İngilizce içindeki traffic jam ne anlama geliyor?
İngilizce'deki traffic jam kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte traffic jam'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki traffic jam kelimesi reçel, trafik sıkışıklığı, doğaçlama müzik seansı, (kapı) sıkışmak, (makina, vb.) tutukluk yapmak, bastırmak, tıkamak, doldurmak, çalışmaz hale getirmek, yayını bozmak, izdiham, zor durum, güç durum, kağıt sıkışması, doğaçlama çalmak, basmak, tıkamak, sıkışmak, zor durumda, zor durumdaki, müzisyenlerin bir araya gelip doğaçlama müzik yapması anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
traffic jam kelimesinin anlamı
reçelnoun (mainly UK (food: fruit conserve) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sheila used the leftover plums to make jam. |
trafik sıkışıklığınoun (vehicle congestion) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jeff was late to work after being stuck in a jam for three hours. |
doğaçlama müzik seansınoun (informal (improvised music session) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The band got together for a jam on Saturday. |
(kapı) sıkışmakintransitive verb (door: become stuck) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The door jammed, and Ben couldn't get out. |
(makina, vb.) tutukluk yapmakintransitive verb (machine: become stuck) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The printer jammed again, so no one could print anything for over an hour. |
bastırmak, tıkamaktransitive verb (push hard, wedge) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Paul tried to jam a dollar into the vending machine, but it didn't work. |
doldurmakverbal expression (informal (overfill) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Tom jammed his backpack full of useless things. |
çalışmaz hale getirmektransitive verb (informal (phone line, etc.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The news caused panic and jammed the phone lines. |
yayını bozmaktransitive verb (broadcast: block) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The military tried to jam the protesters' communications. |
izdihamnoun (crowd of people) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ben didn't like going out into the jam of holiday shoppers. |
zor durum, güç durumnoun (informal (difficult situation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Bobby had gotten himself into quite a jam. |
kağıt sıkışmasınoun (paper stuck in machine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The printer was out of commission all day because of a major paper jam. |
doğaçlama çalmakintransitive verb (informal (play improvised music) (müzik) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The band jammed at the local bar all night. |
basmakphrasal verb, transitive, separable (slam on) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Nancy jammed on the buttons, trying to get something to work. |
tıkamakphrasal verb, transitive, separable (informal (block, overload) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) For some reason, this type of paper always jams the photocopier up. |
sıkışmakphrasal verb, intransitive (informal (become stuck or blocked) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The printer has jammed up again. |
zor durumdaadverb (informal (in, into a difficult situation) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Sophia got in a jam when she locked herself out of her hotel room. |
zor durumdakiadjective (informal (in a difficult situation) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Emma was in a jam when her truck broke down miles away from the nearest garage. |
müzisyenlerin bir araya gelip doğaçlama müzik yapmasınoun (improvised music) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I missed the jazz concert, but the jam session was fun. |
İngilizce öğrenelim
Artık traffic jam'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
traffic jam ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.