İngilizce içindeki looking ne anlama geliyor?
İngilizce'deki looking kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte looking'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki looking kelimesi bakma, bakış, arama, arayış, -e bakan, -e bakan, görünümlü, bakmak, bakmak, araştırmak, -e bakmak, içine bakmak, görünmek, gözükmek, görünmek, Bak, bakış, bakış, gözle muayene, görünüm, görünüş, bakış, stil, çekicilik, aramak, bakmak, -e bakmak, gözden geçirmek, araştırmak, -e odaklanmak, kötüleşen, ileri görüşlü, yakışıklı, bakım, geriye bakınca, geçmişe bakınca, ayna, iyiye giden, çekici, arkaya/arkasına bakmadan anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
looking kelimesinin anlamı
bakma, bakışnoun (act: watching) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His looking at flowers and bugs made her think he was eccentric. |
arama, arayışnoun (act: searching) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The fun in picking wild berries is in the looking! |
-e bakanadjective (as suffix (facing a direction) (yön) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) All the seats on the bus are forward-looking. |
-e bakanadjective (figurative, as suffix (focusing on, influenced by) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Inhabitants of the island are inward-looking and mistrustful of outsiders. |
görünümlüadjective (as suffix (with a given appearance) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The man wore a cheap-looking plastic watch. |
bakmakintransitive verb (cast eyes in a direction) (bir yöne doğru) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He looked to his right. Soluna baktı. |
bakmak, araştırmakintransitive verb (examine visually) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Let me look to see if there is a water leak. Bir su sızıntısı olup olmadığına bakayım. |
-e bakmak(watch, direct attention to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Look at me when I'm talking to you! |
içine bakmak(see inside [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Frank looked in the fridge to see if there was any milk. |
görünmek, gözükmekintransitive verb (+ adj: appear to be) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) James looked tired when he arrived last night. Dün gece geldiğinde yorgun görünüyordu. |
görünmekintransitive verb (+ adj: appear) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Marina looks awful in that outfit. |
Bakinterjection (when making a point) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Look, I've had enough of your insolence; do as you're told! |
bakışnoun (act of looking) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The blonde girl noticed Dan's look and returned it. |
bakışnoun (expression directed at [sb]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She silenced him with an angry look. Kızgın bir bakışla adamı susturdu. |
gözle muayenenoun (visual examination) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Zara had no chance of a look at the text before the exam. |
görünüm, görünüşnoun (uncountable (appearance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The children's toy had the look of a real phone. Oyuncak telefon, sahici telefon görünümündeydi. |
bakışnoun (long: gaze, stare) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The child's look was starting to make Josh feel very uncomfortable. |
stilnoun (fashion: style) (moda) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I like her look; it is part urban, part punk. |
çekicilikplural noun (informal (physical attractiveness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joe is a handsome guy, but he uses his looks to get what he wants. |
aramak, bakmakverbal expression (seek, intend) (iş, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Richard was looking to find a job at the local factory. |
-e bakmakintransitive verb (to front on) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This house has five windows that look to the street. |
gözden geçirmek(figurative (analyze) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The detective tried to look at all the facts. |
araştırmak(figurative (examine, deal with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This article looks at similarities in the work of these two philosophers. |
-e odaklanmak(figurative (pay attention to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ben decided that the past was behind him and that it was time to look to the future. |
kötüleşenadjective (figurative (retrograde) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Some people consider the government's proposal to be a backward-looking move. |
ileri görüşlüadjective (progressive, modern) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We see ourselves as a forward-looking organization. |
yakışıklıadjective ([sb]: attractive) (erkek) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Eugene is a good-looking guy. |
bakımnoun (UK, informal (care) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
geriye bakınca, geçmişe bakıncaadverb (informal, figurative (in hindsight) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Looking back, I've no idea why I did it now. |
aynanoun (obsolete (mirror) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The princess peered at her reflection in the looking glass. |
iyiye gidenadjective (informal, figurative (starting to improve) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
çekiciadjective (attractive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I met a nice-looking man at work today. |
arkaya/arkasına bakmadanadverb (with no regrets) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Rob left the job without looking back and says it was the best decision he's ever made. |
İngilizce öğrenelim
Artık looking'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
looking ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.