İngilizce içindeki case ne anlama geliyor?
İngilizce'deki case kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte case'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki case kelimesi kutu, kap, kutu dolusu, kutu, durum, örnek, misal, vaka, mesele, durum, vaziyet, dava, delil, kanıt, hal, durum, tuhaf kişi, acayip tip, tepsi, kasa, bavul, gözetlemek, kutuya koymak, kutulamak, evrak çantası, deli/çılgın/kaçık/üşütük kimse, işe yaramaz şirket, iş gerekçesi, hastanın geçmişi, tipik bir örnek, dava hukuku, vaka yöneticisi, örnek çalışma, dosya yükü, iş yükü, dava, delili olmak, kanıtı olmak, hastalığı olmak, her halde, her halükârda, ihtimaline karşı, olasılığına karşı, -ar diye, durumunda, her iki durumda da, her iki halde de, hiçbir suretle, hiçbir surette, öyleyse, o halde, ihtimaline karşı, her ihtimale karşı, küçük harf, küçük (harf), küçük harflerle yazmak, lehinde delil göstermek, -i savunmak, kendini haklı çıkarmak, kaçık, deli, nesne durumu, olay bazında,vaka bazında, inceleme/soruşturma gerektirmeyen dava, kalem kutusu, yastık kılıfı, iyelik hali, fikrini açıklamak, büyük harf, büyük (harf), makyaj çantası, en kötü durum senaryosu anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
case kelimesinin anlamı
kutunoun (box) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My new earrings came in a beautiful case. Yeni küpelerim çok güzel bir kutunun içinde geldi. |
kapnoun (container) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Artists often carry around a small case full of pens, pencils, and other supplies. |
kutu dolusu, kutunoun (contents of a case) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This wine is so good that I could drink the whole case! |
durumnoun (instance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The opposite is true, in this case. Bu durumda söylediklerinizin tersi geçerlidir. |
örnek, misalnoun (example) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is a clear case of political interference. Bu açık bir siyasi müdahale örneğidir. |
vakanoun (instance of disease) (hastalık) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Our mother has a case of pneumonia. |
meselenoun (question) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is a case of integrity. |
durum, vaziyetnoun (situation, state) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We thought it would rain, but that was not the case. |
davanoun (law: lawsuit) (hukuk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The case was brought before a judge. Dava hakim karşısına çıkartıldı. |
delil, kanıtnoun (support for an argument) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The committee is looking at the scientist's case for more testing. |
hal, durumnoun (grammar: category) (dilbilgisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is a different form in the accusative case. |
tuhaf kişi, acayip tipnoun (slang (strange person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's an odd case. |
tepsinoun (tray) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The printer found the case he needed. |
kasanoun (wine: 12 bottles) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You can't buy a single bottle of wine here - we only sell it by the case. |
bavulnoun (suitcase) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We had a long wait for our cases at the carousel. |
gözetlemektransitive verb (US, slang (survey) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The bank robbers cased the building. |
kutuya koymak, kutulamaktransitive verb (put in a case) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The butcher cased the ground beef. |
evrak çantasınoun (from French (type of briefcase) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Who knows what wonders lurk in James Bond's attaché case? |
deli/çılgın/kaçık/üşütük kimsenoun (pejorative, slang (crazy or very anxious person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Some people dismissed Jack as a basket case. |
işe yaramaz şirketnoun (pejorative, slang (company, nation: failing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The country was the basket case of Europe. |
iş gerekçesinoun (project, expense: justification) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
hastanın geçmişinoun (written medical history) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The doctor has read through the patient's case history. |
tipik bir örneknoun (helpful example) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Movies can encourage children to read. The Harry Potter series is a case in point. |
dava hukukunoun (law of precedent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
vaka yöneticisinoun (social care advisor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The case manager deals with the complex needs of clients. |
örnek çalışmanoun (detailed individual example) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) To assist you in understanding the translation process, I have prepared a case study of a book translation. |
dosya yükü, iş yükünoun (number of cases) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The attorney's growing caseload made him consider hiring an assistant. |
davanoun (trial, legal proceeding) (hukuk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In the US court cases are heard either by a judge or a jury. |
delili olmak, kanıtı olmakverbal expression (legal: have evidence) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The judge has to decide if the prosecution have a case. |
hastalığı olmakverbal expression (be ill) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Sue has a case of mild pneumonia. |
her halde, her halükârdaadverb (regardless) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We will reply as soon as possible and, in any case, within 48 hours. |
ihtimaline karşı, olasılığına karşıconjunction (as a precaution) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Take your umbrella in case it rains. |
-ar diyeexpression (as a precaution against) Take your umbrella with you in case of rain. |
durumundaexpression (in the event of) In case of emergency, walk in an orderly fashion to the assembly point. |
her iki durumda da, her iki halde deadverb (in one case or the other) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Jones can play in defence or midfield, and in either case do an effective job. |
hiçbir suretle, hiçbir suretteadverb (not under any circumstances) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) In no case should lifts be considered as means of escape in the event of a fire. |
öyleyse, o haldeadverb (then) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The College may require you to provide a medical certificate, and in that case it will reimburse you any expenses involved. |
ihtimaline karşıconjunction (if it should happen that) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You should take an umbrella just in case it rains. |
her ihtimale karşıadverb (for this eventuality) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) They may ask for some kind of ID, so take your passport just in case. |
küçük harfnoun (small letters or type) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please type in all lowercase. |
küçük (harf)adjective (type: small, not capitalized) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Use a mixture of capital and lowercase letters in your password. |
küçük harflerle yazmaktransitive verb (write or print in lowercase letters) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When using letters for this outline, please make sure to lowercase them. |
lehinde delil göstermekverbal expression (argue in favour: of [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He had a tough job making a case for being a vegan. |
-i savunmakverbal expression (argue: in favour of [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The report makes the case that current policies are inadequate. |
kendini haklı çıkarmakverbal expression (justify) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Bill Gates made his case for boosting foreign aid. |
kaçık, delinoun (slang, pejorative (insane person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My husband, the nutcase, wants to have a fifth child. |
nesne durumunoun (grammar) (dilbilgisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The objective indicates the object of a verb or preposition. |
olay bazında,vaka bazındaadverb (individually, on individual merits) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
inceleme/soruşturma gerektirmeyen davanoun (figurative, informal (crime: easily solved) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is an open-and-shut case of police brutality. |
kalem kutusunoun (container for writing implements) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All the children had new pencil cases and new pens. |
yastık kılıfınoun (fabric covering for a pillow) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You should change the sheets and pillow cases at least once a week. |
iyelik halinoun (grammar: possessive form) (dilbilgisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The possessive in English is indicated with 's. |
fikrini açıklamakverbal expression (give your opinion) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The new rules allow you to state your case for the person you're voting for. |
büyük harfnoun (capital letters) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Use uppercase for the first letter of someone's name. |
büyük (harf)adjective (letter: capital) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The name 'John' begins with an upper-case letter J. |
makyaj çantasınoun (vanity case) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm going to carry my vanity and handbag onto the plane. |
en kötü durum senaryosunoun (worst thing that could happen) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The worst-case scenario would be if the car broke down miles away from a garage. |
İngilizce öğrenelim
Artık case'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
case ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.