Fransızca içindeki devant ne anlama geliyor?

Fransızca'deki devant kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte devant'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

Fransızca içindeki devant kelimesi önde, ön, önünde, öndeki, önündeki, önden, ileri, ön, ön taraf, önünde, önünde, ilerisinde, huzurunda, huzuruna, karşısında, huzurunda, önü, önde, önündeki, yanından, yakınından, önde, yanından, ön avlu, dışarısında, ahlaki görev, ahlaki vazife, sorumluluk, mesuliyet, -mesi gerekmek, malı, -meli, -meli, -malı, ödev, ev ödevi, -meli, -malı, gerekmek, gerekli olmak, borcu olmak, -meli, -malı, vazife, sorumluluk, iş, -meli, -malı, -meli, -malı, -meli, -malı, gerekmek, gerekli olmak, ödev, (ol) malı, olması lazım, adalet, büyük ihtimalle, -ecek, -acak, olmalı, zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak, -mesi gerekmek, muhakkak, rapor, ödev, büyük ihtimalle, büyük olasılıkla, yükümlülük, rol, görev, yükümlülük, suçlama, itham, önüne geçmek, ünlü bir yıldıza hayran, tam karşıda, gerçeklerden kaçma, gerçeklerden kaçış, ocak başı, giriş kapısı, tembel kimse, ön bahçe, ön diş, silah çekmek, tabanca çekmek, çekinmemek, kaçınmamak, yaltaklanmak, araya girmek, hızla geçmek, arabayla önünden geçmek, ileriye bakmak, önden gitmek, burun kıvırmak, mesul, sorumlu anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

devant kelimesinin anlamı

önde

adverbe

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Le chef scout marchait devant, nous laissant bientôt loin derrière.

ön

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Y a-t-il une rayure sur le devant de la télévision ?
Televizyonun ön kısmında bir çizik var mı?

önünde

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Ma voiture est garée devant chez vous. // J'attendrai devant le restaurant.

öndeki, önündeki

préposition

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Qui est-ce, devant ce groupe de gens ?
Şu grubun önündeki kim?

önden

adverbe

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Pars devant et je suivrai.

ileri, ön

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Vous viendrez devant quand j'appellerai votre nom

ön taraf

nom masculin (vêtement)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Qu'est-ce qui est écrit sur le devant du t-shirt ?

önünde

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Il se tint devant la foule et leva les bras.

önünde, ilerisinde

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Elle a toute sa carrière devant elle.

huzurunda

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Ils ont joué un concert en plein air devant un public nombreux.

huzuruna

préposition (mahkeme)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Son cas a été présenté devant la Cour Internationale de Justice.

karşısında

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Il recule toujours devant une tâche difficile.

huzurunda

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Devant Dieu je déclare que je dirai toujours la vérité.

önü

adverbe

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Cheri ne voyait rien devant : trop de gens lui bloquaient la vue.

önde

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
C'est le dernier tour de la course et Ivy est devant tout le monde.

önündeki

préposition

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Le camion devant nous a un pneu dégonflé.

yanından, yakınından

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Nous passons toujours devant le bureau de poste en allant au travail.
İşe yürürken hep postanenin yanından geçiyoruz.

önde

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Nous sommes restés immobilisés par l'accident devant nous.

yanından

préposition

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Il est passé devant la pharmacie.

ön avlu

(ferme)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Sabrina a retrouvé David dans l'avant-cour avant la fête.

dışarısında

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

ahlaki görev, ahlaki vazife

(moral)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Il est de ton devoir de voter.

sorumluluk, mesuliyet

(obligation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Il est de ton devoir de t'occuper du chien.
Köpeğe bakmak senin sorumluluğun (or: mesuliyetin).

-mesi gerekmek

verbe transitif (obligation : au conditionnel)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Il devrait partir, mais il restera probablement à la maison.

malı, -meli

(obligation)

Tu dois te procurer un nouveau permis de conduire.
Gümrükte bavulunuzu memura göstermeye mecbursunuz.

-meli, -malı

Je dois finir ma dissertation ce soir.

ödev, ev ödevi

nom masculin (Scolaire)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

-meli, -malı

verbe transitif (suggestion : au conditionnel) (öneri belirtir)

Tu devrais peut-être aller à la réunion ce soir. Qu'en penses-tu ?
Belki de bu geceki toplantıya gitmelisin. Ne dersin?

gerekmek, gerekli olmak

(obligation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Je dois aller au tribunal lundi, sous peine d'être arrêté.

borcu olmak

verbe transitif

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
J'ai presque remboursé tout l'argent mais je dois encore cinquante euros.

-meli, -malı

verbe transitif (attente) (beklenti)

Tu dois toujours finir ton travail à temps pour ce professeur.

vazife, sorumluluk, iş

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Quand ton père est absent, c'est ton devoir de t'occuper de ton petit frère.
Baban yokken küçük kardeşinle ilgilenmek senin vazifendir.

-meli, -malı

(obligation morale)

Tu dois dire ces choses à la police.

-meli, -malı

Je dois aider mes parents à déménager.
Anne ve babamın taşınmalarına yardım etmeliyim.

-meli, -malı

verbe transitif (devoir : au conditionnel) (görev/yükümlülük belirtir)

Je devrais sortir la poubelle, mais je ne vais pas le faire. Que devrais-je faire ?
Çöpleri dışarı çıkarmak zorundayım.

gerekmek, gerekli olmak

(obligation morale)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Je dois appeler Julie ce soir. Je le lui ai promis.

ödev

nom masculin (éducation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
J'ai un devoir sur la Révolution française à rendre vendredi.
Cuma gününe Fransız Devrimi hakkında bir ödev yazmam lazım.

(ol) malı

verbe transitif (estimation)

Je ne suis pas sûre de la quantité exacte, mais je dois boire plus de trois verres d'eau par jour.
Tam emin değilim gerçi ama günde üç bardaktan fazla su içiyor olmalıyım.

olması lazım

verbe transitif

John doit sûrement avoir fini son travail là ?

adalet

nom masculin

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Il accomplira son devoir envers toi.

büyük ihtimalle

verbe transitif (probabilité : au conditionnel)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Notre équipe devrait gagner le match car elle est vraiment meilleure que l'autre équipe.

-ecek, -acak

(obligation) (emir)

Vous devez vous présenter au commandant immédiatement.

olmalı

(supposition)

Ça doit être là, si j'ai bien compris l'itinéraire.

zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Je dois partir maintenant.

-mesi gerekmek

(nécessité)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tu devras être là avant le début du film.
ⓘCette phrase n'est pas une traduction de la phrase originale. Oraya gitmeye ihtiyacınız yok.

muhakkak

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Ce garçon est si bagarreur qu'il finira forcément en prison.

rapor

(Scolaire)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Son exposé pour le cours d'histoire faisait huit pages.
Çocuğun karnesi zayıflarla doluydu.

ödev

(Scolaire)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
L'écolier fit des exercices de géométrie après l'école.

büyük ihtimalle, büyük olasılıkla

(mecazlı)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Tu avais laissé ton portefeuille sur la table alors, forcément, on te l'a volé.

yükümlülük

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Mary se sent dans l'obligation d'aider Peter avec ses problèmes.

rol, görev

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Mon rôle (or: devoir) est de superviser le projet.
Benim görevim projeyi idare etmek.

yükümlülük

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

suçlama, itham

(États-Unis, anglicisme)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

önüne geçmek

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

ünlü bir yıldıza hayran

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

tam karşıda

adverbe

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Elle regardait droit devant elle pour éviter de croiser son regard.

gerçeklerden kaçma, gerçeklerden kaçış

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

ocak başı

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Nous avons passé toute la nuit assis au coin du feu à discuter.

giriş kapısı

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Normalement, les membres de ma famille utilisent la porte de la cuisine, mais nous préférons faire entrer les invités par la porte d'entrée.

tembel kimse

(familier)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Tu deviens un molasson, tu devrais faire du sport !

ön bahçe

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Nous avons deux chênes dans notre jardin de devant.

ön diş

(Can surtout)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

silah çekmek, tabanca çekmek

locution verbale

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Pour arrêter le voleur, la policière a dégainé son arme devant lui et lui a ordonné de s'allonger par terre.

çekinmemek, kaçınmamak

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Les soldats ne reculent pas devant leur devoir, même au cœur de la bataille.

yaltaklanmak

(birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

araya girmek

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Je n'ai pas vu grand-chose de la parade parce qu'il y avait un grand qui était devant moi.

hızla geçmek

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

arabayla önünden geçmek

verbe intransitif

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ray est passé avec son camion.

ileriye bakmak

locution verbale

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Quand on conduit, c'est mieux de regarder la route devant soi.

önden gitmek

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
« Marche devant ! », a-t-elle dit, et je l'ai précédée dans le couloir.

burun kıvırmak

verbe transitif

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Les fans ont fait la moue devant le choix du nouveau directeur du club.

mesul, sorumlu

(birisine karşı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

Fransızca öğrenelim

Artık devant'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.

Fransızca hakkında bilginiz var mı

Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.