İngilizce içindeki stricken ne anlama geliyor?

İngilizce'deki stricken kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte stricken'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki stricken kelimesi (hastalığa) yakalanmış, tutulmuş, (dert, sıkıntı, vb.) çeken, muzdarip, saldırıya uğramış, uğramış, grev, vurmak, yumruk atmak, vurmak, saldırmak, çarpmak, çalmak, çarpmak, feshetmek, çıkarmak, vurma, vuruş, saldırı, isabet ettirememe, ıskalama, ıska, bir atışta tüm şişeleri devirme, düşme, uygunsuz davranış, bulmak, izlenim bırakmak, hücum etmek, saldırmak, grev yapmak, iş bırakma eylemi yapmak, ısırmak, kibrit yakmak, kibrit çakmak, anlaşmaya varmak, anlaşma sağlamak, düşmek, düşmek, bulmak, şaşırtmak, üstünü çizmek, sökmek, gibi gelmek, saplamak, estirmek, kederli, çok yoksul, çok fakir anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

stricken kelimesinin anlamı

(hastalığa) yakalanmış, tutulmuş

adjective (afflicted: by disease)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

(dert, sıkıntı, vb.) çeken, muzdarip

adjective (affected: emotionally)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

saldırıya uğramış

adjective (area, etc.: affected, hit)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Aid agencies have rushed to send emergency supplies to the stricken area.

uğramış

adjective (as suffix (afflicted by [sth]) (felakete, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
People in the drought-stricken region were dying of thirst.

grev

noun (work stoppage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The union called a strike for Friday.
Sendika Cuma günü için grev çağrısında bulundu.

vurmak, yumruk atmak

transitive verb (hit)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The boxer struck his opponent.
Boksör rakibine vurdu (or: yumruk attı).

vurmak

transitive verb (a target)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The arrow struck its target.
Ok hedefe isabet etti.

saldırmak

transitive verb (attack)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The bear struck without warning.
Ayı birdenbire saldırdı.

çarpmak

transitive verb (crash into)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The car struck the guardrail.

çalmak

transitive verb (clock) (saat)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The clock struck ten.
Saat onu çaldı.

çarpmak

transitive verb (lightning: hit) (yıldırım)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lightning struck the old tree during the storm.

feshetmek

transitive verb (abolish, cancel)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Officials voted to strike the amendment.

çıkarmak

(text: delete from [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Strike that sentence from your article.

vurma, vuruş

noun (sound from hitting) (ses)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Can you hear the strike of the clock?

saldırı

noun (attack)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The military strike killed three people.

isabet ettirememe, ıskalama, ıska

noun (baseball: miss)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Three strikes and you're out.

bir atışta tüm şişeleri devirme

noun (bowling: knocking over all pins) (bowling)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I had three strikes in the game.

düşme

noun (instance of [sth] striking) (yıldırım)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Lightning strikes are reported in the area.

uygunsuz davranış

noun (unfavorable mark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The judge reminded the defendant that this was his second strike.

bulmak

noun (discovery of gold, oil, etc.) (maden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

izlenim bırakmak

verbal expression (give the impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Greg's story strikes me as an exaggeration.

hücum etmek, saldırmak

intransitive verb (attack)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The army struck in the middle of the night. The bank robbers have struck again.

grev yapmak, iş bırakma eylemi yapmak

intransitive verb (stop work in protest)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The workers all decided to strike after their boss refused to negotiate salaries.

ısırmak

transitive verb (bite)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The snake struck his leg without warning.

kibrit yakmak, kibrit çakmak

transitive verb (match: light)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To light the candles, first you need to strike a match.

anlaşmaya varmak, anlaşma sağlamak

transitive verb (accord: reach)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The two parties finally struck an agreement.

düşmek

transitive verb (fall on) (yıldırım, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When light strikes an object, the wavelengths it reflects determine what colour that object will appear.

düşmek

transitive verb (fall upon) (bir şeyin üstüne)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The egg broke when it struck the floor.

bulmak

transitive verb (locate by mining) (maden, petrol, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The town grew after somebody struck gold there.

şaşırtmak

transitive verb (surprise)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He was struck by the news of his cousin's death.

üstünü çizmek

transitive verb (text: put a line through)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Strike all of the lines in the second paragraph.

sökmek

transitive verb (theater, film: dismantle set)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gibi gelmek

(give the impression)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His attitude really struck me as strange.

saplamak

(thrust)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The camper struck his pole into the ground.

estirmek

(instil) (terör, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It struck terror into their hearts.

kederli

adjective (grieving)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I tried to console my grief-stricken mother, but nothing I did seemed to help.

çok yoksul, çok fakir

adjective (extremely poor)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This organization strives to help as many of the poverty-stricken families in this city as possible.

İngilizce öğrenelim

Artık stricken'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

stricken ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.