İngilizce içindeki take the place of ne anlama geliyor?
İngilizce'deki take the place of kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte take the place of'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki take the place of kelimesi almak, götürmek, kapmak, almak, çalmak, (bir taşıt) ile gitmek, kapmak, kapkaç yapmak, kabul etmek, almak, almak, gerekmek, gerektirmek, götürmek, alıntılamak, alıntı yapmak, (zaman) almak, sürmek, tutulan balık sayısı, kazanç, çekim, ses kaydı, kayıt, fikir, görüş, düşünce, yorum, çalışmak, işlemek, yapışmak, işe yaramak, köklenmek, kök salmak, tutunmak, yerleşmek, ele geçirmek, ele geçirmek, avlamak, götürmek, yakalamak, mal olmak, tutmak, kazanmak, kullanmak, oturmak, kabul etmek, almak, almak, giymek, giymek, almak, kandırmak, katlanmak, kabul etmek, almak, almak, duş almak, almak, tatil yapmak, alıp götürmek, can almak, öldürmek, almak, sınava girmek, imtihana girmek, anlamak, çekmek, yorumlamak, elinden almak, şaşırtmak, (birisine) benzemek/çekmek, peşine düşmek, sökmek, analiz etmek, kenara çekmek, çıkarmak, paket yaptırmak, ders çıkarmak, gölgelemek, gölge düşürmek, geri almak, geri kazanmak, iade etmek, not etmek, haddini bildirmek, zannetmek, sanmak, zannetmek, sanmak, çalmak, kontrolü eline almak, nezle olmak, alev almak, sonradan anlama, geç anlama, aşağılanmak, uzlaşma, az ya da çok, aşağı yukarı, sineye çekmek, hoş karşılamamak, başlama çizgisi, çekim hatası, banyo yapmak, eğilerek selam vermek, ara vermek, telefona cevap vermek, şansını denemek, riske girmek, risk almak, kurs almak, denemek, eleştirmek, bakmak, incelemek, şekerleme yapmak, göz atmak, şöyle bir bakmak, -e göz atmak, fotoğraf çekmek, fotoğraf çekmek, ertelemek, ölçüm yapmak/değeri okumak, dinlenmek, istirahat etmek, bir kez daha bakmak, denemek, tecrübe etmek, bir el ateş etmek, duş almak, duş yapmak, fikrini söylemek, tavır almak, tavır takınmak, sınava girmek, olumsuz etkilemek, -e yolculuk etmek, -e seyahat etmek, denemek, değişmek, tatile çıkmak, yürüyüş yapmak, defol git, çok zaman almak, çok vakit almak, atmak, kafadan atmak, hesaba katmak, dikkate almak, harekete geçmek, istifade etmek, yararlanmak, faydalanmak, istismar etmek, kullanmak, tavsiye almak, nişan almak, doğrultmak, yemin etmek, ant içmek, el koymak, uzaklaştırmak, eksi, aniden saldırmak, özen göstermek, dikkat etmek, dikkatli ol, dikkatli olmak, bakmak, halletmek, kendine iyi bak, idareyi almak, sorumluluğunu üstlenmek, -in yönetimini eline geçirmek, sığınmak, iltifat almak, sökmek, etkisini göstermek, üçkağıda getirmek, arabayla gezdirmek, kıymetini bilmemek, değerini bilmemek, korkmak, ürkmek, (birşeyden) korkmak, ürkmek, cesaretlenmek, dikkat etmek, yerine oturmak, tutmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
take the place of kelimesinin anlamı
almaktransitive verb (accept, receive) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) His friend took the TV from him. Arkadaşı televizyonunu aldı. |
götürmektransitive verb (transport) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took the radio to his friend's house. Tüm eşyalarını babasının evine taşıdı. |
kapmak, almaktransitive verb (grasp) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She took the money and ran to the store. Parayı kaptığı gibi alışveriş merkezine koştu. |
çalmaktransitive verb (steal) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He didn't have the money to pay for the candy, so he just took it. |
(bir taşıt) ile gitmektransitive verb (train, bus, taxi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We take a taxi home at the end of the night. Geceleri eve taksiyle gidiyoruz. |
kapmak, kapkaç yapmaktransitive verb (snatch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The robber took my purse and ran away. |
kabul etmektransitive verb (accept: form of payment) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Do you take credit cards? Ödeme için kredi kartı kabul ediyor musunuz? |
almak(snatch, confiscate) (bir şeyi birisinden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) His friend took the TV from him. |
almaktransitive verb (serve yourself) (kendisi için) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Please, take a cake from the tray. |
gerekmek, gerektirmektransitive verb (require) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What will it take to convince you? Seni ikna etmek için ne yapmam gerekiyor? |
götürmektransitive verb (convey, transport) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Will you take me to the bus station? |
alıntılamak, alıntı yapmaktransitive verb (extract, quote) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This line of poetry is taken from Dante's Inferno. Şiirin bu kısmı, Cahit Külebi'nin 'Yangın' adlı eserinden alıntılanmıştır. |
(zaman) almak, sürmektransitive verb (require: time) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) How long did it take? // It took me all day to finish that job. Bu iş ne kadar zaman aldı? |
tutulan balık sayısınoun (fish, game caught) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Your take is limited to three fish per month. |
kazançnoun (slang (money: earnings, takings) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The take for tonight's show was three thousand dollars. |
çekimnoun (cinema: recording of a scene) (film) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) OK, everybody. This is going to be our fifth take. Let's get it right now. Action! Tamam, arkadaşlar. Bu beşinci çekimimiz olacak. Bu sefer doğru oynayalım. |
ses kaydı, kayıtnoun (sound recording) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The second take had too much bass. |
fikir, görüş, düşüncenoun (opinion, view) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What's your take on the issue? |
yorumnoun (mainly US (version, interpretation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This movie is the director's take on the classic love story. |
çalışmak, işlemekintransitive verb (machine: function) (makine) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) We had to oil it four times before the machine would take. |
yapışmakintransitive verb (informal (adhere) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I couldn't get the stamp to take no matter how many times I licked it. |
işe yaramakintransitive verb (informal (work as desired) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The serum doesn't always take the first time, and a second inoculation may be needed. |
köklenmek, kök salmak, tutunmakintransitive verb (plant: take root, grow) (bitki) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I do hope the lilac takes as I'd love a lilac hedge. |
yerleşmekintransitive verb (figurative (be established, absorbed) (akla, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I've tried to learn a few words of Japanese but they just don't seem to take. |
ele geçirmektransitive verb (get control) (yönetimi, kontrolü, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The generals took power and exiled the President. |
ele geçirmektransitive verb (seize, capture) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The army took the town after forty-eight hours of fighting. |
avlamaktransitive verb (fish, game: catch) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We took ten brace of pheasants at the shoot. |
götürmektransitive verb (move) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The conveyor belt takes the part to the next station. |
yakalamaktransitive verb (arrest) The police took the criminal without any problems. |
mal olmak, tutmaktransitive verb (informal (cost) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) How much will it take to buy this car? |
kazanmaktransitive verb (money: win, earn) (kumarda, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took thousands of dollars at the casino. |
kullanmaktransitive verb (use, run on) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) This camera takes long-life batteries. |
oturmaktransitive verb (sit down on) (koltuğa, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please come in and take a seat. |
kabul etmek, almaktransitive verb (admit, accept) (okula, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We only take the most intelligent students in this college. |
almaktransitive verb (enrol in, study) (ders) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I decided to take French next term. |
giymektransitive verb (wear: shoe size) (ayakkabı, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I take a size six in boots, but a size five in shoes. |
giymektransitive verb (wear: clothing size) (giysi bedeni) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What size do you take? |
almaktransitive verb (ingest) (ilaç, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He takes the medicine without complaining. |
kandırmaktransitive verb (informal, figurative (cheat, rob) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He realized that he had been taken when the camera he bought had no working parts inside. |
katlanmaktransitive verb (informal (endure) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I can't take it any more! Let me out of here! |
kabul etmek, almaktransitive verb (amount: accept as payment) (ödeme, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Will you take three hundred pounds for the table? |
almaktransitive verb (derive from) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) This musical takes its inspiration from a Shakespeare play. |
duş almaktransitive verb (bath, shower: use) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I am so dirty. I really need to take a bath. |
almaktransitive verb (use for flavour) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I take two sugars in my coffee. Kahveme iki şeker alıyorum. |
tatil yapmaktransitive verb (go on: vacation) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We took a holiday in Argentina last year. |
alıp götürmektransitive verb (remove) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Yes, please take the rubbish. |
can almak, öldürmektransitive verb (kill, end: a life) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The murderer has taken many lives. |
almaktransitive verb (game: capture) (oyunda) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took one of his opponent's pawns in the chess game. |
sınava girmek, imtihana girmektransitive verb (do, sit: a test, exam) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm taking my chemistry exam on Wednesday. |
anlamaktransitive verb (view in a certain way) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't know how to take what you just said. This is important work; we need to take it seriously. |
çekmektransitive verb (image: capture) (resim) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The photographer took several shots of the bride and groom. I always take loads of photos when I'm on holiday. |
yorumlamaktransitive verb (interpret) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't take it like that! That's not what I meant. |
elinden almak(confiscate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher took the magazine from the student. |
şaşırtmakphrasal verb, transitive, separable (surprise) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She declined his offer of a job, which took him aback. I was really taken aback when she reacted so angrily. |
(birisine) benzemek/çekmekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (parent: resemble) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Many people say that Maria takes after her grandmother. Sam really takes after his father. |
peşine düşmekphrasal verb, transitive, inseparable (US (chase) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The boys took after the dog when it ran off with their ball. |
sökmekphrasal verb, transitive, separable (dismantle, disassemble) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She was a good mechanic and could take an engine apart in less than three hours. |
analiz etmekphrasal verb, transitive, separable (analyze) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The critic took the film apart scene by scene. |
kenara çekmekphrasal verb, transitive, separable (talk to privately) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My dad took me aside and told me I'd better not do that again. |
çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (number: subtract from another) (sayı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What do you get if you take 63 away from 100? |
paket yaptırmakphrasal verb, transitive, inseparable (UK (buy to consume off premises) (yiyecek, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Shall we buy some chips to take away? |
ders çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (glean, learn) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The lesson to take away from this story is that everyone is special in some way. |
gölgelemek, gölge düşürmek(informal (detract) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Her foul mouth takes away from her attractiveness. |
geri almakphrasal verb, transitive, separable (retract [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I wish I could take back what I said in anger. You can never really take back an insult once you've made it. |
geri kazanmakphrasal verb, transitive, separable (reclaim [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In the upcoming tennis championships, Roger hopes to take back the title he lost last year. |
iade etmekphrasal verb, transitive, separable (return bought item) (satın alınan malı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Simon's new watch turned out to be faulty, so he took it back for a refund. |
not etmekphrasal verb, transitive, separable (make a written note of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The policeman took down his name and address and told him not to leave town. |
haddini bildirmekphrasal verb, transitive, separable (figurative (reduce [sb]'s self-esteem) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Frank was a bit pompous at first, but the new teacher took him down a notch. |
zannetmek, sanmakphrasal verb, transitive, inseparable (consider to be) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I will take that for an answer. |
zannetmek, sanmakphrasal verb, transitive, inseparable (mistakenly believe to be) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She took me for her servant! Do you take me for a fool? |
çalmakphrasal verb, transitive, inseparable (steal from) (birisinden bir şey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Before being caught, he took from his employer at every opportunity. |
kontrolü eline almakverbal expression (figurative (have control) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If he thinks he can lead the team better, let him have the driver's seat. |
nezle olmakverbal expression (contract cold virus) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you go out in this rain without a coat you're liable to catch a cold. |
alev almakverbal expression (ignite) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Gasoline can catch fire very easily. If you knock that candle onto the rug, it will catch on fire. |
sonradan anlama, geç anlamanoun (surprised response) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dan thought no one noticed his double take when the eccentrically dressed man passed him in the street, but I did. |
aşağılanmakverbal expression (informal (be beaten physically) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Petros regularly took a thrashing from his violent father. |
uzlaşmanoun (informal (compromise) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Marriage is all about give and take between the partners. |
az ya da çokexpression (informal (plus or minus) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I've been away from home for three months, give or take a few days. |
aşağı yukarıexpression (informal (more or less) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) My new car cost $9000, give or take. |
sineye çekmekadjective (informal, figurative (not resisting or fighting back) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The worker refused to take his dismissal lying down, vowing to take his employer to court. |
hoş karşılamamakverbal expression (not welcome) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I do not take kindly to people who don't know me calling me 'honey'. |
başlama çizgisiinterjection (sport: take up starting position) (spor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) On your marks; get set; go! |
çekim hatasınoun (TV, cinema: deleted scene) (TV, film) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At the end of the movie they showed several outtakes during the credits. |
banyo yapmakverbal expression (mainly US (bathe) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I prefer to take a shower, while others like to take a leisurely bath. |
eğilerek selam vermekverbal expression (bow for applause) (alkış için) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) At the end of a play it's customary for the actors to take a bow at the front of the stage. |
ara vermekverbal expression (have a rest) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Take a break - we'll finish painting the door frames later. |
telefona cevap vermekverbal expression (accept a telephone call) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm sorry to interrupt but I need to step outside to take a call. I may need to take a call during the meeting. |
şansını denemekverbal expression (act on a possibility) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Yes, it's possible I won't win, but I'll take a chance. |
riske girmek, risk almakverbal expression (gamble, risk [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She took a chance on him, promoting him despite his lack of experience. |
kurs almakverbal expression (attend classes, study) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I once took a course in physics - I couldn't understand a word of it! |
denemekverbal expression (informal (attempt [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can't finish this crossword puzzle - do you want to take a crack at it? |
eleştirmekverbal expression (slang (criticize [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It's easy to take a crack at his new girlfriend- she's ugly, stupid, and unemployed. |
bakmakverbal expression (informal (look casually at [sth/sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) There's a sale on at this gallery; shall we take a look? |
incelemekverbal expression (informal (inspect, investigate [sth/sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't know much about engines but I'll take a look. |
şekerleme yapmakverbal expression (have a short sleep) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My father usually takes a nap in the afternoon. I often take a nap after lunch. |
göz atmak, şöyle bir bakmakverbal expression (informal (look briefly, furtively) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Julia knew the food was ready on the table in the dining room, and couldn't resist taking a peek. |
-e göz atmakverbal expression (informal (look briefly, furtively) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I want so badly to take a peek at my presents, but I'll wait till Christmas. |
fotoğraf çekmekverbal expression (capture [sb] or [sth] on camera) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
fotoğraf çekmekverbal expression (capture [sb] or [sth] on camera) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You look lovely in that dress – wait there, I'll take a picture. |
ertelemekverbal expression (figurative, informal (postpone [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I can't meet you tonight; can I take a raincheck for next week? |
ölçüm yapmak/değeri okumakverbal expression (measurement: observe, record) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The electric company meter reader takes a reading at our house every month. |
dinlenmek, istirahat etmekverbal expression (have a break) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can't just stop and take a rest when you're running a marathon! |
bir kez daha bakmakverbal expression (informal (re-examine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let's take a second look: we may have missed some important clues. |
denemek, tecrübe etmekverbal expression (informal, figurative (attempt [sth]) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'd like to learn to play golf, so one day I think I'll take a shot at it. |
bir el ateş etmekverbal expression (fire at, try to hit [sth/sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When you see the target appear, aim your gun and take a shot at it. I took a shot at the deer, but I missed. |
duş almak, duş yapmakverbal expression (wash under a water spray) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm sweating like a horse – I'd better go and take a shower. |
fikrini söylemekverbal expression (state your opinion clearly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You have the choice of taking a stand or not having your views heard. |
tavır almak, tavır takınmakverbal expression (maintain opinion against opposition) (birisine/bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Are you going to take a stand against the government's crackdown on the press? |
sınava girmekverbal expression (sit an exam or quiz) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I have to take a test in biology next week. |
olumsuz etkilemekverbal expression (figurative (have a negative impact) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stress has really taken a toll on David's health lately. |
-e yolculuk etmek, -e seyahat etmekverbal expression (go on a journey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Next spring my husband and I are going to take a trip to New Zealand. |
denemekverbal expression (have one's chance, have a go) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher said the kids had to wait if they wanted to take a turn on the rides. |
değişmekverbal expression (change) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
tatile çıkmakverbal expression (take time away from work) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
yürüyüş yapmakverbal expression (go for a stroll) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I asked my girlfriend if she would like to take a walk with me. |
defol gitinterjection (slang (go away) (argo) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) He started getting on my nerves, so I told him to take a walk. |
çok zaman almak, çok vakit almakverbal expression (informal (be fairly time-consuming) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
atmak, kafadan atmakverbal expression (informal (make an uneducated estimate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I've no idea how many beans are in the jar, but I'll take a wild guess and say 5000. |
hesaba katmak, dikkate almakverbal expression (take into consideration) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you use a pesticide, you must take account of various health and safety considerations. |
harekete geçmekverbal expression (act, do [sth] practical) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We can't just ignore the situation - we must take action. |
istifade etmek, yararlanmak, faydalanmakverbal expression (make the most of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I took advantage of the situation. |
istismar etmekverbal expression (exploit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) People who run scams try to take advantage of gullible internet users. |
kullanmak(exploit [sb]) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I know she's very generous, but you shouldn't take advantage! |
tavsiye almakverbal expression (receive guidance) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She's a very independent young woman: she refuses to take advice from anyone. |
nişan almak(point a weapon) (silah) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He raised his gun and took aim. |
doğrultmakverbal expression (point a weapon at) (silahı birisine/bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I saw a sniper taking aim at us from a second-story window. |
yemin etmek, ant içmekverbal expression (pledge) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The president took an oath to defend our constitution. |
el koymak(confiscate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you take away people's guns, they won't be able to kill you. |
uzaklaştırmak(remove) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Will you take the dog away before he knocks everything over? |
eksipreposition (minus) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Eight take away three is five. |
aniden saldırmakverbal expression (attack and conquer) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
özen göstermek, dikkat etmek(be cautious or attentive) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You have to take care when crossing a busy street during rush hour. |
dikkatli olinterjection (informal (be cautious) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Take care - that spider could be poisonous! |
dikkatli olmakverbal expression (be careful) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Take care with that wedding cake; you don't want to drop it! |
bakmakverbal expression (tend) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I took care of my mother in the final months of her life. |
halletmekverbal expression (handle) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Phil will take care of the travel arrangements. |
kendine iyi bakinterjection (informal (said on parting) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Take care, and see you next week! |
idareyi almak(take command, control) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the captain was injured, the second officer had to take charge. |
sorumluluğunu üstlenmekverbal expression (take command or control of [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Mara employed an accountant to take charge of her finances. |
-in yönetimini eline geçirmekverbal expression (take charge or command of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The cops had a rough time taking control of the situation once the riot broke out. |
sığınmakverbal expression (seek shelter) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It was raining so hard we had to take cover in a shop doorway. |
iltifat almakverbal expression (accept recognition: for [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The researcher did all the work, but the professor took credit for it. He takes credit for my work. |
sökmek(disassemble, dismantle) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The campers took the tent down and packed it away in the car. |
etkisini göstermekverbal expression (work, have an influence) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Within half an hour the tablets took effect and the pain disappeared. The poison quickly began to take effect. |
üçkağıda getirmekverbal expression (figurative, informal (deceive, fool [sb]) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When he discovered his wallet was missing, he realized she'd taken him for a ride. |
arabayla gezdirmekverbal expression (transport [sb] in a car) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He took her for a ride along the coast at sunset. |
kıymetini bilmemek, değerini bilmemekverbal expression (not value fully) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Children often take their parents for granted. |
korkmak, ürkmek(be scared off) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the radio went on, the burglar took fright and leaped out the window. |
(birşeyden) korkmak, ürkmekverbal expression (be scared off by) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stock markets fell after investors took fright at the weak manufacturing reports. |
cesaretlenmekverbal expression (feel encouraged) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can take heart in the improvements we see in the economy. |
dikkat etmekverbal expression (pay attention to [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
yerine oturmakverbal expression (become established) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It took years for the new system to take hold. |
tutmakverbal expression (grasp, seize [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The horse wouldn't move so I took hold of the reins and pulled. |
İngilizce öğrenelim
Artık take the place of'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
take the place of ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.