İngilizce içindeki worn ne anlama geliyor?

İngilizce'deki worn kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte worn'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki worn kelimesi çok giyilmiş, aşınmış, takmak, giymek, giyinmek, takmak, aşınma, yıpranma, kullanım, giysi, kullanım ömrü, dayanıklılık, aşınmak, özelliğini korumak, -laşmak, -leşmek, üzerinde taşımak, giymek, giymek, makyaj yapmak, taşımak, takınmak, şekil vermek, şekillendirmek, denemek, yıpratmak, eskitmek, eskimiş, eski püskü, yıpranmış, yorgun anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

worn kelimesinin anlamı

çok giyilmiş

adjective (clothing: showing signs of use) (giysi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You can't go out in that old thing - look how worn it is!

aşınmış

noun (rock: eroded) (kaya, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

takmak

transitive verb (clothing: have on) (kravat, şapka, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Everybody wears jeans these days.

giymek, giyinmek

transitive verb (put on clothing)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What should I wear today?
Sence, bugün üzerime ne giyeyim?

takmak

transitive verb (objects: watch, jewels) (kol saati, takı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The husband and wife wear rings.
İkisi de alyanslarını takmışlar.

aşınma, yıpranma

noun (damage due to use)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The car's tyres must be changed, due to wear.
Aşınma nedeniyle arabanın lastiklerinin değişmesi gerekiyor.

kullanım

noun (use)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The felt on this billiard table receives constant wear.

giysi

noun (act, state of being worn)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This dress is suitable for winter wear.

kullanım ömrü

noun (clothing: use) (giysi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There is plenty of wear left in this winter coat.

dayanıklılık

noun (durability)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
These tyres are excellent quality and still have a lot of wear in them.

aşınmak

intransitive verb (be reduced gradually)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The finish will wear in the salt air and sunlight.

özelliğini korumak

intransitive verb (retain a characteristic)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This coat wears well in all weather conditions.

-laşmak, -leşmek

intransitive verb (change through use)

The teacher's patience was wearing thin.

üzerinde taşımak

transitive verb (carry on the body)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The students all wear backpacks.

giymek

transitive verb (shoes: put on) (ayakkabı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Which shoes should I wear?

giymek

transitive verb (clothing: habitually have on) (giysi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Amanda wears black most days.

makyaj yapmak

transitive verb (makeup: have on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That girl is too young to wear makeup.

taşımak

transitive verb (figurative (smile, expression: show) (yüz ifadesi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They left the cinema wearing a smile.

takınmak

transitive verb (figurative (manner: assume) (tavır, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He wears a smug look when he wins.

şekil vermek, şekillendirmek

transitive verb (hair, fingernails: style) (saç, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I like how you wear your hair.

denemek

transitive verb (figurative (tire) (sabrını, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Please stop talking - you are wearing my patience.

yıpratmak

transitive verb (damage by rubbing)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The traffic on that floor will wear the polish.

eskitmek

transitive verb (diminish by rubbing or washing)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Constant walking has worn the soles of these shoes.

eskimiş, eski püskü

adjective (showing signs of use)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's time to throw out that old and worn pair of shoes.

yıpranmış

adjective ([sth]: no longer usable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This sheet's so worn out there's a hole in the middle.

yorgun

adjective (person: exhausted)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We've been walking for miles; I'm too worn out to go any further. Joe was completely worn out after a long day at work.

İngilizce öğrenelim

Artık worn'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

worn ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.