İngilizce içindeki shot ne anlama geliyor?

İngilizce'deki shot kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte shot'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki shot kelimesi atılan kurşun, mermi, saçma, gülle, ateş, atış, atma, kadeh, tek içki, yudum, fotoğraf karesi, kare, çekim, mahvolmuş, berbat olmuş, karışmış, janjan, yanardöner, saçma, kurşun, nişancı, atım, deneme, tek içki, şut, vuruş, aşı, gülle atışı, tahrip maddesi, ateş etmek, ateş etmek, silahı ateşlemek, vurmak, vurulmak, vurmak, vurmak, vurup öldürmek, film çekmek, çekim yapmak, fotoğraf çekmek, Hay Allah! Tüh!, fidan, av, çekim, fotoğraf çekimi, atış yapmak, oynamak, misket oynamak, fırlamak, fotoğraf çekmek, çekim yapmak, şut çekmek, sızlamak, konuşmak, konuşmaya başlamak, sismik ölçüm yapmak, deprem ölçümü yapmak, yerini belirlemek, zar atmak, atış yapmak, resmini çekmek, fotoğrafını çekmek, şut atmak, enjekte etmek, önemli kişi, ikinci doz, ilave doz, haksız eleştiri, yakından çekilen fotoğraf, smaç, düz vuruş, grip aşısı, iyi nişancı, iyi atış, denemek, şansı olmak, başarılı kişi, başarılı, zor iş, uzak ihtimal, boy çekim, (özellikle polis dosyalarına, vb. koymak için çekilen) vesikalık fotoğraf, vesikalık fotoğraf, ayrılırken söylenen iğneleyici söz, son taş, rastgele atış/ateş, ekran görüntüsü, kaba tahmin, gülle atışı, doldurulmuş, dolu, tamamen bozulmuş/darmadağın olmuş, denemek, tecrübe etmek, bir el ateş etmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

shot kelimesinin anlamı

atılan kurşun, mermi, saçma, gülle

noun (firing of a gun)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His shot whistled past her ears.
Attığı kurşun kızın kulağının dibinden vızıldayarak geçti.

ateş, atış, atma

noun (gun, arrow: attempted hit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Go ahead. Take a shot at the target.
Haydi bakalım, hedefe atış yap (or: ateş et).

kadeh, tek içki, yudum

noun (alcohol: small glass)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Last night, I drank three shots of vodka.
Dün gece üç tek votka attım.

fotoğraf karesi, kare

noun (photograph)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The photographer took five shots of the couple.

çekim

noun (cinema: unit of action) (sinema)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The last shot of the movie shows the cowboy riding his horse into the sunset.

mahvolmuş, berbat olmuş

adjective (informal (ruined)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The car's shot engine dashed Nigel's hopes of winning the race. The artist's reputation was shot after the story of the forgeries came out.

karışmış

adjective (streaked with)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
His black hair is now shot with white.

janjan, yanardöner

adjective (fabric: iridescent) (kumaş)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Seen from one angle, the shot silk was red, seen from another, it was black.

saçma, kurşun

noun (uncountable (bullets)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The farmer has a bucket of shot for the hunt.

nişancı

noun (person firing a gun)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
That man is a good shot.

atım

noun (US (missile launch) (roket, mermi, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Did you see the moon shot on TV?

deneme

noun (informal (attempt)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I know you think you can't do it, but it has to be worth a shot!

tek içki

noun (measure of liquor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The bartender carefully measured two shots of rum for the drink.

şut

noun (sports: attempt at a goal)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The forward only took three shots in the whole game.

vuruş

noun (pool, billiards)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The shot was difficult because the ball had to cross the entire table.

aşı

noun (informal (medical: injection)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
All children must get tetanus shots.

gülle atışı

noun (shot put ball)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The athlete threw the shot 20 meters.

tahrip maddesi

noun (explosive charge)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The shot failed to go off so there was no explosion.

ateş etmek

intransitive verb (fire a gun)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Robert's father taught him to shoot when he was a little boy.

ateş etmek

(fire a gun at) (birisine, bir şeye)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The soldiers shot at the enemy.
Askerler düşmana ateş etti.

silahı ateşlemek

transitive verb (gun: fire)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He shot the gun.

vurmak

transitive verb (kill with gun, etc.) (silahla)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Where did you shoot that deer?

vurulmak, vurmak

(wound by firing gun, etc.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The soldier was shot in the leg.
Asker bacağından vurulmuştu.

vurmak, vurup öldürmek

transitive verb (execute by gunfire)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The prisoner was shot by the firing squad.

film çekmek, çekim yapmak

transitive verb (film)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They are shooting the movie in Canada.

fotoğraf çekmek

transitive verb (photo: take)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The photographer shot 50 photos.

Hay Allah! Tüh!

interjection (US, slang, euphemism (annoyance)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Shoot! I forgot his birthday!
Hay Allah! Doğumgününü unutmuşum!

fidan

noun (botany: sprout)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
From the eight seeds we got five shoots growing.

av

noun (hunt)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They went on a turkey shoot.

çekim

noun (informal (filming session)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The shoot will be on location in Iceland.

fotoğraf çekimi

noun (informal (photo shoot: photography session)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Zelda is at the shoot working as a camera assistant.

atış yapmak

intransitive verb (sport: aim at goal) (spor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The basketball player decided to pass instead of shoot.

oynamak

intransitive verb (pool, billiards: play, hit) (bilardo, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
It's your turn to shoot. Try to knock the 7-ball in.

misket oynamak

intransitive verb (play marbles)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The experienced marble player was able to shoot very well.

fırlamak

intransitive verb (informal (move quickly)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The kid shot across the field to get the ball.

fotoğraf çekmek

intransitive verb (photograph)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You better shoot before it gets too dark!

çekim yapmak

intransitive verb (film) (film)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They shot all day long, but got the scenes that they wanted.

şut çekmek

intransitive verb (ball: aim at target)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He shot just as time ran out in the game.

sızlamak

intransitive verb (pain: pass through body) (ağrı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The pain shot up his arm after he hit his elbow.

konuşmak, konuşmaya başlamak

intransitive verb (slang (speak)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I want to hear your opinion. When you're ready, shoot.

sismik ölçüm yapmak, deprem ölçümü yapmak

transitive verb (take seismic reading)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The geologists will shoot and interpret the seismic data for you.

yerini belirlemek

transitive verb (star, planet: site)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The captain used a sextant to shoot the sun.

zar atmak

transitive verb (dice: throw)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's your turn. Shoot the dice!

atış yapmak

transitive verb (golf: play, hit)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I shot a 69 yesterday!

resmini çekmek, fotoğrafını çekmek

transitive verb (take a photo of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The fashion model allows only a few photographers to shoot pictures of her.

şut atmak

transitive verb (ball: aim at goal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The footballer shot the ball between the posts.

enjekte etmek

transitive verb (drug: inject)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The addict had been shooting heroin for years.

önemli kişi

noun (slang (important person)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He thinks he's a big shot since they gave him a company car.

ikinci doz, ilave doz

noun (medicine: additional dose of vaccine) (ilaç)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Adults should get a tetanus booster every ten years.

haksız eleştiri

noun (informal (attacking remark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You took a cheap shot there, bringing up his past problems.

yakından çekilen fotoğraf

noun (photo: taken up close)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
In the closeup, she is smiling self-consciously at the photographer.

smaç

noun (basketball: score from above) (basketbol)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Zach won the game with a last-second dunk.

düz vuruş

noun (tennis) (tenis)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

grip aşısı

noun (informal (vaccination against influenza)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I didn't want to run the risk of getting ill so I had the flu shot last week.

iyi nişancı

noun (informal ([sb] skilled at aiming a gun)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He is a good shot and always hits the target.

iyi atış

noun (well aimed shot of gun)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
That was a good shot; it was right on target.

denemek

verbal expression (informal (try) (bir şeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'd never even seen snow but I thought I´d have a shot at snowboading on the easy slopes.

şansı olmak

verbal expression (informal (have chance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You have a shot at winning the lottery.

başarılı kişi

noun (slang (successful person)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jenna is a hotshot in the world of high fashion.

başarılı

noun as adjective (slang (high-flying, successful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Matthew intends to become a hotshot attorney.

zor iş

noun (informal, figurative ([sth] unlikely)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I know this is a long shot, but I don't suppose you have a screwdriver I could borrow?

uzak ihtimal

noun (informal, figurative ([sth] unlikely to succeed)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Though the horse was a long shot, he still won the race.

boy çekim

noun (movie, photo: wide-angle view)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The film begins with a long shot in which you can see the whole town.

(özellikle polis dosyalarına, vb. koymak için çekilen) vesikalık fotoğraf

noun (police photo: suspect's face)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The witness identified the bank robber from a mug shot.

vesikalık fotoğraf

noun (humorous, slang (photo: face)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I need a mug shot for my passport application.

ayrılırken söylenen iğneleyici söz, son taş

noun (final retort)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The actress was furious and called the chat show host an idiot as a parting shot.

rastgele atış/ateş

noun (shot not aimed at anything)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jim was gunned down by a random shot during the New Year's Eve party.

ekran görüntüsü

noun (image capture from computer screen)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Send me an e-mail with a screen shot of the error message you see.

kaba tahmin

noun (informal, figurative (wild guess)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He took a shot in the dark and guessed the correct answer on the test.

gülle atışı

noun (sport: throwing event) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

doldurulmuş, dolu

(streaked)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That diamond is shot through with flashes of brilliant light.

tamamen bozulmuş/darmadağın olmuş

adjective (slang (totally destroyed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My tyres are shot to pieces: I'm going to have to get new ones.

denemek, tecrübe etmek

verbal expression (informal, figurative (attempt [sth]) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'd like to learn to play golf, so one day I think I'll take a shot at it.

bir el ateş etmek

verbal expression (fire at, try to hit [sth/sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When you see the target appear, aim your gun and take a shot at it. I took a shot at the deer, but I missed.

İngilizce öğrenelim

Artık shot'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

shot ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.