İngilizce içindeki snap ne anlama geliyor?

İngilizce'deki snap kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte snap'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki snap kelimesi çat diye kırılmak, kopmak, çat diye kırmak, (çıt diye) kapanmak, ısırmaya çalışmak, terslemek, çıtırtı, çatırtı, şaklama, şipşak fotoğraf, ani, kolay, basit, aynen, aynı şeyi söyledik, (giysi) kopça, çıtçıt, parmak şıklatma, soğuk hava dalgası, kolay iş, pişti oyunu, çat diye kapatmak, aklını yitirmek, kafayı üşütmek, oynatmak, parmak şıklatmak, terslemek, çıkışmak, ters ve kızgın bir şekilde konuşmak, fırsattan istifade etmek, fotoğraf çekmek, şaklatmak, terslemek, kapmak, havada kapmak, sertçe karşılık vermek, hemen eski haline dönmek, kopmak, kendine gelmek, bitirmek, parmaklarını şıklatmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

snap kelimesinin anlamı

çat diye kırılmak

intransitive verb (break with noise)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The branch snapped under the weight of the fruit.

kopmak

intransitive verb (rope, cord) (ip, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

çat diye kırmak

transitive verb (break with noise)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Mary was holding a twig in her hands and she snapped it.

(çıt diye) kapanmak

intransitive verb (close with click sound)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Natalie turned the key and heard the lock snap.

ısırmaya çalışmak

intransitive verb (attempting to bite)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The dog was growling and snapping. The horse snapped at Linda's hand.

terslemek

(speak sharply or angrily to)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I know you're frustrated, but that doesn't give you an excuse to snap at me like that.

çıtırtı, çatırtı

noun (breaking noise)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Trevor looked round when he heard the snap of a twig behind him.

şaklama

noun (sharp sound)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The snap of the whip scared the horse.

şipşak fotoğraf

noun (snapshot: quick photo)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Uncle Bob showed us his holiday snaps.

ani

adjective (done quickly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Peter made a snap decision to move to the city, but it worked out well.

kolay, basit

adjective (done easily)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The interview was a snap assignment for Helen, because she already knew the interviewee.

aynen

interjection (saying [sth] is the same)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Simon's going to be 40 next week? Snap!

aynı şeyi söyledik

interjection (saying the same thing) (aynı anda aynı şeyi söylemek)

Both Jane and Loob answered, "ice cream," then they cried out "Snap!"

(giysi) kopça, çıtçıt

noun (fastener for clothes)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The skirt fastened with a snap.

parmak şıklatma

noun (finger noise)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Alan tried to attract the waiter's attention with a snap of his fingers.

soğuk hava dalgası

noun (sudden spell of weather: cold, etc.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Wendy had to turn the heating back on, due to a sudden cold snap.

kolay iş

noun ([sth] done easily)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Finding a parking place was a snap.

pişti oyunu

noun (UK (card game)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Snap is a game for two players; each player has a pile of cards that they turn over and you win tricks by being the first person to shout snap when both of you turn over a card of equal value.

çat diye kapatmak

noun (jaws: sudden closing)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The dragon's jaws opened wide and then closed with a snap.

aklını yitirmek, kafayı üşütmek, oynatmak

intransitive verb (slang (emotionally) (argo)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Polly put up with her boss's unfair criticism for months, but finally she snapped.

parmak şıklatmak

intransitive verb (fingers)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Edward's fingers were snapping to the music.

terslemek, çıkışmak, ters ve kızgın bir şekilde konuşmak

intransitive verb (speak angrily to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I asked Pippa if she was OK, but she just snapped; I think it might be best to leave her alone for now.

fırsattan istifade etmek

(seize: opportunity)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The dancer snapped at the chance of auditioning for the Royal Ballet.

fotoğraf çekmek

transitive verb (a photo)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

şaklatmak

transitive verb (make cracking sound) (kırbaç, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The slave master snapped the whip to make the slaves work harder.

terslemek

transitive verb (say angrily)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
"Go away!" she snapped.

kapmak, havada kapmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (rush to obtain)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The tickets were snapped up the morning they were put on sale.

sertçe karşılık vermek

(reply sharply)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Larry snapped at Karen, so she snapped back.

hemen eski haline dönmek

(figurative (quickly return to original state)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
No matter how far you stretch this material, it always snaps back.

kopmak

(break away, become detached)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The branches had been damaged by frost and snapped off easily.

kendine gelmek

verbal expression (slang (return quickly to normal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The teacher caught James daydreaming, but he soon snapped out of it.

bitirmek

verbal expression (slang (quickly end, stop [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I wish Jenna would snap out of her bad mood.

parmaklarını şıklatmak

verbal expression (click finger and thumb)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mrs.McCredie clicked her fingers and a maid appeared to clear away the plates. If you want me, just snap your fingers and I'll be there!

İngilizce öğrenelim

Artık snap'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

snap ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.