İngilizce içindeki big ne anlama geliyor?

İngilizce'deki big kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte big'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki big kelimesi büyük, geniş, büyük, ciddi, büyük, büyük, yoğun, büyük, erişkin, burnu büyük, kendini beğenmiş, cömert, uzun, övüngen, övmek, aşırı övmek, büyük patlama, gürültülü patlama, Big Ben, Big Ben, büyük patron/lider/başkan, ağabey, Büyük Birader, büyük işletme, büyük sermayeli işletme, karlı iş, ne olmuş yani, önemli iş, önemli şey, Büyük Ayı, hız treni, büyük av hayvanı, kibirli tavır, kendini beğenmiş, çok konuşan/boşboğaz kimse, olayın bütünü, olayın tamamı, önemli kişi, abla, abla, fena halde, ayak başparmağı, aferin, dönme dolap, önemli kişi, cömert, şans, talih, çok büyük, kocaman, önemli değil, mühim değil, büyük konuşmak, büyük söylemek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

big kelimesinin anlamı

büyük, geniş

adjective (large)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The city has a big stadium.
Şehir büyük bir stadyuma sahiptir.

büyük

adjective (informal (number: high) (sayı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A trillion is a big number.

ciddi

adjective (informal (important, major)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My upbringing had a big influence on the way I view poverty.

büyük

adjective (loud) (gürültü, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The engine exploded with a big bang and a cloud of smoke.

büyük

adjective (informal (sibling: older) (kardeş)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My big sister's always mean to me.

yoğun

adjective (intense)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I get a big thrill watching live football.

büyük, erişkin

adjective (informal (adult, grown)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The boy wants to be a fireman when he is big.

burnu büyük, kendini beğenmiş

adjective (figurative, informal (pretentious) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He's too big to associate with normal people.

cömert

adjective (informal, ironic (generous) (alaylı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You've forgiven me? Well, that's very big of you.

uzun

adjective (informal (tall) (boy)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Your little brother's getting really big!

övüngen

adjective (informal (boastful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He's full of big claims about what he intends to do.

övmek

phrasal verb, transitive, separable (slang (express admiration) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

aşırı övmek

phrasal verb, transitive, separable (slang (exaggerate greatness) (bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

büyük patlama

noun (physics: origin of universe) (fizik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Big Bang is how cosmologists believe our universe began.

gürültülü patlama

noun (loud explosion)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We think a transformer blew because there was a big bang, then all the lights went out.

Big Ben

noun (nonstandard (clocktower) (saat kulesi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's a wonderful view of Big Ben from the other side of the Thames.

Big Ben

noun (bell) (İngiltere parlamentosundaki çan)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The BBC plays the sound of Big Ben just before the midnight news.

büyük patron/lider/başkan

noun (highest supervisor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The big boss will be carrying out an inspection today.

ağabey

noun (informal (older male sibling)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

Büyük Birader

noun (figurative (government surveillance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

büyük işletme, büyük sermayeli işletme

noun (large businesses collectively)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Big business is expected to maintain America's ability to compete in the world market.

karlı iş

noun (informal ([sth] very profitable)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The arms trade is big business, with a trillion dollars being spent on military purchases each year.

ne olmuş yani

interjection (slang (disdain)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
So he won the game by cheating. Big deal!

önemli iş, önemli şey

noun (slang ([sth] important)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Passing her driving test was a big deal for Jodie.

Büyük Ayı

noun (US, informal (part of constellation Ursa Major) (takımyıldız)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A line drawn through two stars in the Big Dipper points to the North Star.

hız treni

noun (UK (fairground rollercoaster) (lunapark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

büyük av hayvanı

noun (large animals pursued by hunters)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The reserve provides the opportunity to see big game such as lions and elephants.

kibirli tavır

noun (conceited or arrogant attitude)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
All those accolades that Paul has been getting are giving him a big head.

kendini beğenmiş

adjective (figurative, informal (conceited)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The excessive praise for his last project has made him big headed.

çok konuşan/boşboğaz kimse

noun (figurative, informal (tendency to speak without tact)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He's always getting into trouble because of his big mouth.

olayın bütünü, olayın tamamı

noun (figurative (the situation as a whole) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We need to consider the big picture and not focus just on details.

önemli kişi

noun (slang (important person)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He thinks he's a big shot since they gave him a company car.

abla

noun (informal (older female sibling)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
My big sister is two years older than me.

abla

noun (US, figurative (female mentor) (bayan rehber, akıl hocası anlamında)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Freshmen at high school are assigned a big sister to mentor them during their first year.

fena halde

adverb (informal (to the highest extent)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She's amazing, and I fell in love with her big time.

ayak başparmağı

noun (foot: largest digit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's very hard to walk if you break your big toe.

aferin

interjection (slang (admiration)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

dönme dolap

noun (fairground Ferris wheel) (lunapark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

önemli kişi

noun (US, informal ([sb] important or powerful)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

cömert

adjective (kind, generous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The theatre ran on donations from big-hearted patrons.

şans, talih

noun (slang (fortunate event)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Miranda went to Hollywood, looking for her big break.

çok büyük, kocaman

adjective (informal (huge)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Anna noticed a great big spot on her face.

önemli değil, mühim değil

adjective (informal (a matter of little importance)

It is not a big deal that your brother likes to drink a beer now and then. Knitting a sweater is not a big deal for Jane; she has been knitting since she was eight years old.

büyük konuşmak, büyük söylemek

verbal expression (US, slang (boast)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He talks big, but he's not really such a great golfer.

İngilizce öğrenelim

Artık big'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

big ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.