İngilizce içindeki other ne anlama geliyor?

İngilizce'deki other kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte other'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki other kelimesi öteki, öbür, diğer, daha, başka, daha, diğerleri, diğerleri, başka türlü, önceki, evvelki, yabancı, diğeri, herşeyden önce, herşeyden önemlisi, bu arada, başka, birbiri, her iki (haftada, vb.) bir, gün aşırı, yapacak daha iyi/önemli bir işi olmak, yapacak başka işleri olmak, başka bir deyişle, başka bir ifadeyle, yani, kıyaslanamaz bir biçimde, benzersiz, bakışlarını çevirmek, başka tarafa bakmak, görmezlikten gelmek, biçilmiş kaftan olmak, başkası değil, (ondan, vb.) başka birşey değil, diğer yandan, birbiri ardına/ardından/ardınca, dışında, haricinde, bundan başka, flört etmek, eş, bir şekilde, geçen gün, geçenlerde, aksi yönde, tam tersi, karşılıkta bulunmamak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

other kelimesinin anlamı

öteki, öbür, diğer

adjective (different)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Not that shirt, the other one.
Bunu değil, öbür (or: diğer) gömleği istiyorum.

daha, başka

adjective (additional)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
How many other people are coming? The other four students will join the class after the Christmas break.

daha

adjective (remaining)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I just have one other thing to do. We need to interview the three other candidates before we make a decision.

diğerleri

pronoun (other persons) (diğer kişiler)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
The others will arrive in a few minutes.
Diğerleri de birkaç dakika içinde gelecek.

diğerleri

pronoun (remaining things) (nesne)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
I received some books today, and the others will come tomorrow.

başka türlü

adverb (otherwise)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I don't know what we'll do if the day turns out other than expected.

önceki, evvelki

adjective (rare (former)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
In other days, people did it differently.

yabancı

noun (sometimes capitalized (person or thing perceived as alien)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Mainstream movies often portray those with facial differences as the other.

diğeri

pronoun (distinct person or thing)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Some person or other must have left this phone behind.

herşeyden önce, herşeyden önemlisi

adverb (more than any other)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Peter is a clever, handsome and, above all, honest man.

bu arada

expression (one of a number)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I cleaned out the junk drawer and found, among other things, my old slide rule.

başka

adjective (an alternative, another)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Is there any other solution to the problem?

birbiri

pronoun (one another)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
They always help each other out when things get rough.

her iki (haftada, vb.) bir

adjective (alternate)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The parents share custody; the father gets to see his daughter every other weekend.

gün aşırı

adverb (on alternate days)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The medication should be taken every other day.

yapacak daha iyi/önemli bir işi olmak

verbal expression (figurative (have [sth] else to do)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't wait around here, I've other fish to fry.

yapacak başka işleri olmak

verbal expression (be busy already)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't make it to the movies; I have other things to do.

başka bir deyişle, başka bir ifadeyle, yani

adverb (that is to say)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I would love to go but I have a lot to do...in other words, I don't have time.

kıyaslanamaz bir biçimde

adverb (literary (incomparably)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Pedro promised to love her like no other.

benzersiz

adjective (incomparable, unique)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This holiday offers tourists a holiday like no other.

bakışlarını çevirmek, başka tarafa bakmak

verbal expression (look in the opposite direction)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't just look to your right when you cross the street; look the other way as well.

görmezlikten gelmek

verbal expression (figurative (ignore [sth] bad)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That judge looks the other way when members of his own staff commit minor crimes.

biçilmiş kaftan olmak

verbal expression (informal, figurative (be ideally suited to each other)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
What a lovely couple; they're made for each other. Those two business partners are equally nasty; they're made for one another.

başkası değil

expression ([sb] well known) (birisinden)

We have with us today a man we all know, none other than the champion racer of the entire league.

(ondan, vb.) başka birşey değil

expression (actually, in fact)

Some Americans think government oversight of health care is nothing other than socialism.

diğer yandan

expression (from the opposing point of view)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I really want to see this movie; on the other hand, it's raining and I'm tired.

birbiri ardına/ardından/ardınca

adverb (one at a time)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I couldn't believe it! He sat there and ate ten habanero peppers, one after the other!

dışında, haricinde

(apart from)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
There were no applications, other than the internal ones received earlier. Other than a couple seated at a table by the window, the restaurant was deserted.

bundan başka

expression (apart from this, otherwise)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

flört etmek

verbal expression (informal (be dating)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

noun (US, informal (partner, spouse)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

bir şekilde

adverb (in an undetermined way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Jan studied the cliff face, determined to scale it somehow or other.

geçen gün, geçenlerde

adverb (several days ago)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The other day we went snowboarding and we had a great time. // We're still good friends; just the other day we met for coffee.

aksi yönde

expression (physically reversed)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

tam tersi

expression (opposite situation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

karşılıkta bulunmamak

verbal expression (figurative (not retaliate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She was being extremely rude but I decided to turn the other cheek.

İngilizce öğrenelim

Artık other'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

other ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.