İngilizce içindeki trade deficit ne anlama geliyor?

İngilizce'deki trade deficit kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte trade deficit'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki trade deficit kelimesi ticaret, meslek, zanaat, el becerisi gerektiren işler, değiş tokuş etmek, değişmek, değiş tokuş etmek, iş yapmak, ile iş yapmak, değiş tokuş etmek, borsacılık yapmak, borsada çalışmak, değiş tokuş, müşteri, zanaatçı, mesleki, ticari, genel, alize rüzgarları, satmak, alım satımını yapmak, alıp satmak, takas etmek, değiş tokuş etmek, takas yapmak, daha pahalısıyla takas etmek, daha pahalısıyla takas etmek, ticaret dengesi, adil ticaret, adil ticaret, adil, serbest ticaret, esir ticareti, esir ticareti ile ilgili, ticaret dengesi, ticaret bilançosu, ticaret fuarı, fuar, ticaret açığı, ticari açık, ticaret gazetesi, ticari isim, ticari ad, ticari isim vermek, değiş tokuş etmek, takas yapmak, değiş tokuş, uzlaşma, ticaret birliği, takas etmek, mesleğin incelikleri, DTÖ anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

trade deficit kelimesinin anlamı

ticaret

noun (commerce)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
International trade has been increasing over the last few years.
Uluslararası ticaret, son birkaç yıldır artmaya devam etmektedir.

meslek

noun (profession)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He's one of the best doctors in the trade.

zanaat

noun (handicraft)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The printer's trade has changed since the days of metal type. Not everyone wants to pursue an intellectual career and many young people with manual skills go into trade.

el becerisi gerektiren işler

plural noun (business: manual work)

(çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.)
After completing an apprenticeship, he got a job in the trades.

değiş tokuş etmek, değişmek

transitive verb (mainly US (swap: exchange)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Want to trade baseball cards with me?

değiş tokuş etmek

(mainly US (swap: exchange [sth] for [sth] else)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He traded his bar of chocolate for her biscuit.

iş yapmak

intransitive verb (do business)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Our company has been trading for over fifty years.

ile iş yapmak

(do business with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I trade with him from time to time.

değiş tokuş etmek

(informal (exchange or swop [sth] with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jack traded the cow with a merchant for a handful of beans.

borsacılık yapmak, borsada çalışmak

intransitive verb (deal in the stock market)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
What does he do in the city? Does he trade?

değiş tokuş

noun (informal (exchange)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I like your coat. Do you want to do a trade for my new skirt?

müşteri

noun (customers)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Let them have the table cheap. They are good trade.

zanaatçı

noun (informal (people involved in a trade)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We sell wholesale to them because they are trade.

mesleki

noun as adjective (professional) (bir meslekle ilgili)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The trade magazine was read by everybody in the industry.
Mesleki dergi, o endüstri alanında iş yapan herkes tarafından okundu.

ticari

noun as adjective (business to business)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This is a trade newsletter, which we send to similar businesses.

genel

noun as adjective (edition: for general sale)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A trade edition is one intended for general distribution to the public.

alize rüzgarları

plural noun (trade winds)

(çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.)
The trades usually helped the merchant ships to sail faster.

satmak

(sell)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This company trades in industrial machinery.

alım satımını yapmak

transitive verb (buy and sell)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This shop trades second-hand video games.

alıp satmak

phrasal verb, transitive, inseparable (sell, deal in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He trades in stocks and bonds.

takas etmek

phrasal verb, transitive, separable (exchange as part-payment for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I traded my old car in for a new one.

değiş tokuş etmek, takas yapmak

phrasal verb, transitive, inseparable (exploit for sales)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Counterfeiters trade off brand name reputations.

daha pahalısıyla takas etmek

phrasal verb, intransitive (exchange [sth] for [sth] of higher value)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

daha pahalısıyla takas etmek

phrasal verb, transitive, separable (exchange for [sth] of higher value)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

ticaret dengesi

noun (difference: imports, imports)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The growth in imports has lead to a worsening of the balance of trade.

adil ticaret

noun (legal or ethical commerce)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Fair trade combines good prices for farmers with strict environmental standards.

adil ticaret

noun (informal (satisfactory exchange)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
20 Canadian dollars for 20 US dollars is not a fair trade.

adil

noun as adjective (ethical)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
James buys fair trade products whenever he can.

serbest ticaret

noun (unrestricted commerce)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The USA has a free trade agreement with Mexico and Canada.

esir ticareti

noun (trafficking in people)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

esir ticareti ile ilgili

noun as adjective (relating to people-trafficking)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The number of slave-trade convictions has risen in recent years.

ticaret dengesi, ticaret bilançosu

noun (imports compared to exports)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Despite fluctuations, China's trade balance looks healthy.

ticaret fuarı, fuar

noun (exhibition by a particular industry)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

ticaret açığı, ticari açık

noun (difference in value between nation's imports and exports)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The United States is very worried about its large trade gap with China.

ticaret gazetesi

noun (periodical of a profession)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Grocer is the UK's leading trade journal for the retail industry.

ticari isim, ticari ad

noun (brand name, proprietary name)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Prescription drugs have both trade names and generic names.

ticari isim vermek

transitive verb (give brand name to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

değiş tokuş etmek, takas yapmak

verbal expression (figurative (sacrifice for [sth])

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The new speakers look stylish, but I would not trade the sound off for the appearance.

değiş tokuş

noun (exchange)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The tradeoff is that I will teach you Dutch in exchange for Russian lessons.

uzlaşma

noun (figurative (compromise)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We proposed a tradeoff that both sides could agree to.

ticaret birliği

noun (worker's syndicate)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The trade union has voted to strike on two weekends in March.

takas etmek

verbal expression (exchange: for [sth] of higher value) (bir şeyi daha pahalı bir şeyle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

mesleğin incelikleri

plural noun (expert techniques)

She'll be spending the first three weeks learning the tricks of the trade.

DTÖ

noun (initialism (World Trade Organization) (Dünya Ticaret Örgütü, kıs.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Trade Ministers from the 149 member states of the WTO met in Hong Kong.

İngilizce öğrenelim

Artık trade deficit'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

trade deficit ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.