İngilizce içindeki stick ne anlama geliyor?
İngilizce'deki stick kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte stick'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki stick kelimesi çubuk, sopa, değnek, tahta parçası, dal, sokmak, batırmak, saplamak, yapıştırmak, takmak, tutturmak, iğnelemek, yapıştırmak, yapışmak, dinamit çubuğu, cop, sopa, levye, kumanda çubuğu, kalıp, baston, değnek, eleştiri, takılmak, hareket etmemek, yapışmak, çakılıp kalmak, aynen kalmak, durmak, delmek, saplanmak, çıkarmak, üstüne yüklemek, katlanmak, tahammül etmek, kalmak, sadık kalmak, değiştirmemek, dışarı çıkarmak, çıkık olmak, göze batmak, katlanmak, soymak, desteklemek, bırakmamak, sadık kalmak, çubuk tutkal, çubuk yapıştırıcı, hokey sopası, taşınabilir bellek, yapışmaz, çubuk dondurma, sokmak, -e sokmak, çileden çıkmak, yapıştırmak, -e yapıştırmak, kendinden yapışkanlı, fikrini değiştirmemek, bir arada durmak, birbirine yapışmak, baston, sopa böceği anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
stick kelimesinin anlamı
çubuk, sopa, değnek, tahta parçası, dalnoun (small branch, twig) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The kids gathered some sticks for the fire. Çocuklar ateş için odun parçası topladılar. |
sokmak, batırmak, saplamaktransitive verb (thrust into) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cook stuck the knife into the mango. Aşçı bıçağını mangoya sapladı. |
yapıştırmak, takmak, tutturmak, iğnelemektransitive verb (attach) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let me stick this notice on the board. Dur bir, bu ilânı panoya yapıştırayım. |
yapıştırmaktransitive verb (attach with glue) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Once his letter was inside, Brian stuck the envelope and took it to the post office. |
yapışmak(adhere to) (bir şeye) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The glue stuck to my fingers and I had to scrub for 10 minutes to remove it. |
dinamit çubuğunoun (dynamite cartridge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They used five sticks of dynamite to blow the hole in the rock. |
copnoun (dated (baton) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The police used their sticks to control the crowd. |
sopanoun (lacrosse, hockey stick) (hokey, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The hockey player broke his stick and needed another one. |
levye, kumanda çubuğunoun (airplane control handle) (uçak) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The pilot pulled back on the stick to fly higher. |
kalıpnoun (US (butter: quarter pound) (tereyağı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I need a stick of butter for this recipe. |
baston, değneknoun (walking stick) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The old man leaned on his stick as he stood watching the children run across the field. |
eleştirinoun (informal (criticism) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Karen got a lot of stick off her colleagues for the mistake she'd made. |
takılmak, hareket etmemekintransitive verb (become immobilized) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I was shifting into third gear when the gear lever suddenly stuck. |
yapışmakintransitive verb (remain attached) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The fly stuck to the sticky trap. |
çakılıp kalmakintransitive verb (be stopped by an obstruction) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The zipper stuck halfway up. |
aynen kalmak, durmakintransitive verb (informal (remain, endure) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Barry's brothers gave him the nickname "Bud" when he was a child, and it stuck. |
delmektransitive verb (puncture) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Julie stuck the plastic with a pin to drain the water. |
saplanmaktransitive verb (impale) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The spear stuck the explorer through the heart. |
çıkarmaktransitive verb (place in position) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The dog stuck his head out the window. |
üstüne yüklemektransitive verb (lumber: with [sth] disagreeable) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Harry's friends stuck him with the dinner bill. |
katlanmak, tahammül etmektransitive verb (UK, informal (tolerate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I don't think I can stick much more of this film; it's abysmal! |
kalmakphrasal verb, intransitive (informal (stay) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you stick around after the closing credits, you will catch the movie's extra scene. |
sadık kalmakphrasal verb, transitive, inseparable (be faithful to [sb]) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
değiştirmemekphrasal verb, transitive, inseparable (not change) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Joel stuck by his opinion, despite all the arguments to the contrary. |
dışarı çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (project, cause to protrude) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you stick your tongue out again, a bird may come and roost on it. |
çıkık olmakphrasal verb, intransitive (project, protrude) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Other children tease him because his ears stick out. |
göze batmakphrasal verb, intransitive (figurative (be conspicuous) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The young man's blue Mohawk stuck out in the corporate offices. |
katlanmakphrasal verb, transitive, separable (slang (endure to the end) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) By the twentieth mile of the marathon, Adam was exhausted, but he stuck the race out and finally made it to the finish line. |
soymakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (carry out armed robbery on) (birisini, bir yeri) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A gang stuck up that bank over there last week. |
desteklemekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (defend, support) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the bullies came around, he stuck up for his little sister. |
bırakmamakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (not vary or deviate from) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If I stick with this diet, I should be able to wear my favorite pants again by Christmas. |
sadık kalmakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (remain loyal to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She had been a good friend who had stuck with me through thick and thin. |
çubuk tutkal, çubuk yapıştırıcınoun (adhesive in stick form) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I used a glue stick to paste my collage together. |
hokey sopasınoun (long stick used in hockey) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Stop hitting your brother with that hockey stick! |
taşınabilir belleknoun (® (computing: flashcard, dongle) (bilgisayar) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I use a memory stick to back up my files. I copied my photos onto my memory stick so that I can show them to my friends on their laptops. |
yapışmazadjective (cookware: with coated surface) (tencere, tava) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Eggs are best cooked in a nonstick pan. |
çubuk dondurmanoun (US, ® (stick used as ice-lolly handle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
sokmak(insert) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-e sokmak(insert into [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
çileden çıkmakverbal expression (figurative (feel reluctance over) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll apologise, but it sticks in my craw; I know I was in the right. |
yapıştırmak(affix, glue) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-e yapıştırmak(affix to [sth], glue to [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kendinden yapışkanlıadjective (informal (self-adhesive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
fikrini değiştirmemekverbal expression (figurative, slang (not change one's mind) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
bir arada durmak(informal, figurative (be united) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We will stick together through thick and thin! |
birbirine yapışmak(adhere to one another) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The plot of the novel didn't make sense because several pages had stuck together. |
bastonnoun (cane used as aid to walking) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Because of his limp, Mr. Williams always used a walking stick. |
sopa böceğinoun (US, colloquial (insect: resembles a stick) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
İngilizce öğrenelim
Artık stick'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
stick ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.