırakmak

verbal expression (give the impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Greg's story strikes me as an exaggeration.

hücum etmek, saldırmak

intransitive verb (attack)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The army struck in the middle of the night. The bank robbers have struck again.

grev yapmak, iş bırakma eylemi yapmak

intransitive verb (stop work in protest)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The workers all decided to strike after their boss refused to negotiate salaries.

ısırmak

transitive verb (bite)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The snake struck his leg without warning.

kibrit yakmak, kibrit çakmak

transitive verb (match: light)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To light the candles, first you need to strike a match.

anlaşmaya varmak, anlaşma sağlamak

transitive verb (accord: reach)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The two parties finally struck an agreement.

düşmek

transitive verb (fall on) (yıldırım, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When light strikes an object, the wavelengths it reflects determine what colour that object will appear.

düşmek

transitive verb (fall upon) (bir şeyin üstüne)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The egg broke when it struck the floor.

bulmak

transitive verb (locate by mining) (maden, petrol, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The town grew after somebody struck gold there.

şaşırtmak

transitive verb (surprise)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He was struck by the news of his cousin's death.

üstünü çizmek

transitive verb (text: put a line through)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Strike all of the lines in the second paragraph.

sökmek

transitive verb (theater, film: dismantle set)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gibi gelmek

(give the impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His attitude really struck me as strange.

saplamak

(thrust)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The camper struck his pole into the ground.

estirmek

(instil) (terör, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It struck terror into their hearts.

karşılık vermek

phrasal verb, intransitive (retaliate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you wrong her, she may strike back.

etkisiz hale getirmek, etkisizleştirmek

phrasal verb, transitive, separable (law, ruling: invalidate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Supreme Court struck down state segregation laws.

çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (delete, remove: from a list) (listeden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't like them any more, strike them off the party list.

üzerini çizmek

phrasal verb, transitive, separable (put a line through)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The teacher struck out the misspelled word.

-e saldırmak

(hit, attack)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A coiled snake will strike out at anything that threatens it.

eleştirmek

(figurative (criticize)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When he was a candidate for mayor, Bob would strike out at all his opponents.

üç vuruşta oyundan çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (baseball: put out with three strikes) (beysbol)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The pitcher struck out the first two batters, but the third hit a home run.

iptal etmek

phrasal verb, transitive, separable (law: delete a claim) (hukuk)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

phrasal verb, intransitive (baseball batter: be struck out)

oyundan çıkmak

phrasal verb, intransitive (baseball: be struck out) (beysbol)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

başarısız olmak

phrasal verb, intransitive (informal (fail)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ben really wanted that job, but it looks like he's struck out; he sent the applications ages ago and hasn't heard back yet.

kurmak

phrasal verb, transitive, inseparable (initiate) (arkadaşlık, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
During our visit to Africa I struck up a friendship with our guide.

başlamak

phrasal verb, transitive, inseparable (begin to play: music) (konuşmaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The orchestra struck up a cheerful waltz.

hava saldırısı

noun (military: aerial attack)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The military conducted an air strike on the enemy base.

havayolu grevi

noun (airline work stoppage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

grev yapmak, greve gitmek

verbal expression (stop work)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The workers went on strike to protest against a decrease in their wages.

açlık grevi

noun (refusal to eat as a protest)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The suffragettes used hunger strikes as a political tool.

açlık grevi yapmak

intransitive verb (refuse to eat as a protest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

greve

adverb (refusing to work in protest)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The workers are on strike until management agrees to give them a raise.

ortak noktada buluşmak

verbal expression (compromise)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Which is more important, productivity or quality? It's a question of striking a balance.

ortasını bulmak

verbal expression (find compromise between)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You need to strike a happy balance between video games and homework.

üzerinde etki yapmak

verbal expression (figurative (resonate with [sb]'s feelings) (birisinin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His speech struck a chord with unemployed voters.

öldürmek

(literary, figurative (afflict, kill)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He was struck down tragically in the prime of life.

yere yıkmak

(person: knock to ground)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A soldier struck Aelfric down with his sword.

grev kırıcı

noun ([sb] who works during a strike) (greve aldırmadan çalışan kişi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The strikebreakers were harassed by protesters during the strike.

grev kırma

noun (working during a strike)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The union forbids strikebreaking during official strikes.

İngilizce öğrenelim

Artık strike up a conversation'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

strike up a conversation ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.