İngilizce içindeki lined ne anlama geliyor?

İngilizce'deki lined kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte lined'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki lined kelimesi çizgili, kırışık, buruşuk, kaplı, ile kaplı, çizgi, doğru, sıra, satır, hat, hat, kırışıklık, buruşukluk, ürün yelpazesi, sıra, kuyruk, satır, sınır çizgisi, kalın ip, sicim, hat, olta, çamaşır ipi, ip, boru, kısa mesaj, silsile, yön, istikamet, sülale, tavlama lafı, çizgi, savunma hattı, saf, işletme müdürü, faaliyetler müdürü, seri üretim hattı, yalan, çizgi, replik, ray, replikler, sıraya girmek, sert atış atmak, çizgi çizmek, (içini) kaplamak, kaplamak, sıraya dizilmiş, hazır, ayarlanmış, planlanmış anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

lined kelimesinin anlamı

çizgili

adjective (paper: ruled) (kağıt)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The teacher required her students to write on lined paper.

kırışık, buruşuk

adjective (face: wrinkled) (cilt)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Mrs. Smith's lined forehead shows her old age.

kaplı

adjective (as suffix (having [sth] all along)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I love to stroll along the tree-lined avenues of Paris.

ile kaplı

(having [sth] all along)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The street was lined with poplars.

çizgi

noun (drawn mark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He drew a curved line on the paper to show the shape.
Şekli göstermek için kağıda eğri bir çizgi çizdi.

doğru

noun (mathematics: continuous extent)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Plot the straight line and the circle on the same graph.

sıra

noun (row)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He planted a line of potatoes in the garden.

satır

noun (row of letters)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The paragraph takes up ten lines in the book.

hat

noun (rail: between two points) (tren)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The local metro has two lines; Red and Green.

hat

noun (company: shipping, bus) (vapur, otobüs, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This bus line goes to many towns.
Bu otobüs hattı pek çok kasabadan geçmektedir.

kırışıklık, buruşukluk

noun (wrinkle)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The lines on her face have increased with age.

ürün yelpazesi

noun (business: group of products)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The company has a product line of mobile phones for consumers.
Şirketin ürün yelpazesinde cep telefonları da bulunmaktadır.

sıra, kuyruk

noun (US (queue of waiting people, vehicles)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The line for tickets was too long, so we went somewhere else.

satır

noun (song)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The verse has four lines and the chorus has two.
ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Bu şiirde kaç satır var?

sınır çizgisi

noun (limit, frontier)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The line between North and South Korea is heavily militarized.

kalın ip, sicim

noun (thick cord)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I need a thick line to tie up this box.

hat

noun (telephone) (telefon)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The line got disconnected and I called her back.
Konuşurken hat kesildiği için onu tekrar aradı.

olta

noun (fishing cord)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He tossed the line to the deepest part of the river, trying to catch a fish.

çamaşır ipi, ip

noun (clothesline)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She hung the clothes on the line to dry.
Çamaşırları kurumaları için ipe astı.

boru

noun (pipes)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The sewage line got blocked and overflowed.

kısa mesaj

noun (informal (short message)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Drop me a line on Tuesday and we can talk about it then.

silsile

noun (thought, policy)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His line of thought is consistent with that of the religious authorities.

yön, istikamet

noun (route, direction)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Follow the line of the mountains and you will get to the town.

sülale

noun (beings with common ancestry)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This line of kings dates back to the fourteenth century.

tavlama lafı

noun (slang (prepared excuse) (karşı cinsi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He tried to pick her up with the old line: "Have we met before?"

çizgi

noun (often plural (contour, design)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The new car was admired for its beautiful curved lines.

savunma hattı

noun (military: fortifications) (askeri)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The three lines of defence against the enemy didn't stop them.

saf

noun (often plural (military: position) (askeri)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The youngest soldiers often end up on the front lines of the war.

işletme müdürü, faaliyetler müdürü

noun (business: operations managers)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I will ask my line manager for her advice before talking to the boss.

seri üretim hattı

noun (business: assembly line)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The assembly line runs twenty-four hours a day, seven days a week.

yalan

noun (informal (lie)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She fed me some line about the dog eating her homework.

çizgi

noun (American football) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He plays on the offensive line, and protects the quarterback.

replik

noun (actor: text to speak) (tiyatro, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She kept forgetting the line she was supposed to say before her exit.

ray

noun (railway: track) (tren)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A fallen tree on the line has delayed trains running between London and Manchester.

replikler

plural noun (actor's words)

(çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.)
The actor lost his job because he couldn't remember his lines in the movie.

sıraya girmek

intransitive verb (take position)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Please line up here and we will see you one at a time.

sert atış atmak

transitive verb (baseball: hit a line drive) (beysbol)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He lined the ball to center field and got to first base.

çizgi çizmek

transitive verb (mark with lines)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The teacher told the pupils to line their blank sheets of paper before writing on them.
Öğretmen öğrencilerinden, önlerindeki kağıda yazı yazmadan önce çizgi çizmelerini istedi.

(içini) kaplamak

transitive verb (add lining) (bir şeyin)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Sophie lined the inside of the box with paper to protect the contents. Line your baking tin with greaseproof paper, so the cake won't stick.
İçindeki eşyalara zarar gelmemesi için kutunun içini kağıtla kapladı.

kaplamak

transitive verb (be lining)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The paper lined the sides of the box.

sıraya dizilmiş

adjective (arranged in a line)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
All my action figures are lined up on the top shelf.

hazır

expression (informal (set aside, ready)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Those funds are lined up for emergencies.

ayarlanmış

adjective (informal (scheduled)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The weekend's almost here! What have you got lined up?

planlanmış

adjective (informal (scheduled for a time)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We have three events lined up for next week.

İngilizce öğrenelim

Artık lined'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

lined ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.