İngilizce içindeki show ne anlama geliyor?

İngilizce'deki show kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte show'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki show kelimesi göstermek, göstermek, göstermek, göstermek, sahnelemek, görünmek, belli etmek, dışa vurmak, program, oyun, temsil, gösteri, şov, sunuş, sahte davranış, sergi, gösterim, izlenim, gülünç durum, nişan gelmesi, mallarını sergilemek, gelmek, üçüncü gelmek, hamileliği belli olmak, gösterimde olmak, teşhir etmek, sergilemek, göstermek, göstermek, kanıtlamak, anlatmak, göstermek, yayınlamak, yayına sokmak, içeri almak, gösteriş yapmak, gururla göstermek, -e dikkati çekmek, geçirmek, gelmek, gözükmek, görünmek, göstermek, utandırmak, geçmek, yemek programı, tuhaf gösteri, acayip gösteri, ucube gösterisi, yarışma programı, canlı yayın, canlı gösteri, gösteri icra etmek, gösteri sahnelemek, rolü yapmak, bilgi yarışması, göster anlat etkinliği, gezdirmek, gezdirmek, şov dünyası/eğlence dünyası, el kaldırarak oylama, televizyon program listesi, yol göstermek, yol göstermek, göstermelik duruşma/yargılama, kendini göstermek, kendini ispatlamak, gösterişçi, engelli at koşusu, tüm ilgiyi/dikkatleri üzerine toplamak, yetenek yarışması, söyleşi programı, talk şov, televizyon programı, televizyon programı anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

show kelimesinin anlamı

göstermek

transitive verb (exhibit)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He showed his collection of postcards to his visitors.
Modacı, önümüzdeki ay yaz koleksiyonunu sergileyecek.

göstermek

transitive verb (make visible)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He always shows his teeth when he smiles.

göstermek

transitive verb (display) (birisine bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He showed his collection of postcards to his visitors.

göstermek

transitive verb (demonstrate) (öğretmek)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He showed his daughter how to tie her shoes.
Kızına, ayakkabılarını nasıl bağlayacağını gösterdi.

sahnelemek

transitive verb (present, perform)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The local theatre is showing "Salome" at the moment.

görünmek

intransitive verb (be visible)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The spot showed on her shirt.

belli etmek, dışa vurmak

intransitive verb (emotion: be evident) (duygularını, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He was upset and it showed.

program

noun (US (TV programme) (radyo, TV)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
My favourite show on TV is on Wednesdays at eight o'clock.
Televizyonda en sevdiğim program Çarşamba günleri saat sekizde başlıyor.

oyun, temsil

noun (theatre: play, musical) (tiyatro)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We are hoping to see a show when we are in New York.

gösteri, şov

noun (performance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Everyone became quiet and sat down in their seats as the show started.
Şov (or: gösteri) başlamadan hemen önce herkes sessizce yerine oturdu.

sunuş

noun (display)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Christopher's show of his prize potatoes and leeks was impressive.

sahte davranış

noun (pretence)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Oh, his smile was just for show. He is really quite sad.

sergi

noun (exhibition)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There is a new show on Matisse at the museum.

gösterim

noun (feature film at cinema)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'm going to see the show at three o'clock. It's the new Disney film.

izlenim

noun (informal (impression)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
When he dresses formally, it's an impressive show.

gülünç durum

noun (informal, figurative (spectacle) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Did you see the way she was behaving? What a show!

nişan gelmesi

noun (informal (childbirth: loss of mucus plug) (hamilelik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The show means that childbirth has begun.

mallarını sergilemek

intransitive verb (colloquial (display goods)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We usually show at the town garden festival.

gelmek

intransitive verb (informal (appear, turn up) (davete, partiye, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Did Joe show at the party last night?

üçüncü gelmek

intransitive verb (horse racing: finish third) (at yarışı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The horse was expected to show in the race.

hamileliği belli olmak

intransitive verb (informal (woman: be visibly pregnant)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sally is fifteen weeks pregnant now and she's starting to show.

gösterimde olmak

intransitive verb (film: be on at cinema) (sinema filmi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What movies are showing at the cinema this week?

teşhir etmek, sergilemek

transitive verb (put on display)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She likes to show all her china in her drawing room.

göstermek

transitive verb (measure, indicate) (ölçü)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The thermometer showed twelve degrees.

göstermek

transitive verb (offer for sale) (satma amaçlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The agent will show the house to interested buyers.

kanıtlamak

transitive verb (produce facts, evidence)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She showed them the statistics to help prove her point.

anlatmak

transitive verb (express)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He showed his love for her by giving her flowers.

göstermek

transitive verb (grant: favour, mercy) (merhamet, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He showed him great mercy by not executing him.

yayınlamak, yayına sokmak

transitive verb (broadcast: film, TV show) (film, program, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They're showing a repeat of that comedy you used to like.

içeri almak

phrasal verb, transitive, separable (guide into a place)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gösteriş yapmak

phrasal verb, intransitive (informal (behave boastfully)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He's showing off to impress her.

gururla göstermek

phrasal verb, transitive, separable (display proudly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When his famous mother came to school, he showed her off to all his friends.

-e dikkati çekmek

phrasal verb, transitive, separable (draw attention to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He bought a close-fitting shirt that showed off his newly developed muscles.

geçirmek

phrasal verb, transitive, separable (escort to exit) (misafirleri, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the dinner party, Claire showed the guests out and said goodbye to them.

gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (arrive, be present)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We were supposed to meet for tea at 5 o'clock, but she didn't show up.

gözükmek, görünmek

phrasal verb, intransitive (be visible)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sometimes a tumor does not show up on an x-ray.

göstermek

phrasal verb, transitive, separable (informal (make visible, obvious)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This picture really shows up Caroline's beautiful features.

utandırmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (embarrass, expose)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Joan's husband got drunk and showed her up in front of the other guests.

geçmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (surpass [sb]) (birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This is my sister's first time playing tennis and she's beating me; she is really showing me up.

yemek programı

noun (TV programme involving cookery) (TV)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

tuhaf gösteri, acayip gösteri

noun (figurative (bizarre or exhibitionist display)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Did you see that talent show on the TV last night? What a freak show!

ucube gösterisi

noun (dated (circus act featuring deformities) (sirk)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Bearded women were a staple of the traditional freak show.

yarışma programı

noun (tv or radio quiz)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's one of television's most popular game shows. You don't have to be brilliant to win a game show.

canlı yayın

noun (tv, radio: live broadcast)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I prefer edited programs rather than live shows.

canlı gösteri

noun (stage: live performance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This tape was recorded at his live show in New York.

gösteri icra etmek

verbal expression (perform)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Young children often like to put on a show for their friends.

gösteri sahnelemek

verbal expression (organize a performance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

rolü yapmak

verbal expression (feign, give impression of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The parents put on a show of unity so as not to worry their children.

bilgi yarışması

noun (TV or radio programme testing knowledge) (TV, radyo)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This quiz show tests contestants' general knowledge.

göster anlat etkinliği

noun (school: class speaking exercise) (okul)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Johnny, what did you bring for show-and-tell?

gezdirmek

(guide round a new place)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sally was asked to show her new classmate around.

gezdirmek

(guide round a new place) (birisine bir yeri)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The real estate broker showed the couple around the apartment.

şov dünyası/eğlence dünyası

noun (entertainment industry)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She's been in show business since before we were born.

el kaldırarak oylama

noun (vote)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The delegates elected a new chairman with a show of hands. By show of hands, how many of you want economic change?

televizyon program listesi

noun (timetable of TV shows)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

yol göstermek

verbal expression (guide)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'd never been there before so Anthony showed the way.

yol göstermek

verbal expression (guide)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The bell boy showed Lucy the way to her room.

göstermelik duruşma/yargılama

noun (trial with predetermined outcome)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Many show trials were conducted during Stalin's reign of terror. Show trials are meant to set an example.

kendini göstermek

transitive verb and reflexive pronoun (not hide)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Come out of there and show yourself!

kendini ispatlamak

verbal expression (demonstrate that you are)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He showed himself to be an astute politician.

gösterişçi

noun (informal ([sb] who is boastful)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I don't like her – she's such a show-off.

engelli at koşusu

noun (horseriding event)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Joseph is good at riding horses and competes in showjumping.

tüm ilgiyi/dikkatleri üzerine toplamak

verbal expression (figurative (be the most impressive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
At the 2010 Oscars, "The Hurt Locker" stole the show.

yetenek yarışması

noun (contest between amateur performers)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Talent shows are very popular on TV at the moment. I placed third in the talent show.

söyleşi programı

noun (TV or radio discussion program)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The talk show host invited viewers to phone in with their opinions on the topic being discussed.

talk şov

noun (TV interview programme)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

televizyon programı

noun (programme broadcast on TV)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Television shows from the 70s seem pretty stupid to me now.

televizyon programı

noun (informal, abbreviation (television programme)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I enjoy watching TV shows about nature. My favorite TV show of all time is "Scrubs".

İngilizce öğrenelim

Artık show'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

show ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.