İngilizce içindeki take a photo ne anlama geliyor?
İngilizce'deki take a photo kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte take a photo'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki take a photo kelimesi almak, götürmek, kapmak, almak, çalmak, (bir taşıt) ile gitmek, kapmak, kapkaç yapmak, kabul etmek, almak, almak, gerekmek, gerektirmek, götürmek, alıntılamak, alıntı yapmak, (zaman) almak, sürmek, tutulan balık sayısı, kazanç, çekim, ses kaydı, kayıt, fikir, görüş, düşünce, yorum, çalışmak, işlemek, yapışmak, işe yaramak, köklenmek, kök salmak, tutunmak, yerleşmek, ele geçirmek, ele geçirmek, avlamak, götürmek, yakalamak, mal olmak, tutmak, kazanmak, kullanmak, oturmak, kabul etmek, almak, almak, giymek, giymek, almak, kandırmak, katlanmak, kabul etmek, almak, almak, duş almak, almak, tatil yapmak, alıp götürmek, can almak, öldürmek, almak, sınava girmek, imtihana girmek, anlamak, çekmek, yorumlamak, elinden almak, şaşırtmak, (birisine) benzemek/çekmek, peşine düşmek, sökmek, analiz etmek, kenara çekmek, çıkarmak, paket yaptırmak, ders çıkarmak, gölgelemek, gölge düşürmek, geri almak, geri kazanmak, iade etmek, not etmek, haddini bildirmek, zannetmek, sanmak, zannetmek, sanmak, çalmak, fotoğraf çekmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
take a photo kelimesinin anlamı
almaktransitive verb (accept, receive) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) His friend took the TV from him. Arkadaşı televizyonunu aldı. |
götürmektransitive verb (transport) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took the radio to his friend's house. Tüm eşyalarını babasının evine taşıdı. |
kapmak, almaktransitive verb (grasp) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She took the money and ran to the store. Parayı kaptığı gibi alışveriş merkezine koştu. |
çalmaktransitive verb (steal) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He didn't have the money to pay for the candy, so he just took it. |
(bir taşıt) ile gitmektransitive verb (train, bus, taxi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We take a taxi home at the end of the night. Geceleri eve taksiyle gidiyoruz. |
kapmak, kapkaç yapmaktransitive verb (snatch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The robber took my purse and ran away. |
kabul etmektransitive verb (accept: form of payment) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Do you take credit cards? Ödeme için kredi kartı kabul ediyor musunuz? |
almak(snatch, confiscate) (bir şeyi birisinden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) His friend took the TV from him. |
almaktransitive verb (serve yourself) (kendisi için) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Please, take a cake from the tray. |
gerekmek, gerektirmektransitive verb (require) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What will it take to convince you? Seni ikna etmek için ne yapmam gerekiyor? |
götürmektransitive verb (convey, transport) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Will you take me to the bus station? |
alıntılamak, alıntı yapmaktransitive verb (extract, quote) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This line of poetry is taken from Dante's Inferno. Şiirin bu kısmı, Cahit Külebi'nin 'Yangın' adlı eserinden alıntılanmıştır. |
(zaman) almak, sürmektransitive verb (require: time) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) How long did it take? // It took me all day to finish that job. Bu iş ne kadar zaman aldı? |
tutulan balık sayısınoun (fish, game caught) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Your take is limited to three fish per month. |
kazançnoun (slang (money: earnings, takings) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The take for tonight's show was three thousand dollars. |
çekimnoun (cinema: recording of a scene) (film) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) OK, everybody. This is going to be our fifth take. Let's get it right now. Action! Tamam, arkadaşlar. Bu beşinci çekimimiz olacak. Bu sefer doğru oynayalım. |
ses kaydı, kayıtnoun (sound recording) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The second take had too much bass. |
fikir, görüş, düşüncenoun (opinion, view) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What's your take on the issue? |
yorumnoun (mainly US (version, interpretation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This movie is the director's take on the classic love story. |
çalışmak, işlemekintransitive verb (machine: function) (makine) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) We had to oil it four times before the machine would take. |
yapışmakintransitive verb (informal (adhere) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I couldn't get the stamp to take no matter how many times I licked it. |
işe yaramakintransitive verb (informal (work as desired) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The serum doesn't always take the first time, and a second inoculation may be needed. |
köklenmek, kök salmak, tutunmakintransitive verb (plant: take root, grow) (bitki) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I do hope the lilac takes as I'd love a lilac hedge. |
yerleşmekintransitive verb (figurative (be established, absorbed) (akla, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I've tried to learn a few words of Japanese but they just don't seem to take. |
ele geçirmektransitive verb (get control) (yönetimi, kontrolü, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The generals took power and exiled the President. |
ele geçirmektransitive verb (seize, capture) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The army took the town after forty-eight hours of fighting. |
avlamaktransitive verb (fish, game: catch) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We took ten brace of pheasants at the shoot. |
götürmektransitive verb (move) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The conveyor belt takes the part to the next station. |
yakalamaktransitive verb (arrest) The police took the criminal without any problems. |
mal olmak, tutmaktransitive verb (informal (cost) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) How much will it take to buy this car? |
kazanmaktransitive verb (money: win, earn) (kumarda, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took thousands of dollars at the casino. |
kullanmaktransitive verb (use, run on) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) This camera takes long-life batteries. |
oturmaktransitive verb (sit down on) (koltuğa, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please come in and take a seat. |
kabul etmek, almaktransitive verb (admit, accept) (okula, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We only take the most intelligent students in this college. |
almaktransitive verb (enrol in, study) (ders) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I decided to take French next term. |
giymektransitive verb (wear: shoe size) (ayakkabı, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I take a size six in boots, but a size five in shoes. |
giymektransitive verb (wear: clothing size) (giysi bedeni) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What size do you take? |
almaktransitive verb (ingest) (ilaç, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He takes the medicine without complaining. |
kandırmaktransitive verb (informal, figurative (cheat, rob) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He realized that he had been taken when the camera he bought had no working parts inside. |
katlanmaktransitive verb (informal (endure) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I can't take it any more! Let me out of here! |
kabul etmek, almaktransitive verb (amount: accept as payment) (ödeme, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Will you take three hundred pounds for the table? |
almaktransitive verb (derive from) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) This musical takes its inspiration from a Shakespeare play. |
duş almaktransitive verb (bath, shower: use) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I am so dirty. I really need to take a bath. |
almaktransitive verb (use for flavour) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I take two sugars in my coffee. Kahveme iki şeker alıyorum. |
tatil yapmaktransitive verb (go on: vacation) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We took a holiday in Argentina last year. |
alıp götürmektransitive verb (remove) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Yes, please take the rubbish. |
can almak, öldürmektransitive verb (kill, end: a life) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The murderer has taken many lives. |
almaktransitive verb (game: capture) (oyunda) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He took one of his opponent's pawns in the chess game. |
sınava girmek, imtihana girmektransitive verb (do, sit: a test, exam) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm taking my chemistry exam on Wednesday. |
anlamaktransitive verb (view in a certain way) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't know how to take what you just said. This is important work; we need to take it seriously. |
çekmektransitive verb (image: capture) (resim) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The photographer took several shots of the bride and groom. I always take loads of photos when I'm on holiday. |
yorumlamaktransitive verb (interpret) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't take it like that! That's not what I meant. |
elinden almak(confiscate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher took the magazine from the student. |
şaşırtmakphrasal verb, transitive, separable (surprise) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She declined his offer of a job, which took him aback. I was really taken aback when she reacted so angrily. |
(birisine) benzemek/çekmekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (parent: resemble) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Many people say that Maria takes after her grandmother. Sam really takes after his father. |
peşine düşmekphrasal verb, transitive, inseparable (US (chase) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The boys took after the dog when it ran off with their ball. |
sökmekphrasal verb, transitive, separable (dismantle, disassemble) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She was a good mechanic and could take an engine apart in less than three hours. |
analiz etmekphrasal verb, transitive, separable (analyze) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The critic took the film apart scene by scene. |
kenara çekmekphrasal verb, transitive, separable (talk to privately) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My dad took me aside and told me I'd better not do that again. |
çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (number: subtract from another) (sayı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What do you get if you take 63 away from 100? |
paket yaptırmakphrasal verb, transitive, inseparable (UK (buy to consume off premises) (yiyecek, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Shall we buy some chips to take away? |
ders çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (glean, learn) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The lesson to take away from this story is that everyone is special in some way. |
gölgelemek, gölge düşürmek(informal (detract) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Her foul mouth takes away from her attractiveness. |
geri almakphrasal verb, transitive, separable (retract [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I wish I could take back what I said in anger. You can never really take back an insult once you've made it. |
geri kazanmakphrasal verb, transitive, separable (reclaim [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In the upcoming tennis championships, Roger hopes to take back the title he lost last year. |
iade etmekphrasal verb, transitive, separable (return bought item) (satın alınan malı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Simon's new watch turned out to be faulty, so he took it back for a refund. |
not etmekphrasal verb, transitive, separable (make a written note of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The policeman took down his name and address and told him not to leave town. |
haddini bildirmekphrasal verb, transitive, separable (figurative (reduce [sb]'s self-esteem) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Frank was a bit pompous at first, but the new teacher took him down a notch. |
zannetmek, sanmakphrasal verb, transitive, inseparable (consider to be) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I will take that for an answer. |
zannetmek, sanmakphrasal verb, transitive, inseparable (mistakenly believe to be) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She took me for her servant! Do you take me for a fool? |
çalmakphrasal verb, transitive, inseparable (steal from) (birisinden bir şey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Before being caught, he took from his employer at every opportunity. |
fotoğraf çekmekverbal expression (capture [sb] or [sth] on camera) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
İngilizce öğrenelim
Artık take a photo'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
take a photo ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.