İngilizce içindeki rates ne anlama geliyor?
İngilizce'deki rates kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte rates'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki rates kelimesi oran, ölçü, nispet, ücret, fiyat, hız, sürat, sınıflandırmak, değerlendirmek, puan vermek, sınıflandırmak, emlak vergisi, derecelendirmek, hizmet ücretleri, rütbe, önemli olmak, önem taşımak, puan vermek, değer biçmek, kıymet biçmek, saymak, addetmek, hak etmek, layık olmak, not vermek, notlandırmak, vergilendirmek, saygı duymak, her neyse, temel oran, temel oran, temel faiz oranı, doğum oranı, suç oranı, ölüm oranı, Avrupa Döviz Kuru Mekanizması, döviz kuru, çok iyi, sabit ücret, debi, akış hızı, grup indirimi, gruplar için indimli ücret, büyüme oranı, büyüme hızı, kalp hızı, faiz oranı, okuryazarlık oranı, ana faiz oranı anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
rates kelimesinin anlamı
oran, ölçü, nispetnoun (measurement, ratio) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The birth rate is steadily increasing. Doğum oranı düzenli olarak artmaktadır. |
ücret, fiyatnoun (price, fee) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What is your rate for this service? Bu hizmet karşılığı talep ettiğiniz ücret nedir? |
hız, süratnoun (speed, pace) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The rate of growth is amazing. Büyüme hızı inanılmaz boyutlara ulaştı. |
sınıflandırmaktransitive verb (film, etc.: classify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) All new films must be rated by the censors before they can be screened in public. |
değerlendirmektransitive verb (evaluate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The boss will rate your performance. |
puan vermektransitive verb (book, film: give a rating) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I rate this book five stars. |
sınıflandırmaktransitive verb (film, etc.: classify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The board rated the movie "R." |
emlak vergisiplural noun (UK (property tax) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rates are levied on business property. |
derecelendirmektransitive verb (be ranked) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He rates second in the world. |
hizmet ücretleriplural noun (UK (public utility charges) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) Rates are high for property in this area. |
rütbenoun (rank, class) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Leo's rate in the Navy is E3. |
önemli olmak, önem taşımakintransitive verb (be important) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) His concerns do not rate. |
puan vermektransitive verb (assess numerically) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Movie critics rate films on a scale of one to five. Sinema eleştirmenleri filmleri birden ona kadar bir ölçek üzerinden değerlendirirler. |
değer biçmek, kıymet biçmektransitive verb (assign a financial value to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The company value was rated at 10 million dollars. |
saymak, addetmektransitive verb (consider) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I rate him among my friends. |
hak etmek, layık olmaktransitive verb (merit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She rates consideration. |
not vermek, notlandırmaktransitive verb (grade) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher rated her paper an "A". |
vergilendirmektransitive verb (UK (tax) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The property was rated at £5 a year. |
saygı duymaktransitive verb (informal (esteem) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I know he's one of the most famous directors of all time, but I don't rate him. |
her neyseadverb (anyway, in any case) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I didn't want to go to the party at all, but it's over now, at any rate. |
temel orannoun (interest rate: to set lending rate) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Banks use the base rate as their starting point when deciding on individual lending rates. |
temel orannoun (wages) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We're paid £55 a day as a base rate of pay. |
temel faiz oranınoun (UK (interest rate: Bank of England) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Bank of England set the base rate at 0.5 per cent. |
doğum oranınoun (ratio of babies born in an area to population) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
suç oranınoun (level of illegal activity) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Having more policemen should lower the crime rate. |
ölüm oranınoun (number of people dying) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A country's population increases if the birth rate is higher than the death rate. |
Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasınoun (initialism (European Exchange Rate Mechanism) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ERM was established in 1979. |
döviz kurunoun (relative value of currency) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The current exchange rate makes it expensive for Americans to travel in Europe. |
çok iyiadverb (informal (very well) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You did first-rate on your English test. |
sabit ücretnoun (single, fixed fee) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
debinoun (amount of liquid flowing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The flow rate depends on the size of the pipe. |
akış hızınoun (output speed of a fluid) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
grup indirimi, gruplar için indimli ücretnoun (discount for several people) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Parties of 12 or more qualify for a reduced group rate. |
büyüme oranı, büyüme hızınoun (increase per unit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There has been a rise in the growth rate of the UK economy. |
kalp hızınoun (rhythm of the heart) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Your heart rate increases when you exercise. |
faiz oranınoun (amount added to money borrowed) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When interest rates are high, savers get a better return on their investments. I'm looking for a credit card with a lower interest rate. |
okuryazarlık oranınoun (percentage of people able to read) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Cuba enjoys the highest literacy rate in the western hemisphere. The literacy rate in Ireland is high. |
ana faiz oranınoun (bank's lowest interest rate) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Currently, the prime rate in the U.S. is 3.25%. |
İngilizce öğrenelim
Artık rates'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
rates ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.