İngilizce içindeki strained ne anlama geliyor?

İngilizce'deki strained kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte strained'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki strained kelimesi gergin, kasılmış, süzülmüş, yorgun, bitkin, zoraki, gergin, zoraki, zorlanma, zorluk, yük, stres, kas incinmesi, basınç, germek, kasmak, zorlamak, gerginlik, suş, tür, çok zorlamak, kuvvetle çekmek, asılmak, nağme, yüksek talep, cins, ırk, gerinim, ses, gayret etmek, çabalamak, çaba sarfetmek, didinmek, zorlamak, şekil değiştirmek, biçim değiştirmek, zorlamak, zorlamak, süzmek, süzgeçten geçirmek, germek, gergin ilişkiler anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

strained kelimesinin anlamı

gergin, kasılmış

adjective (body) (vücut)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

süzülmüş

adjective (food: sieved)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Pour the sauce over the strained pasta and serve.

yorgun, bitkin

adjective (physically tired)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Wendy has been working very hard and is feeling strained.

zoraki

adjective (figurative (relationship, atmosphere: tense) (ilişki, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Things are strained in the Smith household since Mr Smith's mother moved in with them.

gergin

adjective (figurative (voice: weakened)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
In a strained voice, John asked if he could have some water.

zoraki

adjective (figurative (smile: forced) (gülümseme)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
When Hannah saw her ex-boyfriend with another girl she was devastated, but she managed a strained smile and said hello.

zorlanma, zorluk, yük

noun (physical effort)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The strain of lifting too many boxes was too much for him.
O kadar fazla kutuyu taşımanın zorluğu ona fazla geldi.

stres

noun (figurative (stress, pressure)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The strain of working too many hours really affected him.
Uzun saatler çalışmanın stresi onu gerçekten çok fena etkiledi.

kas incinmesi

noun (muscular injury)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The player was out with a muscle strain.

basınç

noun (fatiguing pressure)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The foundation of the building crumbled under the strain.

germek, kasmak, zorlamak

transitive verb (injure by overexertion)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The football player strained a muscle.
Maç sırasında ayağını burkmuş.

gerginlik

noun (figurative (tension) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You could note a strain between the two of them.

suş, tür

noun (variant: of virus, etc.) (virüs, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Many people did not have immunity to this new strain of flu.

çok zorlamak

intransitive verb (make strenuous physical effort)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The men strained with all their might, but the piano wouldn't budge.

kuvvetle çekmek, asılmak

(pull with force)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The animal strained against the rope.

nağme

noun (often plural (music: piece, section) (müzik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We heard a strain of Mahler's 5th as we walked by the open window.

yüksek talep

noun (severe demand on resources)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The strain on the server was caused by the many hits the site received that day.

cins, ırk

noun (animal: breed, stock) (hayvan)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The farmer is raising a new strain of cattle.

gerinim

noun (mechanics: deformation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What is the equation that defines strain?

ses

plural noun (sound: of music)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We could hear the distant strains of a guitar.

gayret etmek, çabalamak, çaba sarfetmek, didinmek

verbal expression (strive forcefully)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He really strained to make it work.
Bunu gerçekleştirebilmek için çok gayret etti (or: didindi).

zorlamak

transitive verb (figurative (stretch)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Lavish spending strained his finances to the limit.

şekil değiştirmek, biçim değiştirmek

transitive verb (figurative, often passive (deform under pressure)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The way they acted, it was obvious that their relationship was strained.

zorlamak

transitive verb (exert) (göz, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He had to strain his eyes to see something so far away.

zorlamak

transitive verb (figurative (stretch to a limit) (sabrını, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Her childishness strained my patience.

süzmek, süzgeçten geçirmek

transitive verb (filter)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You need to strain the rice before you cook it.

germek

transitive verb (draw tight)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The bulge of his stomach strained his waistband.

gergin ilişkiler

plural noun (tense relationship)

Even casual acquaintances could detect the strained relations between Anne and her mother.

İngilizce öğrenelim

Artık strained'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

strained ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.