Fransızca içindeki subjonctif ne anlama geliyor?

Fransızca'deki subjonctif kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte subjonctif'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

Fransızca içindeki subjonctif kelimesi dilek kipi, istek kipi, dilek kipine ait, istek kipiyle ilgili, istek, dilek (kipi), malı, -meli, -meli, -malı, daha iyi durumda, gerekmek, gerekli olmak, -meli, -malı, gerekmek, gerekli olmak, zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak, nasıl oluyor da, nasıl olur da, olabilir, hayırlı, uğurlu, kısmetli, nereye, halde, önce, evvel, yoksa, halde, rağmen, korkusu ile, için, diye, eğer, rağmen, ihtimaline karşı, olasılığına karşı, şartıyla, koşuluyla, -e rağmen, şartıyla, koşuluyla, şartıyla, koşuluyla, önce, evvel, -diği sürece/-dikçe, tam vakti, tam zamanı, neden, keşke, sabırsızlanıyorum, -e şaşmamalı, zamanı geldi, (belki) -ebilmek, -abilmek, zorundayım, -meli, -malı, sabırsızlıkla beklemek, -ebilir, -abilir, gerekli olmak, büyük olasılıkla, iyimser, ne şekilde olursa olsun, -e kadar, -e dek, rağmen, karşın, şartıyla, koşuluyla, ise de, ister... ister, ancak, -e kadar, dek, değin, iyi ki, neyse ki, -abilmek, -ebilmek, ısrar etmek, dayatmak, şüphe etmek, dört gözle beklemek, ümitli, umutlu, can atan, -den önce, bile olsa, -abilmek, -ebilmek, -meli, -malı, lazım olmak, gerekmek, can atmak, rağmen, karşın, gerekli kılmak, rağmen, uygun, nerede/nereye olursa olsun, her nereye, her nerede, için, -ecek, -acak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

subjonctif kelimesinin anlamı

dilek kipi, istek kipi

nom masculin (Grammaire)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
On peut utiliser le subjonctif quand on exprime un vœu.

dilek kipine ait, istek kipiyle ilgili

(Grammaire)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
"If I were you" est probablement l'expression subjonctive la plus commune en anglais.

istek, dilek (kipi)

(Grammaire) (dilbilgisi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
En anglais, certaines formes subjonctives sont les mêmes qu'à l'infinitif.

malı, -meli

(obligation)

Tu dois te procurer un nouveau permis de conduire.
Gümrükte bavulunuzu memura göstermeye mecbursunuz.

-meli, -malı

Je dois finir ma dissertation ce soir.

daha iyi durumda

adverbe

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Ne t'en fais pas, tu es mieux sans lui.

gerekmek, gerekli olmak

(obligation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Je dois aller au tribunal lundi, sous peine d'être arrêté.

-meli, -malı

Je dois aider mes parents à déménager.
Anne ve babamın taşınmalarına yardım etmeliyim.

gerekmek, gerekli olmak

(obligation morale)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Je dois appeler Julie ce soir. Je le lui ai promis.

zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Je dois partir maintenant.

nasıl oluyor da, nasıl olur da

Comment se fait-il que tous tes chapeaux soient noirs ?

olabilir

Il se peut que le temps s'améliore demain.

hayırlı, uğurlu, kısmetli

(durum, olay, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

nereye

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Je te suivrai où que tu ailles (or: partout où tu iras).

halde

(opposition)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
Je la vois tout le temps, bien que (or: quoique) je ne lui dise jamais un mot.
Her ne kadar ona yardım etmeye çalıştımsa da işi beceremedi.

önce, evvel

(même sujet)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Il savait conduire avant de savoir faire du vélo.
Bisiklete binmeyi öğrenmeden önce araba kullanmayı biliyordu.

yoksa

Allons au magasin, à moins que tu n'aies une meilleure idée.
Başka bir fikir ileri sürülmedikçe orijinal plana bağlı kalarak hep beraber sinemaya gideceğiz.

halde, rağmen

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
Bien qu'il soit un joueur très doué, il n'a aucune discipline.
Çok yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen (or: olduğu halde) hiç disiplinli değil.

korkusu ile

(resmi dil)

Je n'ai rien dit de peur qu'ils ne voient ma colère.

için, diye

conjonction

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)

eğer

locution conjonction

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
En supposant que tu gagnes à la loterie, qu'est-ce que tu ferais avec tout cet argent ?

rağmen

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Linda est venue travailler bien qu'elle soit malade.

ihtimaline karşı, olasılığına karşı

locution conjonction (vieux)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Prends ton parapluie en cas qu'il pleuve.

şartıyla, koşuluyla

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Je veux bien te prêter 500 £ à condition que tu me les rendes d'ici lundi.

-e rağmen

conjonction

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Bien qu'il neige, nous devons aller à l'école.

şartıyla, koşuluyla

conjonction

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Nous vous rembourserons à condition que vous nous retourniez le produit.

şartıyla, koşuluyla

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Tu peux aller au bal, Cendrillon, à condition que tu rentres avant minuit.

önce, evvel

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)

-diği sürece/-dikçe

tam vakti, tam zamanı

Il est grand temps que j'aille chez le médecin, ça fait déjà quatre fois que je reporte. Il est grand temps que tu trouves un travail.

neden

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Comment ça se fait que tu ne sois pas au travail ?

keşke

J'aimerais qu'on puisse parler de ce qui t'embête.

sabırsızlanıyorum

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
– À cette heure-ci la semaine prochaine, nous serons en vacances. – J'ai hâte !

-e şaşmamalı

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Pas étonnant qu'il fasse froid dans la maison, la chaudière est cassée ! Pas étonnant que le bébé pleure, il faut changer sa couche !

zamanı geldi

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Il est grand temps que tu me rendes mon livre !

(belki) -ebilmek, -abilmek

(gündelik dilde)

Il se pourrait que j'aille en promenade à vélo aujourd'hui, mais bon, peut-être pas.
Bugün bisiklete binmem mümkün olabilir. Belki de olmaz.

zorundayım

Il faut que je parte maintenant ou je vais rater mon train.

-meli, -malı

Il faut qu'on se barre !

sabırsızlıkla beklemek

locution verbale

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
J'ai vraiment hâte d'être à mon anniversaire ! Quelle journée pourrie : j'ai hâte qu'elle finisse !

-ebilir, -abilir

Il se peut que cet homme me suive.

gerekli olmak

verbe impersonnel

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Chers étudiants, il faut que vous arriviez à 8 h pour la photo de classe.

büyük olasılıkla

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Il se peut qu'ils gagnent le tournoi.

iyimser

(bir konuda)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Smith, le champion en titre, avait bon espoir de gagner la course aujourd'hui.

ne şekilde olursa olsun

préposition

Elle a décidé qu'elle serait célèbre, quels que soient les moyens d'y parvenir.

-e kadar, -e dek

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

rağmen, karşın

conjonction

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Bien qu'il (or: Quoiqu'il) fasse sombre dehors, ils sont allés faire une promenade. (or, plus soutenu: Bien qu'il (or: Quoiqu'il) fît sombre dehors, ils allèrent faire une promenade).
Dışarısı karanlık olduğu halde yürüyüşe çıktılar.

şartıyla, koşuluyla

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Je viendrai te rendre visite demain à condition qu'il ne pleuve pas.

ise de

Autant j'aime beaucoup James comme ami, autant je ne pourrais jamais sortir avec lui.

ister... ister

conjonction (hangisi olursa olsun)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
Toute personne, qu'elle soit riche ou pauvre, peut être touchée par une catastrophe naturelle.
Doğal afetler ister zengin ister fakir olsun herkesi etkiler.

ancak

conjonction

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)

-e kadar, dek, değin

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Karen a ri jusqu'à ce qu'elle pleure.

iyi ki, neyse ki

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Quelle chance que vous ayez pensé à apporter votre parapluie !

-abilmek, -ebilmek

(beklenmedik durumda)

Il se peut que nous prenions un vol plus tard.
Bir sonraki uçağa binmek zorunda kalabiliriz.

ısrar etmek, dayatmak

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Elle exigea qu'il sorte la poubelle.
Çöpleri dışarı çıkarması için ısrar etti.

şüphe etmek

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Il doutait que son histoire soit vraie.

dört gözle beklemek

locution verbale

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Chaque année, nous avons hâte de partir pour les vacances d'été.

ümitli, umutlu

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Holly avait bon espoir que cette année soit meilleure que la dernière.

can atan

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Après avoir été cloîtré chez moi tout l'hiver, j'ai hâte que le printemps arrive.

-den önce

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Lauren a attendu jusqu'à ce que Dan arrive avant de parler.
Lauren konuşmaya başlamadan önce Daniel'in sözünü bitirmesini bekledi. Amerika'da onaltı yaşından önce araba kullanamazsın.

bile olsa

Elle résiste au changement, aussi petit soit-il.

-abilmek, -ebilmek

(olasılık belirtir)

Il se peut qu'il pleuve aujourd'hui.
Bugün yağmur yağabilir.

-meli, -malı

(obligation morale)

Je dois finir mes devoirs.
Ödevimi bitirmeliyim.

lazım olmak, gerekmek

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Il faut que j'aille aux toilettes.

can atmak

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
J'ai hâte de partir à la retraite.

rağmen, karşın

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
Même si je suis contente qu'il séjourne chez nous, j'aimerais beaucoup qu'il ne boive pas tout le lait.

gerekli kılmak

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Le travail exige qu'il arrive à 8 h 30 chaque jour.

rağmen

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Autant j'aime Mel Gibson, autant ce film est trop violent pour moi.

uygun

adjectif

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Il est normal que Jimmy soit puni pour son mauvais comportement.

nerede/nereye olursa olsun, her nereye, her nerede

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Où que nous allions en vacances, il pleut toujours.

için

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Il est peut-être temps qu'il démissionne.

-ecek, -acak

(avec verbes exprimant le doute) (şüphe)

Je doute qu'il y ait d'autres vacances comme celle-ci.

Fransızca öğrenelim

Artık subjonctif'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.

Fransızca hakkında bilginiz var mı

Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.