Fransızca içindeki force ne anlama geliyor?
Fransızca'deki force kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte force'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
Fransızca içindeki force kelimesi güç, kuvvet, güç, kuvvet, mecburi, zorunlu, etki, doğal olmayan, yapmacık, yapay, kudret, kuvvet, güç, askeri birlik, ordu, (olumlu) özellik, dürtü, dayanma gücü, dayanma kuvveti, zorla, zoraki, cebri, ikna edicilik, güç, kuvvet, zor kullanma/zorla yaptırma, suni, yapay, zoraki, güç, kuvvet, çaba, inatçı, zoraki, fiziksel beceri, etkili kişi, güç, kayma, sapma, zorlanmış, zorunlu, mecburi, güç, kuvvet, kuvvet, güç, denge, yetki, salâhiyet, güç, kuvvet/şiddet, bariz gerçek, sahte, kalp, esas etki/darbe, etki, tesir, doğal olmayan, yapay, suni, sahte, yapmacık, zorlamak, gerektirmek, zorunda bırakmak, açmak, hızla itilmek, zorlamak, açmak, girişmek, dalmak, köşeye kıstırmak, zorlamak, mecbur etmek, otomatik sistemi elle çalıştırmak, hesaplaşma, zorlama, dayanıklılık, metanet, paramiliter asker, zorla yedirmek, çözüme/sonuca götüren olay, zorunluluk, gayretli bir şekilde, direnç, zorla yapılan, zorlamayla yapılan, cebri, kuvvetle/şiddetle, mecburen, (olacağı, vb.) kesin/belli, adele gücü, kas gücü, yıkıcı/önüne geçilemeyen şey, karakter gücü, deli gömleği, itici güç, itici kuvvet, mücbir sebep, özel görev kuvveti, satış ekibi, aracılığıyla, vasıtasıyla, bastırmak, hızını kaybetmek, dayatmak, dayatmada bulunmak, tam kuvvetle, sertçe, saldırmak, güç gösterisi yapmak, evden çıkarmak, zorlanmış, fiziksel olarak, zorla bıraktırmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
force kelimesinin anlamı
güç, kuvvetnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Cet appareil a une grande force et peut soulever des choses lourdes. Bu kaldırıcının kuvveti çok fazla, ağır bir kamyonu bile kaldırabiliyor. |
güç, kuvvetnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il a gagné beaucoup de force en allant à la gym tous les jours. |
mecburi, zorunluadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le pilote a fait un atterrissage forcé dans un autre aéroport car l'avion n'avait presque plus de carburant. |
etkinom féminin (Physique) (fizikte) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La force du vent a fait tomber la balle sur le côté. Rüzgârın etkisi topun yana doğru düşmesine neden oldu. |
doğal olmayan, yapmacık, yapay
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Les lignes de l'acteur semblaient trop forcées et le producteur dut les changer. |
kudret, kuvvet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Beaucoup de gens pensent que la religion est une force positive dans le monde. Çoğu insan dinin dünyamızda iyi bir kuvvet olduğuna inanıyor. |
güçnom féminin (olumlu özellik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La force de l'économie a réduit le chômage. Ekonominin gücü sayesinde işsizlik oranı düştü. |
askeri birlik, ordunom féminin (Militaire) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Nos forces comprennent l'armée de terre et l'armée de l'air. |
(olumlu) özellik(kişi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sa plus grande force était son honnêteté. En önemli özelliği dürüst olmasıydı. |
dürtünom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Une sorte de force m'a poussé à l'appeler. |
dayanma gücü, dayanma kuvvetinom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mes enfants m'ont donné beaucoup de force dans cette période difficile. |
zorla, zoraki, cebriadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le détenu a fait des aveux forcés qui n'ont pas convaincu lors du procès. |
ikna ediciliknom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Son argument avait beaucoup de conviction. |
güç, kuvvet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il utilisa la masse avec une force immense, fendant la bûche d'un seul coup. Balyozu öyle büyük bir kuvvetle indirdi ki, kütüğü bir vuruşta ikiye ayırdı. |
zor kullanma/zorla yaptırmanom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il a fait usage de la force pour saper la confiance de son adversaire. |
suni, yapayadjectif (artificiel) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
zorakiadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Les candidats se sont salués de manière forcée. |
güç, kuvvet(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le maire est une personne d'une grande force morale. |
çaba
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
inatçıadjectif (accord,...) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Melanie a contraint sa fille à présenter des excuses forcées en lui disant qu'elle la priverait de sortir pendant un mois si elle ne le faisait pas. |
zorakiadjectif (sourire) (gülümseme) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Lorsque Hanna a vu son ex avec une autre fille, elle était dévastée, mais elle est tout de même parvenue à faire un sourire forcé et à dire bonjour. |
fiziksel becerinom féminin (capacité physique) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il n'a pas la force de lever le bras au-dessus de sa tête. |
etkili kişi(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La véritable force de ce gouvernement, c'est lui, pas le premier ministre. |
güçnom féminin (Militaire) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'armée a déployé une force écrasante pour venir à bout de l'ennemi. |
kayma, sapmanom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Au lieu d'aller tout droit, le navigateur réalisa que le courant avait plus de force à tribord. |
zorlanmışadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ces magnifiques immeubles sont le fruit d'un travail forcé. |
zorunlu, mecburiadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le couvre-feu imposé lors de la Seconde Guerre mondiale a compliqué la tâche aux bombardiers ennemis. |
güç, kuvvetnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dotée d'une grande force, l'armée, plus importante, fut capable de vaincre les petites milices. |
kuvvet, güçnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tu ne nages pas assez vite pour battre le record : mets-y plus d'énergie ! |
dengenom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Malgré son jeune âge, Ray faisait preuve d'une grande assurance intellectuelle. |
yetki, salâhiyet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La nouvelle constitution a réduit le pouvoir du président. |
güç, kuvvet/şiddet(douleur, chaleur) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
bariz gerçek
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
sahte, kalp
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je crois que ses cils sont faux. |
esas etki/darbe
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
etki, tesirnom féminin (ilaç, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La puissance de ce médicament est trop élevée pour un enfant. |
doğal olmayan, yapay, suni
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sa façon de parler n'est vraiment pas naturelle, tu ne trouves pas ? |
sahte, yapmacık(personne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il m'a regardé avec l'un de ses faux sourires habituels. |
zorlamakverbe transitif (une porte, un coffre,...) (kapı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) La police a forcé la porte. Polis kapıyı zorladı. |
gerektirmek, zorunda bırakmak
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
açmakverbe transitif (une serrure) (kilit, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Les voleurs ont forcé la serrure en utilisant un pied-de-biche. |
hızla itilmek
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
zorlamakverbe transitif (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Je n'irai pas ! Tu ne peux pas me forcer ! |
açmakverbe transitif (kilit, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Le cambrioleur a forcé la serrure. |
girişmek, dalmakverbe transitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Kyle a forcé la porte. |
köşeye kıstırmak(mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Je n'arrive pas à croire que tu lui aies filé du fric ! Elle m'a forcé, je n'avais pas le choix. |
zorlamak, mecbur etmek
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
otomatik sistemi elle çalıştırmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
hesaplaşma
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) À une semaine de l'élection, les deux candidats se sont rencontrés pour une confrontation. |
zorlama
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
dayanıklılık, metanet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Faire face à ses ennemis au combat requiert bravoure et courage. |
paramiliter asker
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
zorla yedirmek(un animal) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
çözüme/sonuca götüren olay
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La confrontation s'est finie par le licenciement d'Andrew par le chef. |
zorunluluk([qch] d'inévitable) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
gayretli bir şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
direnç(figuré : qualité) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Vu le jeune âge de l'entreprise, son ressort en cas de mauvais résultats semble improbable. |
zorla yapılan, zorlamayla yapılan, cebrilocution adverbiale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
kuvvetle/şiddetlelocution adverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) La police a maîtrisé l'homme ivre par la force. |
mecburen
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
(olacağı, vb.) kesin/belli
Tous les tickets vont être vendus dans la journée : c'est une évidence ! |
adele gücü, kas gücü
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Nous allons avoir besoin de la force musculaire (or: des muscles) de Steve pour soulever tous ces lourds cartons ! |
yıkıcı/önüne geçilemeyen şey(figuré) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
karakter gücü
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) On devrait louer le philanthrope pour sa bonne force de caractère. |
deli gömleğinom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
itici güç, itici kuvvetlocution verbale (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
mücbir sebepnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Immobiliser ce forcené était un cas de force majeure. |
özel görev kuvvetinom féminin (militaire) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
satış ekibinom féminin (jargon) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
aracılığıyla, vasıtasıyla
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
bastırmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Appuyez avec force sur le stylo pour faire des copies carbones claires. |
hızını kaybetmeklocution verbale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) À mesure qu'une balle perd de sa vitesse, elle plonge vers le sol. |
dayatmak, dayatmada bulunmaklocution verbale (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Le maire essaie de faire passer la loi en force auprès du conseil municipal. |
tam kuvvetlelocution adverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ses amis sont venus le soutenir en force pour sa course. |
sertçelocution adverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
saldırmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
güç gösterisi yapmak(mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Le gouvernement a fait une démonstration de force pour intimider les pays voisins. |
evden çıkarmakverbe transitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La police a expulsé les squatteurs. |
zorlanmışlocution adjectivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Anne s'est sentie obligée de venir à la fête mais si elle ne voulait pas. |
fiziksel olaraklocution adverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
zorla bıraktırmak(birisine bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
Fransızca öğrenelim
Artık force'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.
force ile ilgili kelimeler
Fransızca sözcükleri güncellendi
Fransızca hakkında bilginiz var mı
Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.