İngilizce içindeki mind ne anlama geliyor?

İngilizce'deki mind kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte mind'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki mind kelimesi akıl, zihin, beyin, zekâ, akıl, itiraz etmek, itirazı olmak, -e bakmak, ilgilenmek, bakmak, dikkat etmek, itiraz etmek, karşı çıkmak, ruh, zeka, zeki kimse, fikir, düşünce, akıl, zihin, itaat etmek, uymak, dikkatli olmak, itaat etmek, dikkat etmek, göz kulak olmak, aldırmak, aldırış etmek, umursamak, rahatsız olmak, unutmayın ki, akılda bulundurarak, akılda tutarak, akla getirmek, kararını değiştirmek, akla gelmek, aklından geçmek, ruh hali, aklından çıkarmak, kafasından atmak, haddini bildirmek, aklına koymak, benim için farketmez, itirazım yok, akılda, akılda tutmak, aklında biri olmak, akılda tutarak, akılda bulundurarak, unutmayarak, karar vermek, kararını vermek, boşluğa dikkat edin, gerçi, sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokma, kendi işine bakmak, kafa yapısı, mantalite, boş ver, boş ver, aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, umurunda olmamak, fark etmemek, niyetinde olmak, hemfikir olan, aynı görüşte olan, aklı başında, aynı görüşü paylaşmak, hemfikir olmak, açık fikir, zihnini birşeye açmak, aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek, gönül rahatlığı, sağlam kafa, açık konuşmak, ruh hali, bunu göz önüne alarak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

mind kelimesinin anlamı

akıl, zihin, beyin, zekâ

noun (brain)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The mind can perceive what the eyes cannot see.
Gözlerimizin göremediği şeyleri zihnimizle algılayabiliriz.

akıl

noun (sanity) (akıl/ruh sağlığı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He must have lost his mind!
Aklını yitirmiş olmalı!

itiraz etmek, itirazı olmak

intransitive verb (care, object)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'd like to sit here. Do you mind?
Buraya oturmamın bir sakıncası var mı?

-e bakmak, ilgilenmek

transitive verb (attend to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mind your own business and don't tell others what to do.
Sen kendi işine bak (or: işinle ilgilen), başkalarına karışma.

bakmak

transitive verb (child, pet: care, supervise) (çocuk, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My sister minds the kids for me while I'm working.

dikkat etmek

transitive verb (pay attention)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mind your manners when you go to the dinner party.

itiraz etmek, karşı çıkmak

transitive verb (object to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Do you mind having to babysit for your brothers so often?

ruh

noun (spirit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
In old age, the mind is often willing when the body isn't.

zeka

noun (intellect)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He has a quick mind.

zeki kimse

noun (person: intelligent)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She is one of the best minds in the business.

fikir, düşünce

noun (opinion)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Don't change your mind about this issue, please.

akıl, zihin

noun (attention)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His mind was not on the lost keys and he forgot all about them.

itaat etmek, uymak

intransitive verb (obey)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He's always in trouble and doesn't mind.

dikkatli olmak

intransitive verb (be careful)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Please mind when you are crossing the road.

itaat etmek

transitive verb (heed, obey)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mind your mother and clean your room.

dikkat etmek

transitive verb (watch out)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mind the slippery steps.

göz kulak olmak

transitive verb (watch)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Would you mind the shop for me?

aldırmak, aldırış etmek, umursamak

transitive verb (care about)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't mind the other commuters' rudeness.

rahatsız olmak

transitive verb (be disturbed by) (bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I very much mind the intrusions of government.

unutmayın ki

verbal expression (consider, take into account)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Bear in mind that we already have an enormous sum invested in the project.

akılda bulundurarak, akılda tutarak

conjunction (considering that)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
That is a great score, bearing in mind that you just started studying yesterday.

akla getirmek

verbal expression (recall)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The smell of bread baking brings to mind the years I spent in boarding school.

kararını değiştirmek

verbal expression (reverse your decision)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I changed my mind and decided to go to the party after all.

akla gelmek

verbal expression (be recalled)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He tried to solve the problem by brainstorming, jotting down the first thing that came to mind.

aklından geçmek

verbal expression (occur to you, enter your thoughts)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Don't tell me a wicked thought has never crossed your mind.

ruh hali

noun (mental state)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
When he's in a good frame of mind he's very polite.

aklından çıkarmak, kafasından atmak

verbal expression (stop thinking about [sth]) (birşeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I know it was a tough breakup, but you need to get it out of your mind.

haddini bildirmek

verbal expression (scold harshly) (birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

aklına koymak

verbal expression (think about doing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have a mind to tell your parents about what you've been doing.

benim için farketmez

interjection (informal (I have no preference)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"We can go to the cinema or ten-pin bowling. What do you want to do?" "I don't mind."

itirazım yok

interjection (informal (I am not upset)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I don't mind if you sit beside me.

akılda

adverb (under consideration)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Keep in mind that the biology exam's tomorrow and you've yet to study for it.

akılda tutmak

verbal expression (remember [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Now, keep in mind that in May of 1929 the stock market hadn't crashed yet.

aklında biri olmak

verbal expression (consider [sb] for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you ever need a cleaner, keep me in mind.

akılda tutarak, akılda bulundurarak, unutmayarak

conjunction (considering, remembering)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Keeping in mind the limited time we've had, I think we've done quite well.

karar vermek, kararını vermek

verbal expression (informal (decide)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Are you coming with me or not? Make up your mind!

boşluğa dikkat edin

interjection (London underground safety announcement) (Londra metrosunda güvenlik anonsu)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

gerçi

interjection (informal (although, having said that)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
The meal was fantastic -- expensive, mind you! He can be very disorganized. Mind you, I'm no better.

sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokma

interjection (informal (the matter doesn't concern you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's nothing to do with you; mind your own business!

kendi işine bakmak

verbal expression (informal (look after what does concern you)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you mind your own business, you won't get in as much trouble.

kafa yapısı, mantalite

noun (attitude, mentality)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You need a positive mindset to overcome these obstacles.

boş ver

interjection (informal (It doesn't matter)

"Dinner is ruined!" "Never mind. We'll get takeaway." "Do you still need a ride?" "No, never mind. I'll take the bus."

boş ver

verbal expression (informal (pay no attention to)

Never mind the spilled tea; I'll just wipe it up and pour you another cup.

aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, umurunda olmamak

verbal expression (not upset)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought Dave might be upset that we didn't invite him, but he didn't mind.

fark etmemek

verbal expression (no preference)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't mind which day we go to the cinema as I'm free all week.

niyetinde olmak

adjective (disposed to do [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm of a mind to give you a spanking!

hemfikir olan, aynı görüşte olan

adjective (having similar opinions)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm glad to know that we are of like mind on this topic.

aklı başında

adjective (sane)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Being of sound mind, I hereby bequeath all my possessions to my husband and daughter.

aynı görüşü paylaşmak, hemfikir olmak

adjective (having a similar opinion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We've reached a consensus. The whole committee is of the same mind on this issue.

açık fikir

noun (receptive attitude)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'm trying to keep an open mind about the issue.

zihnini birşeye açmak

verbal expression (accept possibility)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Immersing yourself in a different culture can open your mind to new ways of thinking.

aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek

verbal expression (informal (ignore or disregard [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The deer was a good distance away and paid us no mind.

gönül rahatlığı

noun (reassurance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Having their house insured gave them security and peace of mind.

sağlam kafa

noun (sanity)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
All we can hope for as we grow older is a sound mind in a healthy body.

açık konuşmak

verbal expression (give one's frank opinion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

ruh hali

noun (mental condition, mood)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His current state of mind seems confused.

bunu göz önüne alarak

adverb (taking this into consideration)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

İngilizce öğrenelim

Artık mind'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

mind ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.