İngilizce içindeki like ne anlama geliyor?

İngilizce'deki like kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte like'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki like kelimesi sevmek, sevmek, hoşlanmak, beğenmek, sevmek, istemek, arzu etmek, sevmek, gibi, yaklaşık, yaklaşık olarak, takriben, aynı, benzeri, benzer, kıyas edilebilir, karşılaştırılabilir, bir bakıma, bir yerde, hoşlanmak, muadil, emsal, beğeni, gibi kimseler, gibi kişiler, gibi, gibi, gibi, demek, beğenmek, gibi davranmak, gibi davranmak, ve benzeri, hiç de benzemeyen, istediğin kadar çok/sık, tam da yapacağı iş olmak, benzemek, istediğini yap, ne istersen onu yap, gibi giyinmiş, canı istemek, istemek, gibi hissetmek, gibi hissedilmek, gibi görünmek, beğendim, senden hoşlanıyorum, rica ediyorum, istiyorum, çabucak, çarçabuk, aynı, beklenen şey, işte böyle, erkek gibi, erkekçesine, saat gibi, çok düzenli, benzer özellikte, şimşek gibi, yıldırım gibi, yeni gibi, yeni gibi, kıyaslanamaz bir biçimde, benzersiz, benzersiz bir şekilde, benzersiz, birbirinin aynısı olmak, işte böyle, bu şekilde, öyle/şöyle, bu şekilde, benzer ticari başarı, aynı kafada, benzemek, görünmek, -cak gibi olmak, daha doğrusu, aynı şekilde, benzer şekilde, hemfikir olan, aynı görüşte olan, gibi gelmek, gibi gelmek, tadında olmak, (gerçeği, vb. hoşa gitmese de) olduğu gibi söylemek, açık açık söylemek, arzu etmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

like kelimesinin anlamı

sevmek

transitive verb (find personable) (arkadaş olarak)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I like him. He seems like a good guy.
Onu sevdim. İyi birine benziyor.

sevmek, hoşlanmak

transitive verb (be romantically attracted to) (romantik olarak)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He really likes her a lot.
Ondan gerçekten de çok hoşlanıyor.

beğenmek

transitive verb (consider good) (fikri, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I like that idea. Let's suggest it to the boss.

sevmek

transitive verb (be fond of) (bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Do you like pizza?
Pizza sever misin?

istemek, arzu etmek

transitive verb (desire, prefer)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You can do what you like till I get home, then we are cleaning the house.

sevmek

verbal expression (activity: enjoy) (bir şeyi yapmayı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Liz likes cooking Thai food.

gibi

preposition (informal (in the same way as) (benzer şekilde)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
She talks like her brother.
O da kardeşi gibi konuşuyor.

yaklaşık, yaklaşık olarak, takriben

adverb (US, slang (approximately, more or less)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He's like six feet tall.
Yaklaşık olarak bir seksen boyundadır.

aynı

adjective (formal (the same, identical)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We always agree: We are of like mind.

benzeri

noun (something similar)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What a strange car. I've never seen the like.
Dükkânda, çikolata, şeker ve buna benzer şeyler satılıyordu.

benzer

adjective (formal (similar)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Like poles repel; opposite poles attract.

kıyas edilebilir, karşılaştırılabilir

adjective (formal (analogous, comparable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Writing poems, odes, and like forms requires linguistic skills and imagination.

bir bakıma, bir yerde

adverb (UK, regional, slang (as it were)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
But I really wanted that job, like.

hoşlanmak

expression (US, regional (almost) (bir şeyi yapmaktan)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The poor kid like to froze.

muadil

noun (counterpart)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I don't think they have his like in any other firm.

emsal

noun (equal)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He is the kindest man I know. I have never met his like.

beğeni

noun (social media: approval) (sosyal medya)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I posted a photo and it got 60 likes.

gibi kimseler, gibi kişiler

plural noun (informal (people similar to [sb]) (birisi)

(çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.)
My mother wouldn't let me go round with the likes of him. You'll end up in trouble if you go out with the likes of her.

gibi

preposition (in the way that)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
It was hot again today, like summer should be.

gibi

preposition (intensifier) (vurgulama)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
He ran like hell.

gibi

preposition (informal (such as)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
So you want a new challenge; like what? I visited many famous monuments on my trip to France, like the Eiffel Tower.

demek

verbal expression (slang (say: expressing attitude)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He was like, "I don't want to do that".

beğenmek

transitive verb (social media: favorite) (sosyal medya)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I wished Danny a happy birthday and he "liked" my post.

gibi davranmak

(informal (behave as if)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She acts like she thinks she is the queen.

gibi davranmak

(imitate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Richard made everyone laugh by acting like a monkey.

ve benzeri

expression (and similar)

There are a lot of waterfowl out on the lake—mergansers, geese, coots, and the like.

hiç de benzemeyen

expression (at all like)

She doesn't look anything like her mother.

istediğin kadar çok/sık

adverb (informal (whenever you wish)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Come and visit me as often as you like.

tam da yapacağı iş olmak

verbal expression (informal (be typical, expected of [sb]) (birisinin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's just like Alice to lock herself out of her own hotel room.

benzemek

(resemble)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Michael is just like his father: he loves to play tennis.

istediğini yap, ne istersen onu yap

verbal expression (do whatever you wish to do)

Since you've finished your work, do what you like for the rest of the day.

gibi giyinmiş

expression (in costume, disguised as) (birisi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Mandy was dressed up like a witch for Halloween.

canı istemek

verbal expression (want to have)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I feel like a cup of tea.

istemek

verbal expression (want to do) (bir şey yapmayı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I feel like going out for dinner tonight.

gibi hissetmek

verbal expression (informal (have sensation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I feel like there are little ants running around on my skin.

gibi hissedilmek

verbal expression (give sensation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's really starting to feel like spring!

gibi görünmek

verbal expression (seem likely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It feels like it's going to rain.

beğendim

interjection (I find it appealing)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
What a lovely dress! I like it.

senden hoşlanıyorum

interjection (I find you appealing)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I like you. You seem like such a nice person.

rica ediyorum

expression (polite (with object: I want)

I would like the coq au vin, please.

istiyorum

expression (polite (I want)

I would like you to be more involved in the community website.

çabucak, çarçabuk

adverb (very quickly, in an instant)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Wait right there – I'll be back in a flash!

aynı

preposition (informal (very similar to)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Amy has got a pair of shoes just like yours.

beklenen şey

preposition (informal (typical of: [sb]) (birisinden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Just like Henry to be late on his own wedding day!

işte böyle

adverb (informal (suddenly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
One minute Lucy was here, then she disappeared – just like that!

erkek gibi

adverb (in a masculine way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She walks like a man.

erkekçesine

adverb (informal, figurative (with stoicism)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Ben gritted his teeth and prepared to take his punishment like a man.

saat gibi, çok düzenli

expression (regularly, predictably)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The cat shows up like clockwork every time we eat fish. Like clockwork, my phone always rings as soon as I fall asleep.

benzer özellikte

adjective (equivalent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

şimşek gibi, yıldırım gibi

adverb (figurative (fast)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The sprinter ran like lightning.

yeni gibi

adverb (in excellent condition)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Mending the shirt made it like new. A coat of paint and this room will look like new.

yeni gibi

adjective (in excellent condition)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I sent the watch to the makers for repairs, and now it's like new.

kıyaslanamaz bir biçimde

adverb (literary (incomparably)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Pedro promised to love her like no other.

benzersiz

adjective (incomparable, unique)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This holiday offers tourists a holiday like no other.

benzersiz bir şekilde

adverb (in a unique way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The sound of babies crying irritates me like nothing else.

benzersiz

adjective (unique)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The train ride through the Swiss Alps was like nothing else.

birbirinin aynısı olmak

verbal expression (figurative (identical to one another)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The two little girls were as alike as two peas in a pod.

işte böyle, bu şekilde

adverb (in this manner)

You just turn the door handle like so and the door should open.

öyle/şöyle

adverb (in that way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
If you do it like that, you will only hurt yourself. If you translate the sentence like that, it's going to sound funny in the target language.

bu şekilde

adverb (thus, like so)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We can't go on like this. If you do it like this, you'll get a better result.

benzer ticari başarı

plural noun (equivalent commercial success)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

aynı kafada

adjective (people, organizations) (gündelik dil)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Sometimes it's difficult to meet like-minded people when you move to a new city.

benzemek

(resemble) (birisine, bir şeye)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This table looks like the one we have at home. Lucy looks like her aunt.

görünmek

(informal (appear that)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It looks like we'll have to cancel our holiday.

-cak gibi olmak

(informal (indicate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's beginning to look like rain.

daha doğrusu

adverb (informal (in more accurate terms)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It isn't overhearing by accident, it's more like eavesdropping.

aynı şekilde

preposition (in the same way as)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

benzer şekilde

preposition (very similar to)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

hemfikir olan, aynı görüşte olan

adjective (having similar opinions)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm glad to know that we are of like mind on this topic.

gibi gelmek

(have same sound as)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My kids call it music, but their band sounds like noise to me.

gibi gelmek

(informal (would seem that)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
From what you say, it sounds like he's an unpleasant person.

tadında olmak

intransitive verb (have as a flavour)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
This tastes like chicken.

(gerçeği, vb. hoşa gitmese de) olduğu gibi söylemek, açık açık söylemek

verbal expression (informal (be honest and direct)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Okay, I'll tell it like it is, but I don't think you'll like it.

arzu etmek

verbal expression (polite form of want)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My husband and I would like to thank you for all your help.

İngilizce öğrenelim

Artık like'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

like ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.