İngilizce içindeki rough ne anlama geliyor?

İngilizce'deki rough kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte rough'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki rough kelimesi sert, pürüzlü, düzgün olmayan, pürüzlü, düz olmayan, sert, sert, zorlu, zor, fırtınalı, kaba, haşin, azgın, taşkın, işlenmemiş, sade, kabataslak, kaba, sert, diken diken, diken gibi, dalgalı, sertlikle, kabadayı, külhanbeyi, taslak, engebeli arazi, taslağını yapmak, taslağını çizmek, dayak atmak, hırpalamak, pürüzlendirmek, kötü/eksik yönleri gidermek, taslak, müsvedde, ön taslak, kaba taslak, kötü/beğenilmeyen yanlar, pürüzlü kenar, kaba tahmin, kaba taslak, kaba ölçü, taslak, müsvedde, kaba taslak, kaba taslak, ilk taslak, zorluk/zor dönem, şiddet, zorbalık, törpülemek, kötü yanlarını/özelliklerini gidermek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

rough kelimesinin anlamı

sert, pürüzlü

adjective (abrasive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This sandpaper is extra rough, so you can work faster.
Bu zımpara kağıdı çok sert; bununla daha çabuk zımparalayabilirsin.

düzgün olmayan, pürüzlü, düz olmayan

adjective (uneven)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The surface of this concrete is rough.
Bu beton zeminin yüzeyi düzgün değil.

sert

adjective (animal coat: shaggy) (hayvan tüyü)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Border Terriers have quite rough coats.

sert

adjective (violent) (davranış, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He is extremely rough with his kids.

zorlu, zor

adjective (turbulent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
They have had a rough marriage with the death of two sons.

fırtınalı

adjective (weather: stormy) (hava)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The rough weather makes life difficult in Antarctica.

kaba, haşin

adjective (rude)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
His rough manners were frowned upon when he started mixing with the upper classes.

azgın, taşkın

adjective (disorderly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I have had enough of your rough behaviour.

işlenmemiş

adjective (food: coarse)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The rough fibres in celery help clean your intestines.

sade

adjective (lacking luxuries)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Many people like the rough experience that they get camping.

kabataslak

adjective (unpolished)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
There is just a rough draft. I should have a final version ready tomorrow.

kaba

adjective (tentative) (tahmin, vb)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Let me take a rough guess at the cost.

sert, diken diken, diken gibi

adjective (bristly) (sakal, saç)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He hadn't shaved for a week and his face was rough when she kissed him.

dalgalı

adjective (sea: with big waves)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Many passengers were sick during the crossing due to the rough seas.

sertlikle

adverb (US, informal (roughly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The sergeant treated us real rough.

kabadayı, külhanbeyi

noun (informal (thug)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The woman crossed the street to avoid the young roughs on the other side.

taslak

noun (informal (sketch)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They looked over the roughs together and selected two styles.

engebeli arazi

noun (golf: longer grass)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
In the summer, we irrigate the fairway, but not the rough.

taslağını yapmak, taslağını çizmek

transitive verb (sketch an outline)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let me see if I can rough something together for you.

dayak atmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (beat up)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
A gang of youths roughed him up.

hırpalamak

phrasal verb, transitive, separable (US, informal (sports: abuse a player)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Go in there and rough up their best player, but don't get any fouls called on you.

pürüzlendirmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (make rough)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Rough up the surface of the wood before you paint it.

kötü/eksik yönleri gidermek

verbal expression (informal, figurative (refine) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The band have knocked the rough edges off their playing and now sound more professional.

taslak, müsvedde, ön taslak, kaba taslak

noun (writing: unfinished version)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The writers are still working on a rough draft right now.

kötü/beğenilmeyen yanlar

plural noun (figurative (lack of refinement) (mecazlı)

(çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.)
She wanted to smooth off his rough edges and teach him some manners.

pürüzlü kenar

plural noun (ragged outline)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She ripped the paper instead of using scissors because she wanted rough edges.

kaba tahmin

noun (uneducated estimate)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'd say the town's population is 75,000 - but that's just a rough guess.

kaba taslak

noun (general description of arrangement)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This is just a rough layout; I'll bring the finalized plans to our next meeting.

kaba ölçü

noun (approximate gauge)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
By studying people's actions you'll have the rough measure of their characters.

taslak, müsvedde

noun (sketchy drawing or diagram)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I quickly drew a rough outline of an eye.

kaba taslak

noun (general idea or description)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Here's a rough outline of the proposed web site, but it still needs refining.

kaba taslak, ilk taslak

noun (rapid or loose drawing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Michelangelo always made a rough sketch before starting a sculpture.

zorluk/zor dönem

noun (informal (difficult period)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She's going through a pretty rough spot just at the moment.

şiddet, zorbalık

noun (informal (physical violence)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We won't tolerate any more rough stuff from you bullies.

törpülemek

verbal expression (file down)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can smooth the rough edge off the metal with a file or with sand paper.

kötü yanlarını/özelliklerini gidermek

verbal expression (figurative (refine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
As soon as they were married she started trying to smooth the rough edges off him.

İngilizce öğrenelim

Artık rough'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

rough ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.