İngilizce içindeki great ne anlama geliyor?
İngilizce'deki great kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte great'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki great kelimesi mükemmel, fevkalade, harika, çok sayıda, müthiş, müthiş, muazzam, müthiş, önemli, büyük, ünlü, saygın, seçkin, büyük, çok büyük, muazzam, yüksek, çok iyi, mükemmel, fevkalâde, harika, şahane, yetenekli, kabiliyetli, çok iyi, harika, mükemmel, fevkalâde, seçkin kimse, saygın kimse, büyük, iyi fiyat, çok fazla şey, hayli, bir hayli, epey, çok, oldukça, eğlence, ahiret, Britanya, Büyük Britanya, İngiltere, büyük miktar, Büyük Bariyer Resifi, çok büyük, kocaman, Büyük Britanya, Danua, Büyük Buhran, çok eğlenceli/zevkli, büyük dede, büyük nine, aklın yolu birdir, çok iyi/uygun fiyat, büyük değer, (sanat) büyük eser, sanat şaheseri, büyük teyze, büyük teyze, büyük amca, büyük amca, büyük ölçüde, önemli ölçüde, önemli konu/durum, olur tabii, harika anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
great kelimesinin anlamı
mükemmel, fevkalade, harikaadjective (informal (excellent) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The concert was great! |
çok sayıdaadjective (numerous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There was a great crowd outside the door. |
müthişadjective (unusual in intensity) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He had a great love for the Scottish Highlands. |
müthişadjective (unusual in degree) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The party was a great success. Müthiş bir partiydi. |
muazzam, müthişadjective (unusual in power) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Her death was a great blow to him. |
önemli, büyükadjective (important) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Beethoven's Ninth is one of the great pieces of music of its era. Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi, çağının en önemli eserlerinden biridir. |
ünlü, saygın, seçkinadjective (eminent) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Churchill was one of Britain's great leaders. Churchill, İngiltere'nin ünlü liderlerinden biriydi. |
büyükadjective (principal, chief) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The ball will be held in the Great Hall. Balo, Büyük Salon'da düzenlenecektir. |
çok büyük, muazzamadjective (very large) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) A tsunami is a great wave, often caused by an earthquake or volcano. |
yüksekadjective (lofty) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He's full of great thoughts. |
çok iyiadjective (of good reputation) (aile, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He came from a great family. |
mükemmel, fevkalâde, harika, şahaneadjective (very admirable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That was a great speech you gave. Çok mükemmel bir konuşma yaptın. |
yetenekli, kabiliyetliadjective (informal (expert) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She's great at crosswords. Bulmaca çözmede çok yeteneklidir. |
çok iyiadverb (US, informal (very well) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You did great. Çok iyi yaptın. |
harika, mükemmel, fevkalâdeinterjection (excellent!) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You got the job? Great! İşe alındın mı? Harika! |
seçkin kimse, saygın kimse, büyüknoun ([sb] important) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's one of history's greats. |
iyi fiyatnoun (bargain) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I chose the car because it was reliable and a great deal. |
çok fazla şeynoun (much, large amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have a great deal to accomplish before the end of the semester. |
hayli, bir hayli, epeyexpression (large amount of [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Her presidential campaign had a great deal of success at the local level. |
çokadverb (greatly, very much) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I value your input a great deal. |
oldukçaadverb (considerably) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I'm feeling a great deal better since I ate some soup. |
eğlencenoun (informal (fun, enjoyment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Thanks so much for inviting me; I had a great time! |
ahiretnoun (the afterlife) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The dying woman hoped to meet her beloved husband again in the beyond. |
Britanyanoun (abbreviation (Great Britain) (İngiltere, Galler ve İskoçya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There will be rain across most parts of Britain this weekend. |
Büyük Britanya, İngilterenoun (initialism (Great Britain: England, Scotland, Wales) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Maxwell shows his British pride with a "GB" bumper sticker on his car. |
büyük miktarnoun (plentiful amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There always seem to be a great abundance of fools. |
Büyük Bariyer Resifinoun (reef off Australian coast) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
çok büyük, kocamanadjective (informal (huge) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Anna noticed a great big spot on her face. |
Büyük Britanyanoun (England, Wales, Scotland) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) During the Victorian Era, Great Britain had a huge empire. |
Danuanoun (breed of large dog) (köpek cinsi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
Büyük Buhrannoun (economic crisis of 1930s) (1930'larda yaşanan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We haven't seen this kind of economic turmoil since the Great Depression. My grandparents were children during the Great Depression. |
çok eğlenceli/zevkliadjective (informal (enjoyable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Our day out at the theme park was great fun. |
büyük dedenoun (father of a grandparent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My great-grandfather fought in the First World War. |
büyük ninenoun (mother of a grandparent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Cars hadn't even been invented when my great grandmother was a young girl. |
aklın yolu birdirexpression (humorous (We have the same idea.) |
çok iyi/uygun fiyatnoun (value for money, cheap cost) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That's a great price for a machine with those features. |
büyük değernoun (well worth the money) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At £4 each, the tickets are great value as they allow unlimited bus travel throughout the day. |
(sanat) büyük eser, sanat şaheserinoun (job: done well) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Her boss congratulated Chloe on her great work. |
büyük teyzenoun (grandparent's sister) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My great-aunts Cora and Clarice still live in the house they were born in. |
büyük teyzenoun (great-uncle's wife) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My great-aunt Nelly is 88 years old. |
büyük amcanoun (brother of your grandparent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My great-uncle owns a small farm in Iowa. |
büyük amcanoun (term of address: parent's uncle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Great-Uncle Pete, meet my wife, Mary! |
büyük ölçüde, önemli ölçüdeadverb (largely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The President's re-election chances are in great measure tied to the health of the economy. |
önemli konu/durumnoun ([sth] significant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I can't play with you now; I have matters of importance to deal with. I need to speak to the President now, it is a matter of great importance! |
olur tabiiinterjection (informal (accepting a suggestion or invitation) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) |
harikainterjection (informal (expressing enthusiasm) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) |
İngilizce öğrenelim
Artık great'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
great ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.