İngilizce içindeki round ne anlama geliyor?

İngilizce'deki round kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte round'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki round kelimesi yuvarlak, daire şeklinde, toparlak, yuvarlak, dizi, çevresine, ötesinde, yuvarlak, boyunca, boyu, tur, atış, yuvarlak, köşesiz, yuvarlak, tombul, şişman, nuar, mermi, devriye, sefer, ritmik kanon, tur, raunt, hasta kontrolü, yuvarlaklaşmak, yuvarlaklaştırmak, dönmek, yuvarlamak, etrafına, çevresine, çevresinde, çevresine, çevresine, etrafına, bir yerden bir yere, her yanında, her tarafında, oraya buraya, sağa sola, orasına burasına, sağına soluna, civarında, sularında, sıralarında, çevresinde, etrafında, etrafına, etrafa, etrafında, çevresinde, yaklaşık, yaklaşık olarak, takriben, yaklaşık, mevcut, buralarda, her yanı, her tarafı, dört bir yanı, çevre, etrafında, etrafta, etrafından, etrafında, buraya, civarında, yakınında, çeşitli yerlerine, etrafında, çevresinde, ayıltmak, ikna etmek, uğramak, kendine gelmek, dediğine gelmek, dediğine gelmek, tekrar meydana gelmek, toplanmak, geçiştirmek, yayılmak, zaman bulmak, vakit bulmak, zaman ayırmak, vakit ayırmak, kandırmak, dönmek, elden ele dolaşmak, bulaşmak, dolaşmak, yayılmak, ziyaret etmek, misafir etmek, davet etmek, (birşey) aramak, yardımına koşmak/destek olmak, yardımına koşmak/destek olmak, bitirmek, yuvarlamak, yuvarlamak, tamamlamak, bir araya toplamak, bir araya toplamak, -e yuvarlamak, geçiştirmek, her yerde, herkese, her bakımdan, yıl boyunca, çok yönlü, kapsamlı, yeniden düzenlemek, yeniden düzenleme, ziyarete gelmek, savuşturmak, vakit ayırmak, zaman ayırmak, vakit bulmak, dolanmak, çevresinden dolaşmak, etrafından dolaşmak, bakınmak, teftiş etmek, -e bakınmak, atlı karınca, dağıtmak, , yuvarlama, gidiş dönüş, gidiş dönüş, atlıkarınca, sığır toplama/sürüyü toplama, özet, hülasa, toplama, bir araya toplama, gezdirmek, gezdirmek, aksi yönde, tam tersi, arkaya dönmek, etrafında dönmek, çevresinde dönmek, kestirme yol, yıl boyu anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

round kelimesinin anlamı

yuvarlak, daire şeklinde, toparlak

adjective (circular)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Almost all coins are round.
Hemen hemen bozuk paraların tümü yuvarlaktır (or: daire şeklindedir).

yuvarlak

adjective (spherical)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Tennis balls are round, but rugby balls are not.
Galile dünya küre şeklindedir demiş ve bunu ispata çalışmıştır.

dizi

noun (series of events)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Before the law took effect, there was a round of protests lasting a week.
Kanun uygulamaya geçmeden önce, bir hafta boyunca bir dizi protesto gerçekleştirildi.

çevresine

preposition (around, encircling)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He tied the belt round his waist.

ötesinde

preposition (beyond: a bend or corner)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There's a supermarket just round this corner.

yuvarlak

adjective (curved)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The table has round corners.

boyunca, boyu

adverb (through, from beginning to end)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
He would eat ice cream all year round.

tur

noun (sports competition: stage) (yarış, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This is the third round in the playoffs.

atış

noun (weapons discharge)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I probably fired 100 rounds at the target.

yuvarlak, köşesiz

adjective (not angular)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She had beautiful round handwriting.

yuvarlak

adjective (number: whole, without fractions) (sayı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
3.14 is not a round number, but 3 is.

tombul, şişman

adjective (person: plump) (kişi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Fat? I prefer to say that she is round.

nuar

noun (steak, cut of beef) (et)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Ground round is generally preferred over general ground beef.

mermi

noun (munitions, bullet)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Each round has a titanium tip.

devriye

noun (often plural (circuit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I said hi to the paperboy as he cycled past on his daily round.

sefer

noun (serving of drinks)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Waiter! Another round of drinks!

ritmik kanon

noun (music: rhythmical canon) (müzik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The children sang 'London's Burning' in a round.

tur

noun (golf: complete play) (golf oyunu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I played two rounds of golf yesterday.

raunt

noun (boxing: section of match) (boks maçı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The boxer lasted just two rounds against the reigning champion.

hasta kontrolü

plural noun (routine check on hospital patients) (hastanede)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The doctor is making his rounds right now.

yuvarlaklaşmak

intransitive verb (become round)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
His face and body are beginning to round out now he is getting proper food.

yuvarlaklaştırmak

transitive verb (make less pointy)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She rounded the corners of the table to make it less dangerous.

dönmek

transitive verb (turn: a bend or corner) (virajı, köşeyi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The sports car rounded the corner quickly.

yuvarlamak

transitive verb (math: increase or decrease number) (matematik)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Round your answer to the nearest whole number.

etrafına, çevresine

preposition (surrounding)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
They put a fence around the swimming pool.

çevresinde, çevresine

preposition (in a circle about [sth])

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
They sat around the table wondering what to do next.

çevresine, etrafına

preposition (encircling)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Put the belt around your waist and then fasten it.
Kemeri belinin çevresine geçirerek bağla.

bir yerden bir yere

preposition (all over, from place to place)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She travels around the country for her job.
İşi dolayısıyla ülkede bir yerden bir yere seyahat edip duruyor.

her yanında, her tarafında

preposition (in all directions)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There were roads leading off all around the house.

oraya buraya, sağa sola, orasına burasına, sağına soluna

preposition (scattered through)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Books were spread all around the room.
Kitaplar odada sağa sola yayılmıştı.

civarında, sularında, sıralarında

preposition (time: approximately) (zaman)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I'll see you around three o'clock.
Saat üç civarında (or: gibi) görüşürüz.

çevresinde

adverb (in a ring, circle)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The dog ran around and around trying to catch its tail.
Köpek, çevresinde dönüp durarak kendi kuyruğunu yakalamaya çalıştı.

etrafında, etrafına, etrafa

adverb (in all directions)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Look around and note down everything you can see.
Etrafına bak ve gördüğün herşeyi not et.

etrafında, çevresinde

adverb (with a circular course)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The earth turns around on its axis.

yaklaşık, yaklaşık olarak, takriben

preposition (size, amount: approximately)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It's around three inches tall and an inch wide.
Adam aşağı yukarı iki metre boyunda.

yaklaşık

preposition (quantity: approximately) (miktar)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It takes around 60 gallons of water to grow one avocado.

mevcut

adjective (informal (in existence)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Plastic chairs have been around for thirty years.

buralarda

adjective (informal (present, nearby)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Is she around? I want to ask her something.

her yanı, her tarafı, dört bir yanı

adverb (on every side)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's a beautiful house with trees all around.
Vücudunun her tarafında lekeler oluşmuş.

çevre

adverb (in circumference)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The vase is ten centimetres around.

etrafında

adverb (surrounding a place)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There are lots of shops around.

etrafta

adverb (used in compounds (in circulation) (dolaşmak, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There are rumours going around.

etrafından

adverb (with roundabout direction)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The road goes around to the orchard.

etrafında

adverb (in a circuit) (dönmek, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The crowd watched with excitement as the cars raced around.

buraya

adverb (over: to a certain place) (bir yere)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She came around to my house. I drove round to the office to pick up some files.

civarında, yakınında

preposition (in, near)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Is James around the office somewhere?
Annen oralarda mı?

çeşitli yerlerine

preposition (to various parts of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We should go around town and put posters up.

etrafında, çevresinde

preposition (centred on) (toplanmak, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The course is organized around important historical events.

ayıltmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (make conscious)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Victorians used smelling salts to bring round someone who had fainted.

ikna etmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (persuade)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Wendy wasn't sure about moving to Florida, but her husband's talk of beaches brought her round.

uğramak

phrasal verb, intransitive (visit)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Peter said that he would call round sometime this afternoon.

kendine gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (recover consciousness) ((ameliyat sonrası)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The patient came around soon after his operation.

dediğine gelmek

phrasal verb, intransitive (figurative (be persuaded) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My parents aren't keen on my new boyfriend, but they'll come round when they get to know him.

dediğine gelmek

(revise your opinion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Steve eventually came round to my opinion.

tekrar meydana gelmek

phrasal verb, intransitive (date, event: occur again)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jill always feels sad when the anniversary of her husband's death comes around.

toplanmak

phrasal verb, intransitive (congregate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Gather round everybody! Richard has something to say!

geçiştirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (circumvent)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can't get around the problem by pretending it doesn't exist.

yayılmak

phrasal verb, intransitive (informal (circulate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When word got around that she was baking cookies, all the children appeared at her door.

zaman bulmak, vakit bulmak

phrasal verb, transitive, inseparable (find time) (bir şey için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bill eventually got round to the washing-up.

zaman ayırmak, vakit ayırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (find time) (bir şeyi yapmak için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
One of these days, I will get around to making the trip to Paris.

kandırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (cajole) (tatlı sözlerle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can't get round me with flattery - you're not getting a bike for Christmas, and that's final!

dönmek

phrasal verb, intransitive (rotate, revolve)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The baby watched the top go round and laughed. Each of the beautifully painted horses became visible as the carousel went around.

elden ele dolaşmak

phrasal verb, intransitive (be shared by all)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Do you think there'll be enough loaves and fishes to go around?

bulaşmak

phrasal verb, intransitive (illness: be transmitted) (hastalık)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
There's a nasty strain of flu going around.

dolaşmak

phrasal verb, intransitive (be in a state habitually)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He goes around looking filthy. She goes about as if she owns the place.

yayılmak

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (circulate, spread)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
There's a rumour going round that you're cheating on Tim.

ziyaret etmek

phrasal verb, intransitive (informal (pay a visit to [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll go round to your place when I'm done.

misafir etmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (receive as a guest)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

davet etmek

phrasal verb, transitive, separable (UK (invite to home)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

(birşey) aramak

(seek in surrounding area)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I misplaced my keys, so I'll have to look around for them.

yardımına koşmak/destek olmak

phrasal verb, intransitive (show solidarity)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The neighbours rallied around to help Janet while her husband was sick.

yardımına koşmak/destek olmak

phrasal verb, intransitive (show solidarity)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Everyone rallied round the mayor in his moment of crisis.

bitirmek

phrasal verb, transitive, separable (end, conclude)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He rounded off his speech with a joke, leaving the audience in a good mood.

yuvarlamak

phrasal verb, transitive, separable (express as nearest whole number) (sayı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The price was eighty-seven euros, but the clerk rounded it off to eighty-five.

yuvarlamak

phrasal verb, transitive, separable (make [sth] less jagged)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lana trimmed her fingernails, then used an emery board to round off the ends.

tamamlamak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (make fuller or more complete) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The volunteer work Dave did last summer really rounded out his resume.

bir araya toplamak

phrasal verb, transitive, separable (animals: herd)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The sheep have scattered, so we must round them up again.

bir araya toplamak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (people: bring together)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If we want to play football we must first round up some players.

-e yuvarlamak

phrasal verb, transitive, separable (express as next whole number) (sayı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Round the answer up to the nearest 10.

geçiştirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (avoid, bypass)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They worked around the software bug by eliminating some features.

her yerde

adverb (everywhere)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Prices have increased all around.

herkese

adverb (informal (for everyone)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Joe called for drinks all around to celebrate his good news.

her bakımdan

adverb (in all aspects)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
This is a better solution all round.

yıl boyunca

adverb (throughout the year)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I'd love to live in a climate where I could garden all year round.

çok yönlü

adjective (versatile, multi-skilled)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Joe has developed into an all-around player for the basketball team.

kapsamlı

adjective (comprehensive, overall)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The school aims to provide an all-around education for its students.

yeniden düzenlemek

(rearrange [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You can change around the icons on your computer to make them more convenient. The coach changed the players around to balance out the teams.

yeniden düzenleme

noun (rearrangement, shift)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The change around in the team's coaching has helped them win many more games this year.

ziyarete gelmek

(visit [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you come round later, we can do our homework together.

savuşturmak

verbal expression (avoid doing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The politician got around answering the question by changing the subject. The businessman got around paying his taxes by using a loophole in the law.

vakit ayırmak, zaman ayırmak

verbal expression (find time for)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I didn't get round to any of the tasks on my to-do list today.

vakit bulmak

verbal expression (find time to do)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This wall is so grubby; I must get round to repainting it.

dolanmak

(encircle, surround)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I had grown so fat that none of my belts would go around my waist.

çevresinden dolaşmak, etrafından dolaşmak

(change path to avoid hitting [sth])

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The radio advised of heavy traffic downtown, so we went around the city instead.

bakınmak

(seek [sth] in surrounding area)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I've been looking around everywhere, but I can't find my reading glasses.

teftiş etmek

(inspect)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Safety inspectors will be looking around the factory today.

-e bakınmak

(browse)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Sarah spent the afternoon looking around the local shops.

atlı karınca

noun (carousel, roundabout)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They giggled as they rode the horses on the merry-go-round.

dağıtmak

(distribute)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They passed around sandwiches and drinks at the party.

noun (gymnastics move)

The gymnast did a perfect round-off, landing without a wobble.

yuvarlama

noun (expression as nearest whole number) (sayı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The round-off of 47 to the nearest ten is 50.

gidiş dönüş

noun (journey to a destination and back)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The round trip only takes four hours by car.

gidiş dönüş

noun as adjective (to a place and back again)

A round-trip ticket is usually cheaper than two one-way tickets.

atlıkarınca

noun (fairground: carousel) (lunapark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The children were riding on the roundabout.

sığır toplama/sürüyü toplama

noun (cattle drive)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cowboy was in the middle of a roundup when it started to rain.

özet, hülasa

noun (summary)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The family watched the sports roundup on the evening news.

toplama, bir araya toplama

noun (gathering up)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The police's roundup of suspects didn't result in an arrest.

gezdirmek

(guide round a new place)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sally was asked to show her new classmate around.

gezdirmek

(guide round a new place) (birisine bir yeri)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The real estate broker showed the couple around the apartment.

aksi yönde

expression (physically reversed)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

tam tersi

expression (opposite situation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

arkaya dönmek

(move to face away)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you turn around, you'll see a beautiful sunset.

etrafında dönmek, çevresinde dönmek

(spin, rotate, revolve)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The record turns around at 33 rpm.

kestirme yol

noun (route that bypasses [sth])

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

yıl boyu

adjective (lasting all year)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Most students resist plans to implement year-round schooling.

İngilizce öğrenelim

Artık round'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

round ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.