İtalyan içindeki stesso ne anlama geliyor?
İtalyan'deki stesso kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte stesso'ün İtalyan'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İtalyan içindeki stesso kelimesi aynı, aynı, hiç değişmemiş, aynı, kendisi, aynı, aynı, adil, bizzat, kendim, kendi, belirtilen, aynı derecede, eşit ölçüde, eşit olarak, aynısı olmak, (kendi) kendileri, kendilerini, kendilerine, kendini, kendisini, aynı derecede, iyi olmak, yatay, düz, aynı hizaya getirmek, hemen hemen aynı, neredeyse aynı, hemfikir olan, aynı görüşte olan, kendine hizmet eden, aynı kafada, bencil, bu sırada, bu esnada, bu arada, aynı zamanda, aynı şekilde, kendin/kendiniz için, aynen, aynı olarak, aynı zamanda, aynı anda, aynı anda, bu nedenle, bu sebeple, aynı fikirde, aynı şekilde, aynen, önemli değil, mühim değil, benim için farketmez, eşcinsel evliliği, (o) kendi, kendisi, kendini, kendine, kendin, eşit olmak, tüm malını mülkünü/parasını tek bir yere yatırmak, eşit pozisyonda olmak, hemfikir olmak, aynı şeyi yapmak, , eşit görmek, hep aynı rolleri vermek, hemen hemen aynı, neredeyse aynı, aynı türden, aynı cinsten, benzer şekilde, benzer olarak, aynı şekilde, aynen, hepsi birden, hep birden, aynı anda, hemen hemen aynı, aynı anda, önemli değil, mühim değil, ikiye katlanma, bitkin kimse, bitik kimse, aniden dönmek, diline dolamak, dilinden düşürmemek, eşit saymak, eşit görmek, boş, kendiyle gurur duyan, eşit olarak, eşit bir şekilde, uyumsuz, ile aynı anda, ile aynı zamanda, eşit olmak, benzer, aynı zamanda, uyumsuz, başabaş, aynı şekilde, aynı şekilde, en iyi çaba, aynı seviyede olmak, büküp katlamak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
stesso kelimesinin anlamı
aynıaggettivo (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Lo stesso uomo ha progettato la torre Eiffel e la struttura della Statua della Libertà. |
aynıaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ogni anno andiamo nello stesso posto a trascorrere le ferie. Tatilimizi her sene aynı yerde geçiriyoruz. |
hiç değişmemiş, aynıaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Laurie sembrava sempre la stessa dopo tutti quegli anni. |
kendisipronome (enfatico, proprio quello) (vurgulama) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) La stessa impronta dimostrava che stava mentendo. |
aynı
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Andiamo sempre d'accordo: siamo delle stesse idee. |
aynı
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) C'è lo stesso numero di biglie in ciascun vaso. Her kavanozda aynı sayıda misket var. |
adilaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Questo gioco è bello perché obbliga tutti a competere allo stesso livello. |
bizzat, kendim(anlam kuvvetlendirici) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Io stessa non sono allergica alle noccioline, ma i miei figli sì. |
kendi(vurgu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'ho visto con i miei propri occhi! |
belirtilen
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) È stato proprio quel giorno che le ha fatto la proposta. |
aynı derecede, eşit ölçüde, eşit olarak
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Una madre ama tutti i sui figli allo stesso modo. |
aynısı olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
(kendi) kendileri, kendilerini, kendilerine(pronome atono) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Si sono serviti dal buffet. |
kendini, kendisini(pronome atono) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Nessuno si può considerare perfetto. |
aynı derecede
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Salute fisica e mentale sono ugualmente importanti. |
iyi olmak(essere allo stesso livello di [qlcs], [qlcn]) (beklenildiği kadar, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La zuppa di pollo di mia madre era la migliore; la mia non avrebbe mai potuto eguagliarla. |
yatay, düz
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Si è assicurata che i quadri fossero allineati. |
aynı hizaya getirmek
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Justine allineò le tre cornici. |
hemen hemen aynı, neredeyse aynıaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Userò praticamente lo stesso metodo di George per fare questi cambiamenti. |
hemfikir olan, aynı görüşte olan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sono contento di sentire che siamo della stessa opinione su questo punto. |
kendine hizmet edenaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'atteggiamento egoistico di Mary l'ha fatta avanzare nella carriera |
aynı kafada(informale) (gündelik dil) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
bencil
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
bu sırada, bu esnada, bu arada
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Alcuni di loro erano alla festa. Intanto i loro figli a casa stavano mettendo sottosopra la cucina. |
aynı zamanda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
aynı şekildeavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Tutti dovrebbero essere trattati allo stesso modo. |
kendin/kendiniz için
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Lola si mette il make-up per se stessa, non per impressionare gli altri. |
aynen, aynı olarak(figurato) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il Manchester United ha segnato un gol al secondo minuto, poi il Liverpool ha risposto con la stessa moneta quattro minuti dopo. |
aynı zamanda, aynı andalocuzione avverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il primo ministro nega i cambiamenti climatici e allo stesso tempo è un sostenitore delle tasse sulle emissioni di anidride carbonica. |
aynı anda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) È stata una fortuna che siamo arrivati nello stesso momento. |
bu nedenle, bu sebepleavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Si sono fidanzati, di conseguenza non vogliono più che io vada in vacanza con loro. |
aynı fikirdeverbo transitivo o transitivo pronominale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) In fatto di politica i miei non la vedono sempre allo stesso modo. |
aynı şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Mia mamma non cucina mai le lasagne nello stesso modo e ogni volta sono diverse dalle precedenti. |
aynen
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Sarah ha detto a Tom che aveva gradito il loro appuntamento e lui ha risposto: "Anch'io." |
önemli değil, mühim değil
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Non ho avuto tempo di chiamare Peter." "Non importa. Probabilmente lo vedrò questa sera in ogni caso." |
benim için farketmezinteriezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Preferisci il vestito blu o quello rosso? - Per me è indifferente. |
eşcinsel evliliğisostantivo maschile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il senato di stato stava votando l'approvazione dei matrimoni omosessuali. |
(o) kendi, kendisi, kendini, kendinepronome (riflessivo) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) La stampa non può censurare sé stessa. Basın, kendini sansürleyemiyor. |
kendinpronome (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Conosci te stesso e conquisterai i tuoi nemici. |
eşit olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
tüm malını mülkünü/parasını tek bir yere yatırmak(proverbio) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Se metti tutte le uova nello stesso paniere rischi di perderle tutte. |
eşit pozisyonda olmakverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
hemfikir olmak(figurato: essere d'accordo) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Non sempre vediamo le cose allo stesso modo. |
aynı şeyi yapmakverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Era proprio un copione; se il fratello faceva una cosa, lui faceva subito la stessa cosa. Quando la banca ha cominciato a dare piccoli omaggi per attirare nuovi clienti, tutte le altre banche hanno fatto lo stesso. |
verbo transitivo o transitivo pronominale (gioco di carte: stesso seme del compagno) Se attacco a cuori, quando il mio compagno va in presa deve tornare lo stesso seme, cioè anche lui cuori, non picche! |
eşit görmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Come puoi mettere allo stesso livello la ricchezza e l'autorità morale? |
hep aynı rolleri vermekverbo transitivo o transitivo pronominale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
hemen hemen aynı, neredeyse aynıaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I dottori dicono che la sua condizione è rimasta praticamente invariata. La mia città sembra praticamente la stessa di quando sono partito 10 anni fa. |
aynı türden, aynı cinsten
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I risultati di questo test sono dello stesso tipo di quelli di alcune altre ricerche. |
benzer şekilde, benzer olaraklocuzione avverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Le persone della stessa zona in genere parlano allo stesso modo. Aynı bölgede yaşayan insanlar genellikle birbirlerine benzer şekilde konuşur. |
aynı şekilde, aynen
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Gli Stati Uniti stanno mandando il loro esercito nel Medio Oriente per interferire nei conflitti armati locali; analogamente l'Europa sta inviando armi e rifornimenti. |
hepsi birden, hep birden
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Gli ospiti hanno esclamato tutti insieme: "Sorpresa!" |
aynı anda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Non posso pulire la casa e occuparmi dei bambini allo stesso tempo. |
hemen hemen aynı
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
aynı anda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Stavo cercando di fare tre cose allo stesso tempo e non sono riuscito a completarne nessuna. |
önemli değil, mühim değil
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Ho dimenticato di comprare il latte." "Non importa. Mi fermerò al supermercato tornando dal lavoro." |
ikiye katlanmaverbo riflessivo o intransitivo pronominale (movimento) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Era evidente, da come si era ripiegato su se stesso, che il pugile era rimasto davvero ferito dal colpo. |
bitkin kimse, bitik kimsesostantivo femminile (figurato) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'esperienza l'aveva trasformato nell'ombra di sé stesso, riusciva a malapena a connettere. |
aniden dönmekverbo intransitivo (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
diline dolamak, dilinden düşürmemekverbo transitivo o transitivo pronominale (idiomatico, informale: insistere) (bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
eşit saymak, eşit görmek
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
boş(tehdit, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
kendiyle gurur duyanlocuzione aggettivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Hai preso degli ottimi voti in questo semestre: devi essere fiero di te. |
eşit olarak, eşit bir şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) La legge deve essere applicata ugualmente ai ricchi e ai poveri. |
uyumsuz(figurato, atleti) (beceri seviyesi, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'incontro di pugilato finirà al primo round. I pugili non sono per niente allo stesso livello, e Perez sarà KO quasi subito. |
ile aynı anda, ile aynı zamanda(contemporaneamente a) (mecazlı) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Katie andrà via insieme a Nora. |
eşit olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La ricchezza non è equivalente all'autorità morale. |
benzer
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Questa tazza è simile alle altre nella credenza. |
aynı zamandaavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I compiti scolastici sono importanti, ma allo stesso tempo non fa male ai bambini avere una pausa durante le vacanze. |
uyumsuzverbo intransitivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
başabaş
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sono giocatori alla pari a tal punto che le loro partite sono infinite. |
aynı şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Gli Stati Uniti soffrono per la violenza derivante dal traffico di droga e allo stesso modo il Messico sta combattendo una guerra totale contro i cartelli. |
aynı şekildelocuzione avverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
en iyi çabapronome (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Anche se mia figlia non ha vinto la partita, sono orgogliosa di lei lo stesso perché so che ci ha messo tutta se stessa. |
aynı seviyede olmak
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
büküp katlamakverbo transitivo o transitivo pronominale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
İtalyan öğrenelim
Artık stesso'ün İtalyan içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İtalyan içinde arayabilirsiniz.
stesso ile ilgili kelimeler
İtalyan sözcükleri güncellendi
İtalyan hakkında bilginiz var mı
İtalyan (italiano) bir Roman dilidir ve çoğu İtalya'da yaşayan yaklaşık 70 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. İtalyanca Latin alfabesini kullanır. J, K, W, X ve Y harfleri standart İtalyan alfabesinde yoktur, ancak yine de İtalyancadan ödünç alınan kelimelerde görünürler. İtalyanca, 67 milyon kişiyle (AB nüfusunun %15'i) Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan ikinci dildir ve 13.4 milyon AB vatandaşı (%3) tarafından ikinci dil olarak konuşulmaktadır. İtalyanca, Vatikan'ın başlıca çalışma dilidir ve Roma Katolik hiyerarşisinde lingua franca olarak hizmet eder. İtalyanların yayılmasına yardımcı olan önemli bir olay, Napolyon'un 19. yüzyılın başlarında İtalya'yı fethi ve işgaliydi. Bu fetih, birkaç on yıl sonra İtalya'nın birleşmesini teşvik etti ve İtalyan dilinin dilini zorladı. İtalyanca, yalnızca sekreterler, aristokratlar ve İtalyan mahkemeleri arasında değil, aynı zamanda burjuvazi tarafından da kullanılan bir dil haline geldi.